1. [53:9] | fekâne ḳâbe ḳavseyni ev ednâ. | فكان قاب قوسين أو أدنى فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى |
---|
Elmalılı | Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı. |
Y. Ali | And was at a distance of but two bow-lengths or (even) nearer;
|
Words | | فكان - And was| قاب - (at) a distance| قوسين - (of) two bow-(lengths)| أو - or| أدنى - nearer.| |
Pickthal | Till he was (distant) two bows' length or even nearer, |
Arberry | two bows' length away, or nearer, |
Shakir | So he was the measure of two bows or closer still. |
Free Minds | Until he became as near as two bow-lengths or nearer. |
Qaribullah | he was but two bows' length or even nearer, |
Asad | until he was but two bow-lengths away, or even nearer. [This graphic "description" of the angel's approach, based on an ancient Arabian figure of speech, is meant to convey the idea that the Angel of Revelation became a clearly perceptible, almost tangible, presence.] |
Diyanet Vakfı | O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. |
Diyanet | Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu. |
Edip Yüksel | Mesafe iki yay kadar veya daha yakın oldu. |
Suat Yıldırım | Sonra yaklaştı ve iyice sarktı. Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı. |
Yaşar Nuri Öztürk | İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı. |
Abdulbaki Gölpınarlı | İki yay kadar kaldı araları, yahut daha da yakın. |
Ali Bulaç | Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı. |
Süleyman Ateş | (Muhammed ile arasındaki mesafe) İki yay uzunluğu kadar, yahut daha az kaldı. |
Önceki [53:8]< >[53:10] Sonraki |