Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 Surah :  28 - KasasGörüntülenen ayet : 63 | 88 - Sure No: 28
Önceki [28:62]< >[28:64] Sonraki
1.
[28:63]
ḳâle-lleẕîne ḥaḳḳa `aleyhimü-lḳavlü rabbenâ hâülâi-lleẕîne agveynâ. agveynâhüm kemâ gaveynâ. teberra'nâ ileyk. mâ kânû iyyânâ ya`büdûn.قال الذين حق عليهم القول ربنا هؤلاء الذين أغوينا أغويناهم كما غوينا تبرأنا إليك ما كانوا إيانا يعبدون
قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَؤُلَاءِ الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Elmalılı (O gün) haklarında azaba itilme, hükmü gerçekleşen kimseler, "Rabbimiz! Biz nasıl azmışsak, işte bu azmışları da öylece azdırdık. (Onların suçlarından) beri olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bizlere tapmıyorlardı." derler.
Y. AliThose against whom the charge will be proved, will say: "Our Lord! These are the ones whom we led astray: we led them astray, as we were astray ourselves: we free ourselves (from them) in Thy presence: it was not us they worshipped."
 Words| قال - (Will) say| الذين - those -| حق - (has) come true| عليهم - against whom| القول - the Word,| ربنا - "Our Lord!| هؤلاء - These| الذين - (are) those whom| أغوينا - we led astray.| أغويناهم - We led them astray| كما - as| غوينا - we were astray.| تبرأنا - We declare our innocence| إليك - before You.| ما - Not| كانوا - they used (to)| إيانا - worship us."| يعبدون - worship us."|
PickthalThose concerning whom the Word will have come true will say: Our Lord! These are they whom we led astray. We led them astray even as we ourselves were astray. We declare our innocence before Thee: us they never worshipped.
Arberry Those against whom the Word is realized they shall say, 'Our Lord, those whom we perverted, we perverted them even as we ourselves erred. We declare our innocence unto Thee; it was not us that they were serving.'
ShakirThose against whom the sentence has become confirmed will say: Our Lord! these are they whom we caused to err; we caused them to err as we ourselves did err; to Thee we declare ourselves to be clear (of them); they never served Us.
Free MindsThose who have deserved the retribution will Say: "Our Lord, these are the ones we misled; we misled them only because we ourselves were misled. We seek to absolve ourselves to You, it was not us that they worshipped."
Qaribullah Those against whom the Word is realized shall say: 'Our Lord, those whom we led astray, we led them astray even as we ourselves were astray. We are quit of them to You; it was not us that they worshipped. '
Asad[whereupon] they against whom the word [of truth] shall thus stand revealed [I.e., in the very fact of God's calling them to account (cf. 27:82 and the corresponding note). As the sequence shows, the persons thus addressed are the "leaders of thought" supposed to have set the community's faulty standards of social behaviour and moral valuation; and since they are primarily responsible for the wrong direction, which their followers have taken, they will be the first to suffer in the life to come.] will exclaim: O our Sustainer! Those whom we caused to err so grievously, we but caused to err as we ourselves had been erring. [I.e., "we did not lead them astray out of malice, but simply because we ourselves had been led astray by our predecessors". This "answer" is, of course, evasive, but it is quoted here to show that man's attachment to false - but nevertheless, almost deified - values and concepts based on stark materialism is, more often than not, a matter of "social continuity": in other words, the validity of those materialistic pseudo-values is taken for granted simply because they are time-honoured, with every generation blindly subscribing to the views held by their forebears. In its deepest sense, this passage - as so many similar ones throughout the Quran - points to the moral inadmissibility of accepting an ethical or intellectual proposition as true on no other grounds than that it was held to be true by earlier generations.] We [now] disavow them before Thee: it was not us that they worshipped!" [In other words, they were but wont to worship their own passions and desires projected onto extraneous beings. See in this connection 10:28 and 34:41 and the corresponding notes.]
Diyanet Vakfı(O gün) aleyhlerine söz (hüküm) gerçekleşmiş olanlar: Rabbimiz! Şunlar azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak onları da öylece azdırdık (yoksa onları zorlayan bir gücümüz yoktu. Onların suçlarından) beri olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bize tapmıyorlardı (kendi arzularına tapıyorlardı), derler.
DiyanetHükmün aleyhlerine gerçekleştiği kimseler: "Rabbimiz! İşte bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzaklaşıp Sana geldik, zaten aslında bize tapmıyorlardı" derler.
Edip YükselAleyhlerinde yargının gerçekleştiği kimseler, "Rabbimiz, şunlar bizim saptırdığımız kimselerdir; biz kendimiz sapmış olduğumuz için onları saptırdık. Onları bırakıp sana sığınıyoruz. Onlar aslında bize tapmıyorlardı," derler.
Suat Yıldırım(Şeytanlardan ve insanlardan putlaştırılmış oldukları için) kendileri hakkında azap hükmü kesinleşmiş olanlar:“Ulu Rabbimiz! İşimiz meydanda, azdırdığımız kimseler işte karşımızda, inkâr edemeyiz.Ama sırf kötülük olsun diye değil, kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onları zorlamadık.Onların iddiaları ile, onların bizi putlaştırmaları ile hiçbir ilişkimiz olmadığını ilan ediyoruz,Sana sığınıyoruz. Zaten aslında onlar bize tapmıyorlardı, kendi hevalarına tapıyorlardı.”
Yaşar Nuri ÖztürkÜzerlerine hüküm hak olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte şunlar! Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzak olduğumuzu sana arz ediyoruz. Zaten onlar sadece bize kulluk/ibadet etmiyorlardı ki!.."
Abdulbaki GölpınarlıAzap edeceğimize dair söylediğimiz sözü hakedenler, Rabbimiz derler, işte şunlar, azdırdığımız kişiler, biz nasıl azmışsak onları da öyle azdırdık. Onlardan uzaklaştık, tapına geldik; onlar, bize tapmıyorlardı zaten.
Ali BulaçÜzerlerine (azap) sözü hak olanlar derler ki: "Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi.
Süleyman Ateş(Azab) söz(ü) üzerlerine hak olanlar: "Rabbimiz, azdırdıklarımız şunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. (Biz azdık, onlar da bize uydular. Onların yaptıklarından) uzak olduğumuzu, (bu hususta bizim suçumuz olmadığını) sana arz ederiz. Zaten onlar bize tapmıyorlardı (kendi arzularına tapıyorlardı)." derler.
Önceki [28:62]< >[28:64] Sonraki
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17