1.
[30:55] | veyevme teḳûmü-ssâ`atü yuḳsimü-lmücrimûne mâ lebiŝû gayra sâ`ah. keẕâlike kânû yü'fekûn. |  ويوم تقوم الساعة يقسم المجرمون ما لبثوا غير ساعة كذلك كانوا يؤفكون
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ كَذَلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ |
|---|
| Elmalılı | Kıyamet kopacağı gün günahkarlar dünyada bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar önceden de böyle haktan çevriliyorlardı. |
| Y. Ali | On the Day that the Hour (of Reckoning) will be established, the transgressors will swear that they tarried not but an hour: thus were they used to being deluded!
|
| Words | | ويوم - And (the) Day| تقوم - will (be) established| الساعة - the Hour| يقسم - will swear| المجرمون - the criminals| ما - not| لبثوا - they remained| غير - but| ساعة - an hour.| كذلك - Thus| كانوا - they were| يؤفكون - deluded.| |
| Pickthal | And on the day when the Hour riseth the guilty will vow that they did tarry but an hour - thus were they ever deceived. |
| Arberry | Upon the day when the Hour is come, the sinners shall swear they have not tarried above an hour; so they were perverted. |
| Shakir | And at the time when the hour shall come, the guilty shall swear (that) they did not tarry but an hour; thus are they ever turned away. |
| Free Minds | And the Day the Hour is established, the criminals will swear that they have remained only for an hour! Thus they were deluded. |
| Qaribullah | Upon the Day when the Hour has come, the harmdoers will swear that they had stayed no more than an hour. As such they are deceived. |
| Asad | [He it is who will cause you to die, and in time will resurrect you.] [This interpolation - the meaning of which is elliptically implied here - shows the connection of the present passage with the preceding one, as well as with verses 11-16 and 27.] And when the Last Hour dawns, those who had been lost in sin will swear that they had not tarried [on earth] longer than an hour: thus were they wont to delude themselves [all their lives]! [The illusory character of man's earthbound concept of "time" is brought out in the Quran in several places. In the above context stress is laid, firstly, on the relativity of this concept - i.e., on the infinitesimal shortness of our life on earth as compared with the timeless duration of life in the hereafter (cf., for instance, 10:45 or 17:52) - and, secondly, on the resurrected sinners' self-deluding excuse that their life on earth had been too short to allow them to realize their errors and mend their ways. It is to this second aspect of the problem that the Quran alludes in the words, "thus were they wont to delude themselves" (lit., "to be turned away", i.e., from the truth). For an explanation of the verb yu fikun, see the second note on 5:75.] |
| Diyanet Vakfı | Kıyamet koptuğu gün, günahkarlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı. |
| Diyanet | Kıyamet koptuğu gün suçlular sadece çok kısa bir müddet kalmış olduklarına yemin ederler. Böylece onlar dünyada da aldatılıp haktan döndürülüyorlardı. |
| Edip Yüksel | Saat (dünyanın sonu) gerçekleştiği zaman, suçlular, (dünyada) ancak bir saat kaldıklarına and içerler. Onlar işte böyle yanılıyorlardı. |
| Suat Yıldırım | Kıyamet (duruşma) saati gelip çattığında suçlu kâfirler yemin ederek dünyada sadece bir saat kaldıklarını ileri sürerler.Onlar (dünyada iken de doğruluktan) işte böyle döndürülüyorlardı. |
| Yaşar Nuri Öztürk | Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı. |
| Abdulbaki Gölpınarlı | Ve kıyametin koptuğu gün suçlular, ancak bir an yatıp eğlendiklerine and içerler; işte böyle asılsız şeylere kapılıyordu onlar. |
| Ali Bulaç | Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı. |
| Süleyman Ateş | (Duruşma) Sa'at(i) başladığı gün, suçlular, (dünyada veya Berzahta) bir sa'atten fazla kalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle çevriliyorlardı. |
| Önceki [30:54]< >[30:56] Sonraki |
