1. [2:146] | elleẕîne âteynâhümü-lkitâbe ya`rifûnehû kemâ ya`rifûne ebnâehüm. veinne ferîḳam minhüm leyektümûne-lḥaḳḳa vehüm ya`lemûn. | الذين آتيناهم الكتاب يعرفونه كما يعرفون أبناءهم وإن فريقا منهم ليكتمون الحق وهم يعلمون الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler. |
Y. Ali | The people of the Book know this as they know their own sons; but some of them conceal the truth which they themselves know.
|
Words | | الذين - (To) those whom| آتيناهم - We gave [them]| الكتاب - the Book,| يعرفونه - they recognize it| كما - like| يعرفون - they recognize| أبناءهم - their sons.| وإن - And indeed,| فريقا - a group| منهم - of them| ليكتمون - surely they conceal| الحق - the Truth| وهم - while they| يعلمون - know.| |
Pickthal | Those unto whom We gave the Scripture recognise (this revelation) as they recognise their sons. But lo! a party of them knowingly conceal the truth. |
Arberry | whom We have given the Book, and they recognize as they recognize their sons, even though there is a party of them conceal the truth and that wittingly. |
Shakir | Those whom We have given the Book recognize him as they recognize their sons, and a party of them most surely conceal the truth while they know (it). |
Free Minds | Those to whom We have given the Scripture know it as they know their own children; and a group of them hides the truth while they know. |
Qaribullah | Those to whom We gave the Book know him (Prophet Muhammad) as they know their own sons. But a party of them conceal the truth while they know. |
Asad | They unto whom We have vouchsafed revelation aforetime know it as they know their own children: but, behold, some of them knowingly suppress the truth - |
Diyanet Vakfı | Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler. |
Diyanet | Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlardan bir takımı, doğrusu bile bile hakkı gizlerler. |
Edip Yüksel | Kendilerine kitap verdiklerimiz, bu gerçekleri çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar; ama yine de onlardan bir grup bile bile gerçeği gizler. |
Suat Yıldırım | Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu (Muhammed'i) tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler. |
Yaşar Nuri Öztürk | Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Bununla birlikte, içlerinden bir zümre, bilip durdukları halde gerçeği gizliyorlar. |
Abdulbaki Gölpınarlı | Kendilerine kitap indirdiğimiz kimseler, Peygamberi, oğullarını tanır gibi tanırlar. Tanırlar ama gene de içlerinden bir kısmı bilebile gerçeği gizler. |
Ali Bulaç | Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler. |
Süleyman Ateş | Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar, ama yine de onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler. |
Önceki [2:145]< >[2:147] Sonraki |