1. [21:40] | bel te'tîhim bagteten fetebhetühüm felâ yesteṭî`ûne raddehâ velâ hüm yünżarûn. | بل تأتيهم بغتة فتبهتهم فلا يستطيعون ردها ولا هم ينظرون بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ |
---|
Elmalılı | Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir. | Y. Ali | Nay, it may come to them all of a sudden and confound them: no power will they have then to avert it, nor will they (then) get respite.
| Words | | بل - Nay,| تأتيهم - it will come to them| بغتة - unexpectedly| فتبهتهم - and bewilder them,| فلا - then not| يستطيعون - they will be able| ردها - to repel it,| ولا - and not| هم - they| ينظرون - will be given respite.| | Pickthal | Nay, but it will come upon them unawares so that it will stupefy them, and they will be unable to repel it, neither will they be reprieved. | Arberry | Nay, but it shall come upon them suddenly, dumbfounding them, and they shall not be able to repel it, nor shall they be respited. | Shakir | Nay, it shall come on them all of a sudden and cause them to become confounded, so they shall not have the power to avert it, nor shall they be respited. | Free Minds | No, it will come to them suddenly. And they will not be able to turn it away, nor will they be delayed. | Qaribullah | It will overtake them suddenly, dumbfounding them. They shall be unable to ward it off, and they shall not be respited. | Asad | Nay, but [the Last Hour] will come upon them of a sudden, and will stupefy them: and they will be unable to avert it, and neither wilt they be allowed any respite. | Diyanet Vakfı | Bilakis kendilerine o (kıyamet) öyle ani gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir. | Diyanet | Belki aniden gelecek de onları şaşırtacaktır. Artık onu geri çeviremezler; kendileri de ertelenmez. | Edip Yüksel | Nitekim, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecektir. Ne onu geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine süre verilir. | Suat Yıldırım | Onların beklentilerinin hilafına, o ateş öyle apansız gelecek ki, kendileri birden donakalacaklar. Artık ne onu geri çevirecek güçleri olacak, ne de kendilerine süre verilecek! | Yaşar Nuri Öztürk | Doğrusu şu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak. | Abdulbaki Gölpınarlı | Hatta o gün, onlara birdenbire geliverecek de şaşırtacak onları ve onu reddetmeye güçleri yetmeyeceği gibi mühlet de verilmeyecek onlara. | Ali Bulaç | Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacak. | Süleyman Ateş | Doğrusu o, onlara ansızın gelecek, onları şaşırtacak, ne onu reddedebilecekler, ne de kendilerine süre verilecek. | Önceki [21:39]< >[21:41] Sonraki |
|