Hz. Zeyd bin Harise (r.a.)

Hz. Zeyd bin Harise (r.a.), erkekler arasında ilk müslüman olan zattır. Peygamberimizin evlatlığı ve çok sevdiği büyük sahabi. İslam tarihinin en büyük destanlarından olan Mute Savaşı'nın başkumandanı ve kahraman şehitlerinden biri.

Hz. Zeyd bin Harise (r.a.), çocuk yaşta iken aralarında bulunduğu topluluk bir ziyaret esnasında baskına uğrar. Malları yağmalanır, kadın ve çocuklar esir edilir. Esir edilerek köle pazarında satılanlardan biri de Hz. Zeyd bin Harise'dir. Hz. Zeyd'i köle pazarında Hakim isimli bir zat satın alır. Hz. Zeyd ile beraber başka köleler de satın almıştır. Bu zat aynı zamanda Hz. Hatice annemizin (r.a.) yeğenidir. Hz. Hatice annemiz bir gün yeğenini ziyaret ederek bir köle satın almak istediğini söyler. Hakim de halasına kölelere bakmasını ve dilediğini seçebileceğini söyler. Hz. Hatice annemiz köleleri dikkatle inceledikten sonra duruş ve bakışlarından diğerlerinden farklı olduğunu hissettiren Hz. Zeyd'i seçer. Bu olaydan birkaç yıl sonra peygamberimiz (s.a.v.) ile evlenir. Peygamberimize de hediye olarak Hz. Zeyd'i bağışlar. Peygamberimiz zaten Hz. Zeyd'i görür görmez çok sevmiştir. Ona malik olduktan hemen sonra onu azad eder ve evlatlığa kabul eder. Hz. Zeyd bin Harise, peygamber efendimizin maddi ve manevi gözetimi altında büyüyüp yetişmeye başlar.

Babası Harise ve amcası ise her yerde Hz. Zeyd'i arıyor, ondan bir haber bulmaya uğraşıyorlardı. Nihayet bekledikleri haber geldi, evlatlarının Mekke'de olduğunu öğrendiler ve yol hazırlıklarına başladılar. Mekke'ye vardıklarında da sorup soruşturarak Hz. Zeyd'in peygamberimizde kaldığını öğrendiler. Bu yaşananlar peygamberimizin peygamberlik vazifesiyle görevlendirilmesinden birkaç sene önceydi. Peygamberimizin evine gelerek oğullarını geri almak istediklerini, dilerlerse peygamberimizin ve Hz. Hatice annemizin Hz. Zeyd için yaptıkları masrafları karşılayacaklarını söylediler. Peygamberimiz ise onlara buna gerek olmadığını, Hz. Zeyd'in dilerse babası ve amcasıyla serbestçe gitmekte hür olduğunu, ancak kendisini seçerse onu bırakmayacağını beyan eder. Babası ve amcası bu durumdan hoşnut olurlar. Hz. Zeyd huzura çıkar. Peygamberimiz onlara gelenleri sorar:
"Biri babam, biri de amcamdır" der Hz. Zeyd. Peygamberimiz olanı biteni açıklar, Hz. Zeyd'e dilerse kendisiyle kalabileceğini, dilerse babası ve amcasıyla birlikte gidebileceğini, bu konuda serbestçe hareket edebileceğini anlatır. Hz. Zeyd, Hz. Muhammed'e (s.a.v.) dönerek büyük bir muhabbetle ve tereddütsüz şu karşılığı verir:
"Ben hiçkimseyi sana tercih edemem"
Babası ve amcası büyük şaşkınlık içerisindedirler. Şaşkınlıkları biraz sonra kızgınlığa dönüşür: "Sen, nasıl olur da babanı ve anneni bir başkasına değişirsin, köleliği hürriyete tercih mi ediyorsun?" derler. Hz. Zeyd ise:
"Ben bu mübarek zattan öyle şeyler gördüm ki, O'nu kimseye değişmem mümkün değildir" diyerek yanıt verir. Peygamberimiz (s.a.v.) biraz sonra dışarıya çıkarak Kabe'de ilan eder ki:
"Zeyd benim oğlumdur, o benim mirasçımdır, ben de onun mirasçısıyım"
Bu yaşananları görünce ve peygamberimizin Hz. Zeyd hakkındaki bu sözlerini duyunca babası ve amcası içleri rahat fakat üzüntülü bir şekilde yurtlarına dönerler, Hz. Zeyd'in bu ulvi tercihine saygı duymaları gerektiğinin farkına varırlar. O günden sonra Hz. Zeyd, Zeyd bin Muhammed olarak çağırılacaktır. Ta ki Kur'an-ı Kerim'de ilgili ayetler (Ahzab:5) inip, çocukların gerçek babalarının ismi ile çağırılmaları gerektiği bildirilene kadar. Kur'an-ı Kerim'deki ilgili ayetler indikten sonra ise Hz. Zeyd tekrar Zeyd bin Harise olarak çağırılmaya başlanır.


Taif'te bedbahtların gül yağmuruna tutulması gereken peygamber efendimizi taş yağmuruna tuttukları günde yanında Hz. Zeyd bin Harise vardı. Hz. Zeyd, vücudunu peygamberimize siper yapmış, atılan tüm nesneleri engellemek için Allah Resulü'nün etrafında pervane olmuştu. Peygamberimiz o kentten çıktıktan sonra şöyle dua buyurmuşlardı:
"İlahi! Kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü, ancak Sana arz ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin zayıf gördüğü biçarelerin Rabbi Sen'sin. İlahi! Huysuz, yüzsüz bir düşmanının eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bile beni bırakmayacak kadar bana merhametlisin... İlahi! Bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat Senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir. Allah'ım gazabına uğramaktan, rızasızlığına duçar olmaktan Senin nuruna sığınırım. O nur ki, bütün karanlıkları aydınlatır. O nur ki, bütün dünya ve ahiret işlerinin ıslahı yalnız ona bağlıdır. İlahi! Sen razı olasıya kadar işte affını diliyorum. Bütün kuvvet, her kudret ancak Sen'dedir."
Bu duadan sonra Cebrail (a.s.) gelerek, Allahu Teala'nın kendisine gazaplı olmadığını, dilerse kendisini taşlayanların üzerine azap indirileceğini bildirdiğinde:
"Ben azap için gönderilmedim, rahmet için gönderildim. Allah'ım onların neslinden inançlı, İslam'a hizmet edecek kimseler yarat" buyurarak duada bulundular. Bu arada Addas isminde bir hristiyan köle de peygamberimizin halini gören sahibinin emri ile, O'na üzüm bahçesinden kopardığı üzümleri getirerek ikram etmiş, peygamberimizin üzümleri yemeden önce 'Bismillah' dediğini duyduğunda içine bir ateş düşmüş ve kısa bir sohbet sonrası müslümanlığı seçmişti. Peygamberimiz ve Hz. Zeyd zahmetli ve zorlu bir süreçten sonra Mekke'ye tekrar girebildiler.


Hz. Zeyd bin Harise, bütün savaşlarda Resulullah'ın yanındaydı. Bedir'de, Uhud'da, Hendek Savaşı'nda, Huneyn'de... Hz. Zeyd iyi bir ok atıcısıydı, bu hüneriyle savaşlarda çok büyük fayda ve üstünlük sağlamıştı. Hz. Zeyd ayrıca yedi seriyye de komutanlık etmişti. Peygamberimiz, Hz. Zeyd'i bir savaşa gönderdiğinde onu mutlaka başkomutan olarak tayin ederdi. Peygamberimiz Müreysi gazvesine çıktığında ise Medine'de kaymakam olarak Hz. Zeyd'i tayin etmişti.


Peygamber efendimiz, Hz. Zeyd'i çok severler, o yolculuğa çıkarsa onu çok özlerlerdi. Hatta Hz. Aişe annemizin (r.a.) rivayet ettiğine göre peygamberimiz, Hz. Aişe'nin yanında iken Hz. Zeyd Medine'ye gelir, Resul-ü Ekrem'in kapısını çalar. Onu özleyen Resulullah yataktan sadece diziyle göbeği arasını örterek kalkar ve kapıyı kaçar, onunla kucaklaşırlar. Hz. Aişe annemiz Resulullah'ı ne bundan önce ne de bundan sonra bir daha asla çıplak görmediğini anlatır. Peygamberimizin Hz. Zeyd bin Harise'yi ne kadar çok sevdiğinin açık bir kanıtı değil mi? Sahabiler arasında Hz. Zeyd bin Harise'nin ünvanı Resulullah'ın sevgilisi idi. Kendisinden sonra oğlu Hz. Usame'yi de, Resulullah'ın sevgilisinin oğlu diye andılar.


Resulullah'ın bir elçisi Mute'de Gassan emirlerinden biri tarafından alçakça şehit edilmişti. Buna karşılık Allah Resulü Hz. Zeyd'in komutasına 3000 kişilik bir ordu verdiler. Bu ordu Mute istikametine gidecekti.


Allah Resulü Hz. Zeyd'e şöyle buyurdular:
"Sen şehit olursan yerine Cafer bin Ebu Talip geçecek, o da şehit olursa yerine Abdullah ibni Revaha geçecek, o da şehit olursa müslümanlar dilediklerini başkomutan seçsinler."
Hz. Cafer (r.a.), Allah Resulü'ne:
"Zeyd'i bana tercih edeceğinizi ummazdım" deyince Resulullah:
"Sen neyin hayırlı olacağını bilemezsin, hadi vazifeni yerine getir" buyurdular.



Ordu Mute'ye yaklaştığında Maan'da konakladılar. Bizans imparatoru, Gassan emirini desteklemek üzere 100.000 kişilik ordu ile yola çıkmıştı, onlara müşrik Araplardan oluşan 100.000 kişilik bir ordu daha eklendi. 200.000 kişilik düşman ordusuna karşılık 3000 kişilik müslüman ordusu. Müslümanlar ne yapacaklarını müzakere etmeye başladılar. Kimi Allah'ın elçisine haber verelim, nasıl hareket etmemiz gerektiğini soralım diyordu, kimi de geri dönüp daha kalabalık bir ordu toplayarak gelelim fikrini ortaya atıyordu. Bu sırada giydiği kıyafetler ile şehitliğe yürüyeceğini açıkça ortaya koyan Hz. Cafer söz aldı:
"Biz ne sayı ne de kuvvet sebebi ile savaşırız, biz ancak Allah yolunda, hakkı batıla üstün kılmak için savaşırız. Niyetimiz doğrultusunda yürüyelim. Allahu Teala bize iki güzel şeyden birini lütfedecektir: Zafer veya şehadet!"
Bu sözler o kadar tesirli oldu ki, müslümanlar arasındaki müzakereden, geri dönmeme ve düşmanla savaşmak kararı çıktı. Düşman ordusunu bir korkudur sardı, müslümanlar neye güveniyorlardı, sayıca bu kadar az olmalarına rağmen nasıl savaşmaya cesaret edebiliyorlardı? Acaba arkalarından takviye kuvvetler mi gelecekti? Müslüman ordusunun gözüpekliği ve cesareti düşman ordusunun içerisine büyük korku salmıştı.


3000 kişilik müslüman ordusunda Hz. Halid bin Velid gibi savaş uzmanı kimseler de vardı. Nitekim savaşta Resulullah'ın isimlerini verdiği üç komutan da kahramanca vuruşarak şehadet şerbetini içti, müslümanlar Hz. Halid bin Velid'i başkomutan tayin ettiler. (Ordu Mute'de savaşta iken savaş adeta Resulullah'ın gözü önünde gerçekleşiyordu. Allahu Teala perdeleri kaldırmıştı Resulü için. Resulullah gördüklerini sahabilere de anlatıyordu. Komutanların bir bir şehit oluşlarını anlattı.) Hz. Halid bin Velid askerlerin yerlerini değiştirerek düşmana taze birlikler savaşa girmiş diye düşündürttü. Başarılı geri çekilme manevraları ile olabildiğince az kayıpla yeniden mevziler oluşturdu. Düşman ordusu, müslüman ordusu hakkında yeterli malumata sahip olmadığından ve müslümanların nasıl savaştıklarını, ölüme nasıl meydan okuduklarını gördüklerinden ilerlemeye cesaret edemedi ve geriye döndü.


Resulullah, Mute Savaşı'nda şehit olan sahabilerin ailelerini ziyaret ediyordu. Hz. Zeyd bin Harise'nin küçük kızının yanındayken gözyaşlarına hakim olamadılar. Sahabiler:
"Ey Allah'ın Resulü! Niçin ağlıyorsunuz?" diye sordular.
Allah'ın elçisi şöyle buyurdu:
"Bu sevgilinin sevgiliye olan hasretinin yansımasıdır!"


Hz. Ömer r.a., halifeliği sırasında ganimet malı dağıtıyordu. Oğlu Hz. Abdullah'a r.a. üç verirse Hz.Usame bin Zeyd'e dört veriyordu. Hz. Abdullah bunun sebebini merak etti:
"Ben Usame'nin katılıp, benim katılmadığım tek gaza hatırlamıyorum. Neye dayanarak ona benden fazla veriyorsun?"
Hz.Ömer şöyle cevap verdi:
"Hz. Peygamber onun babasını (Hz. Zeyd bin Harise'yi) senin babandan, Usame'yi de senden çok sever ve kollardı. O'nun her işinde muhakkak bir hikmet vardır. Ben O'nun sevdiğini kendi sevdiğime tercih ederim."


Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Hârise’nin oğlu Zeyd’i, Muhammed’in oğlu Zeyd diye çağırırdık. Ahzab sûresi 5. ayet nazil oldu ve bu işi bıraktık.”
(Buhârî, Tefsir-ül Kur’ân: 27; Müslim, Fedail: 17)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir.



Zeyd’in kardeşi Cebele b. Hârise (r.a)’ın haber verdiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e geldim ve: “Kardeşim Zeyd’i benimle gönder memleketimize götüreyim dedim.” Şöyle buyurdular: “İşte kendisi... şayet seninle gidecek olursa ona engel olmam.” Bunun üzerine Zeyd dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Vallahi sana hiç kimseyi tercih etmem.” Cebele şöyle dedi: “Kardeşimin görüşünü kendi görüşümden daha değerli buldum.”
(Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece İbn Rumî’nin Ali b. Müshir’den rivâyetiyle bilmekteyiz.


İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.), bir askerî kuvvet gönderdi ve bunların başına Üsâme b. Zeyd’i komutan tayin etti. Müslümanlar onun komutanlığından pekhoşlanmadılar. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Siz onun komutanlığından hoşlanmıyorsunuz daha önce babasının komutanlığına da dil uzatmıştınız. Allah’a yemin olsun ki komutanlığa gerçekten layık idi ve bana insanların en sevimlilerindendi. Kendisinden sonra bu oğlu da bana insanların en sevimlilerindendir.”
(Buhârî, Menakib: 27; Müslim, Fedail: 17)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Ali b. Hucr, İsmail b. Cafer vasıtasıyla Abdullah b. Dinar’dan ve İbn Ömer’den, Enes’in hadisinin bir benzerini bize aktarmıştır.


Üsâme b. Zeyd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ben Peygamber (s.a.v)’in kapısı önünde oturmakta idim. Ali ve Abbâs izin istemek için geldiler ve ey Üsâme Peygamber (s.a.v)’in yanına girmek için bize izin iste... Ben de: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ali ve Abbâs yanına girmek için izin istiyorlar” dedim. Rasûlullah (s.a.v.): “Neden geldiklerini biliyor musun?” diye sordu. Ben de: “Bilmiyorum” dedim. “Ben biliyorum onlara izin ver” buyurdu. İçeri girdiler; “Ey Allah’ın Rasûlü! Aile halkından hangisi sana daha sevimlidir? Sana sormaya geldik” dediler. Rasûlullah (s.a.v.): “Muhammed’in kızı Fatıma” buyurdu. Ali ve Abbâs: “Sana tüm akrabalar arasından sana daha sevimli olan kimdir? diye sormaya gelmiştik” dediler. “Ehlimden bana en sevgili olanı; Allah’ın kendisine iyilikte bulunduğu, benim de kendisine iyilikte bulunduğum Üsâme b. Zeyd’tir” buyurdu. Ali ve Abbâs: “Sonra kim?” dediler. “Ali b. ebî Tâlib” buyurdu. Bunun üzerine Abbâs: “Ey Allah’ın Rasûlü! amcanı sonuncuları yaptın” dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Ali, hicrette seni geçmiştir” buyurdu.
(Tirmizî rivâyet etmiştir.)







Paylaşın:


Paylaşım tarihi:





ANA SAYFA İSLAM Sahabiler