Ebû Zerr (r.a.)’den rivâyete edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Ka’be’nin
gölgesinde otururken onun yanına geldim. Benim gelmekte olduğumu görünce şöyle buyurdular:
“Ka’be’nin Rabbine andolsun ki kıyamet günü kaybedenler onlardır.” Bende kendi kendime acaba
ne oldu? Benim hakkımda bir şey mi indi? Dedim fakat yine duramadım ve anam babam sana feda olsun
kimlerdir onlar? Ya Rasûlullah dedim. Buyurdular ki: “Onlar mal ve dünyalıkları fazla olanlardır
ancak sağa, sola verip dağıtan şöyle şöyle kimseler bunun dışındadırlar. Canım kudret elinde olan
Allah’a yemin ederim ki bir kimse ölür arkasında zekatını vermediği deve ve sığırları bırakırsa o
deve ve sığırlar kıyamet günü bulunduğu durumdan daha semiz bir şekilde o kimsenin yanına
getirilir ve onu ayaklarıyla çiğner, boynuzlarıyla vurur. İnsanlar arasında hüküm verilinceye
kadar bu hayvanlar böyle yapar dururlar.” (Müslim, Zekat: 8; İbn Mâce: Zekat: 2)
Bu konuda Ebû Hüreyre’den de bu hadisin bir benzerini rivâyet edilmiştir. Ali b. ebî Tâlib’den
“Zekat vermeyen lanetlendi” şeklinde bir rivâyet vardır. Aynı şekilde bu konuda Kabîsa b. Hülb’ün babasından,
Câbir b. Abdillah’tan ve Abdullah b. Mes’ûd’tan da birer hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Zerr hadisi hasen sahihtir. Ebû Zerr’in adı Cündüp b. Seken’dir, İbn Cüdane de denilir.
Abdullah b. Münîr; Abdullah b. Musa’dan, Sûfyân es Sevrî’den, Hakîm b. Deylem’den ve Zahhak b.
Müzahim’den şu şekilde rivâyet etmiştir: “Mal ve dünyalıkları fazla olan zenginler on binlerce miktarlık para ve
mülk sahibi olanlardır.”
Ebû Hüreyre (r.a.)’den göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Malının zekatını verirsen
görevini yerine getirmiş olursun.” (İbn Mâce, Zekat: 3)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
Bu hadis Peygamber (s.a.v.)’den değişik yönleriyle nakledilmiş olup bir seferinde bir adam: Ey Allah’ın
Rasûlü zekattan başka üzerime düşen bir görev daha var mıdır? Diye sordu, Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
“Hayır nafile olarak verebilirsin.”
Enes (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)’in yanında
otururken akıllı bir kimse gelse, soru sorsa da bizde bazı şeyleri öğrenmiş olsak derdik. Yine böyle bir
durumda iken bir adam geldi ve Peygamber (s.a.v.)’in önüne diz çöküp oturdu ve; “Ya Muhammed!
senin gönderdiğin kimse bize geldi ve senin Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamber olduğunu
söyledi.” Peygamber (s.a.v.)’de: “Evet” buyurdular. O kimse dedi ki: “Göğü yükselten, yeryüzünü
serip döşeyen ve dağları meydana getiren Allah mı seni gönderdi?” Peygamber (s.a.v.): “Evet” dedi.
Bunun üzerine o kimse dedi ki: “Senin gönderdiğin kimse bize; bir gün ve gecede beş vakit namaz
kılınması gerektiğini söyledi” deyince, Peygamber (s.a.v.): “Evet” dediler. O kimse: “Seni gönderen
zat hakkı için bunu Allah mı emretti?” deyince, Rasûlullah (s.a.v.): “Evet” dediler. Bunun üzerine o
adam: “Senin gönderdiğin o görevli kimse bize senede bir ay oruç tutulmasının farz olduğunu
söyledi” deyince; Peygamber (s.a.v.): “Doğrudur” dedi. Bu sefer o adam: “Seni gönderen zat hakkı
için bunu sana Allah mı emretti” deyince, Peygamber (s.a.v.): “Evet” buyurdu. Yine o adam: “Senin
gönderdiğin kimse mallarımızdan zekat verilmesi gerektiğini söyledi” deyince, Rasûlullah (s.a.v.):
“Doğrudur” dedi. O adam da: “Seni gönderen zat hakkı için bunu sana Allah mı emretti” diye
sorunca; Peygamber (s.a.v.) “Evet” dediler. Yine o adam: “Senin gönderdiğin yetkili kimse bize; gücü
yetenlerin Hac yapması gerektiğini söyledi” deyince Peygamber (s.a.v.): “Evet” dediler. O adam da:
“Seni gönderen zat hakkı için bunuda mı Allah emretti” deyince, Peygamber (s.a.v.): “Evet” dediler.
Bunun üzerine o kimse: “Seni hak üzere gönderen o zat için bunlardan hiç birini terk etmeyeceğim
ve fazlada yapmayacağım” dedi hızlıca kalkıp gitti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki:
“Bu adam bu söylediklerinde doğru ve ciddi ise Cennete girer.” (Buhârî, İlim: 7; Müslim, İman: 3)
Tirmîzî: Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir. Enes vasıtasıyla Rasûlullah (s.a.v.)’den değişik bir
şekilde de rivâyet edilmiştir. Muhammed b. İsmail’den işittim şöyle diyordu: Bazı hadisçiler bu hadisten; “Alim
bir kimseye bir şeyi okuyup arz etmenin ondan dinlemek gibi caiz olduğunu çıkarmışlardır.” Bu hadisteki
kimsenin Rasûlullah (s.a.v.)’e bazı bilgileri sunması ve Rasûlullah (s.a.v.)’in de onları tasdik etmesini delil
olarak göstermişlerdir
Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) zekatlarla alakalı bir mektup
yazdı kılıcına bağladığı bu mektubu yetkili kimselere ulaştıramadan vefat etti. Rasûlullah (s.a.v.) vefat
edince Ebû Bekir vefatına kadar o mektubu uyguladı. Ömer’de halifeliği süresince onları uyguladı. O
mektupta şu hükümler vardı.
“Beş devede bir koyun, on devede iki koyun, on beş devede üç koyun yirmi devede dört
koyun, yirmi beş deveden otuz beş deveye kadar iki yaşına girmiş bir dişi deve yavrusu. Otuz beşi
geçince kırk beşe kadar üç yaşına girmiş bir dişi deve, kırk beşi geçince altmışa kadar dört yaşına
girmiş bir dişi deve altmışı geçince yetmiş beşe kadar beş yaşına girmiş bir dişi deve yetmiş beşi
geçerse doksana kadar üçer yaşına girmiş iki dişi deve, doksanı geçerse yüz yirmiye kadar dörder
yaşına girmiş iki dişi deve, yüz yirmiyi geçerse her elli devede dört yaşına girmiş bir dişi deve her
kırkta iki yaşını bitirmiş bir dişi deve zekat olarak verilir.
Koyunlarda her kırk koyunda yüz yirmiye kadar birer koyun, yüz yirmiyi geçince iki yüze
kadar iki koyun, iki yüzü geçince üçyüze kadar üç koyun, üç yüzü geçince her yüz koyunda bir
koyun, üç yüzden dört yüze kadar bir zekat yoktur. Zekat artar ve eksilir korkusundan dolayı
toplu mallar ayrılmaz ayrı ayrı olanlar da bir araya toplanmaz. Birbirine karıştırılmış sürülerden
alınan zekat eşit durumda paylaştırılır. Çok yaşlı ve güçsüz ve ayıplı hayvanlar zekat olarak
alınmaz.” (Ebû Dâvûd, Zekat: 5)
Zührî, zekat memuru; koyunları üçte bir iyi, üçte bir orta, üçte bir kötü olarak ayırmalı
ve zekatı orta kısımdan almalıdır diyor ve sığırlardan bahsetmiyor.
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Bekir, Behz b. Hakîm babasından ve dedesinden, Ebû Zerr ve Enes’den de
hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasendir. Çoğunlukla fakihler bu hadise göre amel ederler. Yunus b. Yezîd
ve pek çok kimse bu hadisi Zührî ve Sâlim’den bu şekilde rivâyet ederek merfu halde aktarmamışlardır.
Sadece Sûfyân b. Husayn merfu olarak rivâyet etmiştir.
Muâz b. Cebel (r.a.)’den şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) beni, Yemen’e vali olarak
gönderdiğinde, her otuz sığırdan iki yaşında erkek veya dişi dana; her kırktan da üç yaşına girmiş
bir dişi danayı zekat olarak almamı Müslüman olmayan kimselerden de cizye vergisi olarak akıl
baliğ olan her kimseden bir dinar veya bir dinara denk giyim eşyası almamı emretti.” (Nesâî, Zekat:
5; İbn Mâce, Zekat: 12)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı râvîler bu hadisi Sûfyân, A’meş, Ebû Vâil ve Mesrûk’tan:
Rasûlullah (s.a.v.), Muâz’ı Yemen’e gönderdi ve ona zekat almasını emretti” şeklinde rivâyet ederler ki bu
rivâyet daha sahihtir.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) Muâz’ı Yemen’e vali
olarak gönderdiğinde ona şöyle buyurdu: “Sen ehli kitap denilen bir topluma gidiyorsun onları Allah’tan
başka bir ilah olmadığına benim de onun elçisi olduğuma şehâdet etmeye davet et. Buna uyarlarsa
Allah’ın bir gün ve gecede beş vakit namaz kılmayı emrettiğini bildir. Bunu da kabul ederlerse onlara
zenginlerden alınıp fakirlere verilecek olan zekatın da farz kılındığını bildir. Bunu da kabul ederlerse
mallarının en iyilerini almaya kalkma! Mazlum kimselerin bedduasından sakın çünkü Allah ile
mazlum kimselerin arasında perde yoktur.” (Buhârî, Zekat: 40; Müslim, Zekat: 55)
Bu konuda Sunabihî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. İbn Abbâs’ın azatlı kölesi Ebû Mabed’in ismi Nafiz’dir.
Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Develer
beş taneden az olursa zekat gerekmez. Beş ukıyye gümüşten daha azından zekat gerekmez. Ziraat
ürünlerinin beş vesaktan daha az olanında da öşür gerekmez.” (Buhârî, Zekat: 4; Müslim, Zekat: 2)
Bu konuda Ebû Hüreyre, İbn Ömer, Câbir ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Muhammed b. Beşşâr (r.a.), Abdurrahman b. Mehdî’den, Sûfyân, Şu’be, Mâlik b. Enes,
Amr b. Yahya’nın babasından ve Ebû Saîd’den yukarıdaki hadisin aynısını rivâyet etmiştir.
Tirmîzî: Ebû Saîd hadisi hasen sahihtir. Bu hadis Ebû Saîd’den pek çok şekillerde rivâyet edilmiş
olup ilim adamları bu hadisle amel etmişlerdir. Yani beş vesak’tan daha az ziraat ürününde zekat yoktur.
Vesak: Altmış sa’dır. Beş vesak üç yüz sa’ eder. Peygamber (s.a.v.)’in sa’ı beş ve üçte bir rıtldır. Küfelilerin
sa’ı ise sekiz rıtldır.
Beş ukıyyeden daha az gümüşte de zekat yoktur. Beş ukıyye kırk dirhemdir. Beş ukıyye
iki yüz dirhem eder.
Develer beş taneden az olursa zekat yoktur. Develerin sayısı yirmi beşe ulaşırsa iki
yaşına girmiş bir dişi deve zekat olarak verilir. Yirmi beşten az olan develerde her beş devede
bir koyun zekat olarak verilir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müslüman’ın
ticari maksatla olmayan atında ve kölesinde zekat yoktur.” (Buhârî, Zekat: 47; Müslim, Zekat: 12)
Bu konuda Ali ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederler dolayısıyla ticaret
maksadıyla bulundurulmayan, otlaklara salınmış atlara da zekat yoktur. Hizmet için bulundurulan kölelerde de yine
zekat gerekmez. Ama ticaret maksadıyla bulundurulan at ve kölelerde bulundurma süresi bir yılı geçtikten sonra
değerleri üzerinden zekat verilmesi gerekir.
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. Bal da her on
ölçekte bir ölçek zekat vardır. (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Bu konuda Ebû Hüreyre, Ebû Seyyâre el Mutîe ve Abdullah b. Amr’dan da hadis
rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Rasûlullah (s.a.v.)’den bu konuda sahih olarak fazla bir şey rivâyet edilmemiştir. İlim
adamlarının çoğunluğu bu hadisle amel ederler. Ahmed ve İshâk bunlardandır. Bazı ilim adamları ise bal’da
zekat olmadığı görüşündedirler. Hadisin râvîlerinden Sadaka b. Abdullah hafız değildir. Sadaka Abdullah’ın bu
rivâyetine karşıt bir rivâyette Nafi’den rivâyet olunmuştur.
Muhammed b. Beşşâr (r.a.), Abdulvehhab es Sekafî’den, Ubeydullah b. Ömer ve Nafi’den
rivâyete göre, şöyle demiştir: Ömer b. Abdulaziz bana balın zekatından sordu dedim ki: “Balımız yok ki
zekatını verelim” Fakat Muğıre b. Hakîm diyor ki: “Bal’da zekat yoktur.”
Ömer şöyle demiştir: Her şeyde razı olunacak bir denklik gerekir dolayısıyla ilgili kimselere
baldan da zekatın verilmesi gerektiğine dair mektup yazmıştır. (Ebû Dâvûd, Zekat: 13; İbn Mâce, Zekat:
20)
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir mal
elde ederse o malın üzerinden bir sene geçmedikçe o mal için zekat yoktur.” (İbn Mâce, Zekat: 5)
Bu konuda Serra’nın kızı Nebhan’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Yine İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Bir kimse bir mal elde ederse o
malın üzerinden bir yıl geçmedikçe o mala zekat verilmez.” (İbn Mâce, Zekat: 5; Ebû Dâvûd, Zekat: 5)
Tirmîzî: Bu hadis Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem’in hadisinden daha sahihtir.
Tirmîzî: Bu hadisi; Eyyûb, Ubeydullah b. Ömer ve pek çok kişi Nafi’ ve İbn Ömer vasıtasıyla mevkuf
olarak rivâyet etmişlerdir. Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem hadis konusunda zayıf bir kimsedir. Ahmed b.
Hanbel, Ali b. el Medînî ve başkaları bu kimsenin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Hadis konusunda yanlışı çok
olan bir kimsedir.
“Üzerinden sene geçmedikçe bir mal üzerinde zekat yoktur” konusunda Rasûlullah (s.a.v.)’in
ashabından pek çok kişiden hadis rivâyet edilmiştir. Mâlik b. Enes, Şâfii, Ahmed ve İshâk da aynıgörüştedirler.
Bazı ilim adamları ise şöyle demişlerdir: “Bir kimsenin yeni elde ettiği maldan başka önceden zekat
verdiği bir malı varsa o kimsenin bu yeni elde ettiği mal için zekat vermesi gereklidir. Bir yıl bekletilmesine gerek
yoktur. Ama önceden zekat verecek malı olmayan bir kimsenin elde ettiği mal üzerinden bir yıl geçmeden zekat
vermesi gerekmez, ne zaman bir yılını doldurursa zekat vermeye başlar. Yine bir kimse önceden elde ettiği
üzerinden bir yıl geçmesi gereken bir malın yanı sıra henüz o süre dolmadan tekrar bir mal daha elde ederse
zekat vermesi gereken önceki malıyla birlikte bu yeni mallarında zekatını vermesi gerekir. Sûfyân es Sevrî ve
Küfeliler bu görüştedirler.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bir bölgede iki kıble olamaz yine Müslüman olan kimseye de cizye vergisi yoktur.” (Ebû Dâvûd,
Haraç ve İmara: 34)
634- Ebû Küreyb (r.a.), Cerir ve Kâbûs’tan aynı senedle bu hadisin bir benzerini bize rivâyet
etmiştir.
Bu konuda Saîd b. Zeyd ve Harb b. Ubeydullah es Sekafî’nin dedesinden de hadis
rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi Kâbûs b. ebî Zabyan’dan, babasından ve Peygamber (s.a.v.)’den mürsel
olarak da rivâyet edilmiştir. İlim adamlarının çoğunluğu bu hadisle amel ederler. Hıristiyan, Müslüman olduğu
zaman cizye vergisi kalkar.
Rasûlullah (s.a.v.)’in “Müslümanlar üzerine öşür yoktur” sözü Müslüman olmayan ve cizye vergisi
“baş vergisi” verenlerin verdiği vergi, Müslümanlardan alınmaz demektir. Çünkü baş vergisi Müslüman
olmayan Yahudi ve Hıristiyanlardan alınır. Müslümanlar üzerine bu “öşür” vergisi yoktur.
Muâz (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre sebzeler yani baklagillerin zekatı hakkında mektupla
soru sormuştu da Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardı: “Sebzeler için zekat gerekmez.” (Tirmîzî
rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadisin senedi pek sağlam değildir. Bu konuda Rasûlullah (s.a.v.)’den sahih bir hadis
rivâyet edilmemiştir. Bu hadis ise Musa b. Talha vasıtasıyla Peygamber (s.a.v.)’den mürsel olarak rivâyet
edilmiştir. İlim adamları bu hadisle amel ederek sebzelerde zekat olmadığı görüşündedirler.
Tirmîzî: Hasan, Umâra’nın oğludur. Hadisçiler yanında zayıf kabul edilir. Şu’be ve başkaları onu zayıf
saymışlar İbn’ül Mübarek ise onun hadisini kabul etmeyip terk etmiştir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Yağmur ve akarsuların suladığı arazilerde yetişen ürünlerde onda bir (Öşür) vardır. Hayvanlar
veya sulama teşkilatıyla sulanan arazilerde ise (öşrün yarısı) yirmide bir zekat vardır.” (İbn Mâce,
Zekat: 17; Ebû Dâvûd, Zekat: 12)
Tirmîzî: Bu konuda Enes b. Mâlik, İbn Ömer ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis Bükeyr b. Abdillah b. Eşecc’den, Süleyman b. Yesâr’dan ve Büsr b. Saîd yoluyla
Peygamber (s.a.v.)’den mürsel olarak rivâyet edilmiş olup sanki bu hadis daha sahihtir. İbn Ömer’in bu
konudaki rivâyeti sahih olup fıkıhçıların çoğunluğu bu hadise göre amel ederler.
Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle aktarmıştır: “Yağmur
ve akarsuların suladığı arazilerde yetişen ürünlerde ve kökleri vasıtasıyla yer altından beslenen
ağaçların meyvesinde onda bir (öşür) vardır. Hayvanlar ve sulama teşkilatıyla sulanan yerlerde ise
yirmide bir (yarım öşür) zekat vardır.” (Buhârî, Zekat: 6; Ebû Dâvûd, Zekat: 12)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Amr b. Şuayb (r.a.)’in babasından ve dedesinden rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) insanlara
bir hutbe vererek şöyle buyurdu: “Dikkat kim malı olan bir yetimin velisi olursa o malı ticarette
değerlendirsin ve o malı zekatın yiyip tüketmesine terk etmesin.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis sadece bu şekilde rivâyet edilmiş olup isnadında söylenti vardır. Çünkü Müsenna
b. el Sabbah’ın hadis konusunda zayıf olduğu söylenir.
Bir kısım kimselerde bu hadisi Amr b. Şuayb yoluyla Ömer b. Hattâb’dan rivâyet ederek
aynı hadisi aktarmışlardır.
İlim adamları bu konuda değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Peygamber (s.a.v.)’in
ashabından aralarında Ömer, Ali, Âişe, İbn Ömer’in de bulunduğu pek çok kişi yetim malında
da zekatın olduğu görüşündedirler. Bir kısım ilim adamları da yetimin malında zekat gerekmez
kanaatinde olup, Sûfyân es Sevrî ve Abdullah b. Mübarek bunlardandır.
Amr b. Şuayb, Amr b. Âs’ın oğlu Abdullah b. Muhammed’in oğludur. Şuayb dedesi
Abdullah b. Amr’dan hadis işitmiştir.
Yahya b. Saîd, Amr b. Şuayb’ın hadisi hakkında söz ediyor ve o bizim yanımızda zayıftır
diyor. Zayıflık yönü dedesi Abdullah b. Amr’ın, sayfalarından hadis rivâyet etmesidir. Fakat
hadisçilerin çoğunluğu Amr b. Şuayb’ın hadisini delil getirerek onu sağlam kabul ederler.
Ahmed, İshâk ve daha başkaları bunlardandır.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hayvanların
kendiliklerinden yaptıkları zararlar tazmin edilmez. Madenlerin elde edilmesinde meydana
getirdiği zarar tazmin edilmez. Kuyu kazmak için tutulan işçinin kuyunun çökmesi sonucu veya
bir kimsenin açtığı kuyuya başka birinin düşmesi sonucunda tazminat yoktur. Yeraltından
çıkarılan define ve hazinelerde ise beşte bir zekat vardır.” (Buhârî, Zekat: 67; Müslim, Hudud: 11)
Tirmîzî: Bu konuda Enes b. Mâlik Abdullah b. Amr, Ubâde b. Sâmit, Amr b. Avf el Müzenî ve
Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Abdurrahman b. Mes’ûd b. Niyâr (r.a.)’den işittiğime göre, şöyle diyordu: Sehl b. ebî
Hasme bizim toplu halde bulunduğumuz bir yere geldi ve Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu bize
aktardı: “Bazı mahsul ve ürünlerin zekatını tahmin ederek toplayacağınızda çürüme, bozulma veya
mal sahibinin komşu ve yakınlarına dağıtabilmesini de hesaba katarak üçte birini veya dörtte
birini bırakın almayın.” (Ebû Dâvûd, Zekat: 15; Nesâî, Zekat: 26)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe, Attâb b. Esîd ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Tahmin konusunda ilim adamlarının çoğunluğunun görüşü; Ebû Hasme’nin hadisi üzeredir.
Ahmed ve İshâk’ta, Ebû Hasme’nin, hadisine göre amel edenlerdendir.
Meyvelerde tahmin şudur: Hurma ve Üzüm gibi zekatı gereken meyveler yetiştiği zaman İslam
devletinin yetkilisi meyveleri tahmin edecek bir yetkili gönderir, tahminci kimse bakarak üzümden ve hurmadan
ne kadar kuru üzüm ve kuru hurma çıkacağını tahmin eder, sayıp tespitini yapıp, çıkacak zekat miktarını borç
olarak kaydedip mal sahiplerini meyveleriyle baş başa bırakır onlar diledikleri gibi hareket ederler. Meyveler
yetişip kurutulduğu zaman gerekli öşür kendilerinden alınır. Bazı ilim adamları hadisteki “tahmin” meselesiniböylece tefsir etmişlerdir ki Şâfii, Mâlik, Ahmed ve İshâk bunlardandır.
Attâb b. Esîd (r.a.)’den rivâyete göre; “Rasûlullah (s.a.v.), bağ ve bahçe sahipleri için
çıkardıkları üzüm ve meyvelerini tahmin edecek kimseler gönderirdi.” Bu senedle Rasûlullah
(s.a.v.)’in üzümlerin zekatı hakkında şöyle buyurduğu rivâyet edildi: “Hurmaların tahmin edildiği gibi
üzümlerde tahmin edilir. Hurmanın zekatı kuru hurma olarak alındığı gibi üzümün zekatı da kuru üzüm
olarak alınır.” (Ebû Dâvûd, Zekat: 14; Nesâî, Zekat: 26)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
İbn Cüreyc bu hadisi İbn Şihâb, Urve ve Âişe’den rivâyet etmektedir. Bu hadis hakkında
Muhammed’e sordum. Dedi ki: İbn Cüreyc’in hadisi sağlam ve meşhur bir hadis değildir. Saîd b.
el Müseyyib’in, Attâb b. Esîd’den rivâyeti daha sağlam ve sahihtir.
Rafi’ b. Hadîç (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den
işittim şöyle diyordu: “Adaletle iş yapan zekat memurunun durumu evine dönünceye kadar Allah
yolunda savaşan kimse gibidir.” (Ebû Dâvûd, Zekat: 6; İbn Mâce, Zekat: 14)
Tirmîzî: Rafi’ b. Hadîç hadisi hasen sahihtir.
Yezîd b. İyaz, hadisçiler yanında zayıf sayılır. Muhammed b. İshâk’ın rivâyeti daha sahihtir.
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Zekatı alırken ve verirken haksızlık yaparak aşırılık yapan, zekata engel olan gibidir.” (Ebû
Dâvûd, Zekat: 5; İbn Mâce, Zekat: 14)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer, Ümmü Seleme ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Enes hadisi bu şekliyle garibtir. Ahmed b. Hanbel Sa’d b. Sinan hakkında söz etmiştir.
Ahmed b. Hanbel Sa’d b. Sinan hakkında söz etmiştir.
Leys b. Sa’d böylece: “Yezîd b. Ebû Habib’den, Sa’d b. Sinan’dan ve Enes b.
Mâlik’den” demektedir. Denilir ki: Bu hadisin senedi Amr b. Hâris, İbn Lehia, Yezîd b. Ebû
Habib, Sinan’dan ve Enes, şeklindedir.
Muhammed’den işittim şöyle demiştir: Doğrusu Sinan b. Sa’d’tır. Peygamberimizin “Zekat almada ve
vermede aşırılık eden zekata engel olan gibidir.” Sözünün manası aşırılık edenin günahı zekat vermeyene
yazılan günah gibidir demektir.
Cerir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Zekat memuru size
geldiğinde yanınızdan memnun olarak ayrılsın.” (Müslim, Zekat: 55; Nesâî, Zekat: 14)
Ebû Ammâr (r.a.), Huseyn b. Hureys, Sûfyân b. Uyeyne ve Dâvûd’tan, Şa’bî’den ve
Cerir’den bu hadisin aynısını nakletmiştir.
Tirmîzî: Dâvûd’un Şa’bi’den rivâyeti Mûcâlid’in rivâyetinden daha sahihtir. Bazı ilim adamları
Mûcâlid’in zayıf olduğunu kaydetmişlerdir. Çünkü o çok yerde yanılmıştır.
Ebû Cuhayfe (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.)’in zekat
memuru bize geldi, zekatı zenginlerimizden alarak fakirlerimize dağıttı. Ben yetim bir çocuk idim
bana bacakları uzun, genç bir dişi deve vermişti.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu konuda ibn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Cuhayfe hadisi hasen sahihtir.
Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kim muhtaç olmadığı halde insanlardan bir şey isterse kıyamet günü dilenciliğin bir
belirtisi olarak yüzünde tırnak izi ve yara bere olarak gelir. Ey Allah’ın Rasûlü zenginliğin ölçüsü
nedir? Diye soruldu. Rasûlullah (s.a.v.): “Elli dirhem gümüş veya o değerde altın” buyurdular. (Ebû
Dâvûd, Zekat: 24; İbn Mâce, Zekat: 26)
Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Mes’ûd hadisi hasendir. Şu’be buradaki rivâyetinden dolayı Hakîm b. Cübeyr hakkında
söz etmiştir.
Sûfyân (r.a.), Hakîm b. Cübeyr yoluyla bu hadisi rivâyet etmiştir. Bunun üzerine Şu’be’ninarkadaşı Abdullah b. Osman, Sûfyân’a şöyle dedi: “Keşke bu hadisi Hakîm’den başkası rivâyet
etseydi. Sûfyân ona dedi ki: Hakîm’in ne kusuru var? Şu’be ondan hadis rivâyet etmiyor mu? O da evet
dedi. Bunun üzerine Sûfyân dedi ki: Zübeyd’in bu hadisi Muhammed b. Abdurrahman b. Yezîd’den
rivâyet ettiğini işittim.
Bazı arkadaşlarımızın ameli bu hadise göredir. Sevrî Abdullah b. mübarek, Ahmed, İshâk,
bunlardan olup şöyle derler: “Bir kimsenin elli dirhemi olursa zekat alması helal olmaz.” (Ebû Davud,
Zekat: 24; İbn Mâce, Zekat: 26)
Tirmîzî: Bazı ilim adamları Hakîm b. Cübeyr’in hadisiyle amel etmemişler bu konuda işi biraz daha
geniş tutmuşlar ve şöyle demişlerdir. Bir kimsenin elli dirhem veya daha fazlası olsa o kimse muhtaç sayılır ve
zekat alması caizdir. İlim adamlarından bir kısmı ve fıkıhçılar ve Şâfii aynı kanaattedir.
Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Zengin ve
güçlü kuvvetli kimseye zekat almak caiz değildir.” (Ebû Dâvûd, Zekat: 24; İbn Mâce; Zekat: 26)
Bu konuda Ebû Hüreyre, Hubşî b. Cünade, Kabîsa b. Muhârik’den de hadis rivâyet
edilmiştir.
Tirmîzî: Abdullah b. Amr hadisi hasendir.
Şu’be bu hadisi aynı senedle Sa’d b. İbrahim’den rivâyet etmiş olup mevkuf olarak aktarmıştır. “Zengin
ve güçlü kuvvetli kimseye zekat almasının caiz olmadığına” dair başka hadisler de rivâyet edilmiştir. Bazı ilim
adamları “Bir kimse güçlü kuvvetli olur fakat ihtiyaç sahibi olup hiçbir şeyi olmazsa bu durumda ona zekat verilirse
veren kimse için bu geçerlidir” demekte bir kısmı ise bu hadisten dilenmemek gerektiğini anlamaktadırlar.
Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) zamanında bir
adam satın aldığı meyvelerden dolayı zarar etmiş borçları da çoğalmıştı. Rasûlullah (s.a.v.) ona
tasaddukta bulunun dedi. İnsanlar ona yardım ettiler bu yaptıkları yardımlar borcunu ödeyecek miktara
ulaşmadı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): O kimsenin alacaklarına: “Ne bulursanız alın
bulunanlardan başka size verilebilecek bir şey yoktur” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Zekat: 25; İbn Mâce,
Zekat: 27)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe, Cuveyriye ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Saîd hadisi hasen sahihtir.
Behz b. Hakîm (r.a.) babasından ve dedesinden rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah
(s.a.v.)’e bir şey getirildiği zaman sadaka mı? Yoksa hediye mi? Diye sorardı. Sadaka derlerse
yemez, hediye derlerse yerdi.” (Müslim, Zekat: 50; Ebû Dâvûd, Zekat: 29)
Bu konuda Selman, Ebû Hüreyre, Enes, Hasan b. Ali ve Ebû Amîre ki; Mearraf b.
Vasıl’ın dedesidir. İsmi ise Rüşeyd b. Mâlik’tir. Meymun b. Mihran, İbn Abbâs, Abdullah b. Amr,
Ebû Rafi’ ve Abdurrahman b. Alkame’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis aynı zamanda Abdurrahman b. Alkame ve Abdurrahman b. ebî Akil’den de
rivâyet edilmiştir. Behz b. Hakîm’in dedesi’nin adı Muaviye b. Hayde el Kuşeyrî’dir.
Tirmîzî: Behz b. Hakîm hadisi hasen garibtir.
Ebû Rafi’ (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) Mahzum oğullarından bir
kişiyi zekat toplamak üzere gönderdi. Bu kimse Ebû Rafi’e: Bana arkadaş ol ki zekattan sende
sebeplenirsin deyince; Ebû Rafi’, Rasûlullah (s.a.v.)’e gidip sormadan olmaz dedi ve Peygamber(s.a.v.)’e giderek durumu sordu bunun üzerine Peygamber (s.a.v.)’de şöyle buyurdular: “Bir
toplumun hürriyetine kavuşturduğu azat edilmiş kölesi onların aile fertlerinden sayılır dolayısıyla
bize ve size sadaka (zekat) almak helal değildir.” (Ebû Dâvûd, Zekat: 29;Müslim, Zekat: 50)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Rafi’, Peygamberimiz (s.a.v.)’in azat ettiği kölelerindendir.
İsmi Eslem’dir. Ebû Rafi’nin oğlu Ali b. ebî Tâlib’in katibi Ubeydullah b. ebû Rafi’dir.
Selman b. Âmir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Oruç
açacağınızda hurma ile açın çünkü o berekettir. Hurma bulamaz iseniz su ile orucunuzu açın o
temizdir. Yoksul kişiye sadaka vermekte sadece sadaka sevâbı vardır, akrabaya tasaddukta
bulunmanın ise iki sevâbı vardır. Sadaka sevâbı ve akrabalık bağlarını kuvvetlendirme
sevâbı.” (İbn Mâce, Zekat: 24; Nesâî, Zekat: 82)
Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Mes’ûd’un hanımı Zeynep’den, Câbir ve Ebû Hüreyre’den de hadis
rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Selman b. Âmir hadisi hasendir. Rebab; Süley’in kızı Ümmür Raih’tir.
Bu hadisi aynı şekilde Sûfyân es Sevrî; Âsım, Hafsa binti Sirin, Rebab, Selman b.
Âmir’den rivâyet ediyor.
Şu’be bu hadisi Âsım’dan, Hafsa b. Sirin’den, Selman b. Âmir’den rivâyet etmiş olup senedinde
“Rebab’ı” zikretmemiştir. Sûfyân es Sevrî ve İbn Uyeyne’nin rivâyetleri daha sahihtir. Bu hadisi aynı şekilde
İbn Avn; Hişâm b. Hassân’dan, Hafsa binti Sirin’den Rebab’tan ve Selman b. Âmir’den rivâyet etmiştir.
Saîd b. Yesâr (r.a.)’in Ebû Hüreyre’den işittiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Kim helal kazancından bir sadaka verirse ki - Allah helal maldan verilen sadakadan
başkasını asla kabul etmez- Allah o sadakayı sağ eliyle kabul eder, bir hurma değerinde olsa bile o
sadakayı sizden birinizin atının yavrusunu veya sütten kesilmiş deve yavrusunu büyüttüğü gibi
büyütür. O hurma değerindeki sadakanın sevâbı dağdan daha büyük olur.” (Buhârî, Zekat: 6;
Müslim, Zekat: 19)
Tirmîzî: Bu konuda Adiyy b. Hatîm, Enes, Âişe, Abdullah b. ebî Evfâ, Hârise b. Vehb,
Abdurrahman b. Avf ve Büreyde’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir.
Kâsım b. Muhammed (r.a.)’in, Ebû Hüreyre’den işittiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Allah sadakayı kabul eder, sağ eliyle alır ve onu sizin atınızın yavrusunu büyüttüğü
gibi büyütür, öyle ki bir lokma büyüklüğünde bir sadakanın sevâbı bile uhud dağı kadar oluverir.
Allah’ın kitabında bunun ölçüsü şudur: “Bilmiyorlar mı ki, kulların tevbesini kabul eden Allah’tır.
Sadakaları da alıp kabul eden O’dur. Ve iyi bilin ki, tevbeleri çok kabul eden ve kullarına acıyan
da O’dur.” (9 Tevbe: 104) “Allah faizli kazançları bereketten mahrum eder, ama karşılıksız
yardımlar olan, sadakaları kat kat artırarak bereketlendirir. Allah kendisinden gelen gerçekleri
örtbas edenleri ve günahkarların hiçbirini sevmez.” (2 Bakara: 276) (Buhârî, Zekat: 6; Müslim, Zekat: 19)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Âişe’den benzeri bir hadis daha rivâyet edilmiştir. Pek çok ilim
adamı bu hadis ve benzeri rivâyetler ve belirlemelerle Allah’ın her gece dünya semasına inişi hakkında ki
meselede şöyle diyorlar: “Bu tür rivâyetler sabittir bunlara inanılmalı vehme kapılarak nasıl olabilir?
Denmemelidir.”
Aynı şekilde Mâlik, Sûfyân b. Uyeyne, Abdullah b. Mübarek bu çeşit hadisler hakkında diyorlar ki: “Bu
tür hadisleri “nasıl” sız olarak kabul edip inanın, Ehli Sünnet vel cemaat ilim adamlarının görüşü böyledir.
Cehmiyye mezhebi bu tür rivâyetleri reddederek bu “benzetme” olur demektedir.
Allah, Kitabı’nın pek çok yerinde Yed (El), Sem’ (Kulak) ve Basar (Göz) tabirlerini zikrediyor. Cehmiyye
ise bu ayetleri ilim adamlarının tefsirine aykırı yorumlayarak diyorlar ki: “Allah, Adem’i eliyle yaratmamıştır.
Burada “el” kelimesi güç ve kuvvet anlamındadır.”
İshâk b. İbrahim şöyle diyor: “Teşbih” (benzetme) şöyle söylenirse olur: El gibi el, ele benzeyen el;
Kulak gibi kulak, kulağa benzeyen kulak.
Allah’ın buyurduğu gibi “Yed (El)” “Sem (Kulak)” “Basar (Göz)” denir de nitelik ve özelliği araştırılmaz
ise ve kulak gibi kulağa benzer denilmezse bu teşbih olmaz ve Allah’ın kitabındaki şu ayete benzemiş olur:
“...Ama hiçbir yönde ve şekilde hiçbir şey Allah’ın benzeri olamaz...” (42 Şûrâ 11)
Ümmü Büceyd (r.anha), Rasûlullah (s.a.v.)’e biat eden kadınlardandır. Rasûlullah (s.a.v.)’e
şöyle demiştir: “Yoksul kimse kapıma gelip dikilir ve ben de ona verecek bir şey bulamaz isem ne
yapmalıyım? Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) o kadına şöyle buyurdu: “Ona verecek bir şey bulamaz
isen bile, değersiz ve az görülen yanmış bir koyun tırnağı bile olsa onun eline sıkıştırıver.” (Ebû
Dâvûd, Zekat: 33; Nesâî, Zekat: 80)
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Hüseyin b. Ali, Ebû Hüreyre ve Ebû Umâme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ümmü Büceyd hadisi hasen sahihtir.
Saffân b. Ümeyye (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) insanlardan
en çok buğzettiğim bir kimse iken Huneyn günü ganimet mallarından bana verdi de verdi
insanlardan en çok sevdiğim kimse oldu.” (Müslim, Zekat: 46; Nesâî, Zekat: 79)
Tirmîzî: Hasen b. Ali, bu veya benzeri bir hadisi bana aktarmıştır.
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Safvân hadisini Ma’mer ve başkaları Zührî ve Saîd b. Müseyyeb’den rivâyet ederek: “Saffan
b. Ümeyye dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) bana verdi...” rivâyeti sanki daha sahih ve uygundur. Senedinde Saîd b.
Müseyyeb bulunduğu için.
İlim adamları bu konuda değişik görüşler ileri sürerler. Bir kısmı Müellefei Kulûb denilen
kimselere zekattan bir pay verilmemesi kanaatinde olup şöyle demektedirler: “Müellefei Kulûb,
Rasûlullah (s.a.v.) zamanında bulunan bir kısım insanlardı ki Rasûlullah (s.a.v.) onların kalplerini
İslam’a ısındırmak için verirdi, onlarda Müslüman olmuşlardı. Bugün bu anlamdaki kişilere
verilmemelidir derler. Sûfyân es Sevrî, Küfeliler ve başkaları bu görüşü paylaşırlar. Ahmed ve İshâk
bunlardandır.
Kimi ilim adamları da: “Bugün de aynı konumda kimseler bulunabilir, devlet başkanının
onların kalbini İslam’a ısındırmak için bir şeyler vermesi caizdir. Şâfii de bu görüştedir.
Büreyde (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında oturuyordum bir
kadın geldi ve: “Ey Allah’ın Rasûlû ben anneme sadaka olarak bir cariye vermiştim. Annem de öldü ne
yapmam gerekir?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle buyurdular: “Sevâbın sana yazılmış olup miras
hukuku da o cariyeyi sana geri çevirmiştir.” Kadın: “Ey Allah’ın Rasûlû annemin bir aylık tutamadığı
oruç borcu vardı onun yerine o oruçları tutabilir miyim?” Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Onun yerine
oruçlarını tut.” Kadın: “Annem Hac yapmamıştır onun yerine hac yapabilir miyim? Rasûlullah (s.a.v.)buyurular ki: “Evet onun yerine hac yap.” (Müslim, Sıyam: 27; Ebû Dâvûd, Zekat: 31)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu hadis sadece Büreyde’nin bu rivâyetiyle bilinmektedir.
Abdullah b. Atâ hadisçiler yanında güvenilir bir kimsedir. İlim adamlarının çoğunluğu bu hadisle amel ederler
ve derler ki: Bir kimse bir sadaka verir de o sadakası ona miras olarak dönerse o sadakası ona helaldir. Bir
kısım ilim adamları ise: “Sadaka Allah için verilmiş bir şeydir, miras olarak kişiye dönerse onu alıp benzeri bir
yere harcaması gerekir.” Sûfyân es Sevrî ve Züheyr bu hadisi Abdullah b. Atâ’dan rivâyet etmişlerdir.
Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Ömer Allah yolunda savaşmak için bir kimseye atını
vermişti. Sonra o atın satılmakta olduğunu görünce onu satın almak istedi. Bunun üzerine Rasûlullah
(s.a.v.): “Sadakanı satın alarak bir daha ona geri dönme” buyurdular. (Buhârî, Zekat, 60)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamlarının çoğunluğu bu hadise göre amel ederler.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Bir adam Ey Allah’ın Rasûlü, annem öldü onun
adına sadaka versem ona faydası olur mu? Rasûlullah (s.a.v.): “Evet” buyurdu. Adam da: Benim
bir hurma bahçem var onu annem için sadaka verdim.” (Nesâî, Vesaya: 8; Müslim, Zekat: 15)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. İlim adamları da bu hadisle amel etmekte olup, şöyle derler: “Ölüye
sadaka ve duadan başka bir şey ulaşmaz.” Bazıları da bu hadisi Amr b. Dinar’dan, İkrime’den, mürsel olarak
rivâyet etmişlerdir.
Ebû Umâme el Bâhilî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in Veda
Haccı esnasındaki hutbesinde işitmiştir, şöyle diyordu: “Bir kadın kocasının malından izni olmadan
hiçbir şey infak etmesin.” Denildi ki: Ey Allah’ın Rasûlü yiyecek de mi? infak etmesin? Buyurdular ki:
“O da mallarımızın değerlilerindendir.” (Ebû Dâvûd, Zekat: 44)
Bu konuda Sad b. ebî Vakkâs, Esma binti ebî Bekir, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Amr ve
Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Umâme hadisi hasendir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kadın kocasının
malından tasaddukta bulunursa kendisi bundan dolayı sevap kazanır. Kocasıda aynı şekilde sevap
kazanır, o malı muhafaza eden görevli içinde yine aynı sevap vardır. Onlardan hiçbirinin sevâbı
diğer kimseden eksik olmaz. Biri kazancından diğeri de infak ettiğinden dolayı sevap
kazanırlar.” (Buhârî, Zekat: 17; Müslim, Zekat: 25)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kadın kocasının
malından saçıp savurmadan iyi niyetle bir şey verdiğinde o kadına iyi niyetinden dolayı erkeğine
verilecek kadar sevap verilir. O malı muhafaza eden kimse için de yine aynı sevap yazılır.” (Buhârî,
Zekat: 27)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Amr b. Mürre’nin, Ebû Vâil’den rivâyet ettiği hadisten daha
sahihtir. Amr b. Mürre rivâyetinde “Mesrûk” u zikretmiyor.
Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.), aramızda iken Fıtır
sadakasını (Fitre)’yi buğdaydan bir sa’, arpadan bir sa’, hurma ve kuru üzümden de yine bir sa’, keş
(kalitesiz peynirden) de yine bir sa’ olarak verirdik. Muaviye Medîne’ye gelinceye kadar böylece
vermeye devam ettik, Muaviye Medine’ye gelince bir konuşma yaptı, konuşmasında şu hususta yer
almıştı; “Ben Şam buğdayından iki müddün bir sa’ kuru hurmaya denk olduğu kanaatindeyim”
dedi. İnsanlar da onun görüşüyle amel ettiler.
Ebû Saîd demiştir ki: “Ben önceden nasıl veriyorsam aynı şekilde vermeye devam
ediyorum.” (Buhârî, Fıtr: 1; Müslim, Zekat: 4)
Bu hadis hasen sahihtir. Bir kısım ilim adamları bu hadise göre amal ederler ve her şeyden bir sa’
verilmesi görüşündedirler. Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır. Peygamber (s.a.v.)’in sahabesinden ve diğer
dönemlerden bazı ilim adamları ise buğdaydan başka her şeyden bir sa’ verilmesi görüşünde olup,
buğdaydan yarım sa’ vermenin yeterli olacağı kanaatindedirler. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek ve Küfeliler
“Buğdaydan yarım sa’ verilmesi yeterlidir” derler.
Amr b. Şuayb (r.a.)’ın babasından ve dedesinden rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) Mekke
sokaklarında ilan etmesi için bir kimseyi gönderdi ve “Dikkat edin Fitre vermek erkek, kadın, hür,
köle, küçük büyük her Müslüman’a gereklidir. Buğdaydan iki müdd, diğer yiyeceklerden bir sa’
verilmelidir.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
Ömer b. Harun bu hadisi İbn Cüreyc’den rivâyet etmiş: Abbâs b. Minae ve Rasûlullah (s.a.v.)’den
diyerek hadisin bir bölümünü aktarmıştır.
Carûd ve Amr b. Harun da bu hadisi bize aktarmıştır.
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Fıtır sadakasını
(Fitre vermeyi) erkek kadın, hür köle herkes için, hurmadan bir sa’, arpadan bir sa’ olarak farz
kılmıştı.” İbn Ömer diyor ki: “Sonra insanlar buğdaydan yarım sa’ vermeye başladılar.” (Buhârî, Fıtr: 1;
Müslim, Zekat: 4)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Bu konuda Ebû Saîd, İbn Abbâs, Hâris b. Abdurrahman b. Zübab’ın dedesi, Sa’lebe b.
ebî Suayr ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) Ramazanda verilmesi gereken
Fitre’yi, hurmadan bir sa’ arpadan bir sa’ olarak hür, köle, erkek ve kadın Müslümanlar için farz
kıldı.” (Buhârî, Fıtır: 1; Müslim, Zekat: 4)
Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. Mâlik bu hadisi Nafi’, İbn Ömer ve Peygamber (s.a.v.)’den
Eyyûb’un rivâyet ettiği gibi rivâyet ederek, “Müslümanlardan” ilavesini pek çok kimse Nafi’den bu hadisi
rivâyet etmiş olup “Müslümanlardan” sözcüğünü ilave etmemişlerdir. İlim adamları bu konuda değişik
görüşler ortaya koymuş olup, Bir kısmı: “Bir kimsenin Müslüman olmayan köleleri olsa onlar için Fıtır
sadakası=Fitre vermesi gerekmez” demektedirler. Mâlik, Şâfii ve Ahmed bu görüştedirler.
Bir kısmı da: “Müslüman olmasalar da onlar için Fitre vermesi gerekir.” derler. Sevrî, İbn’ül Mübarek
ve İshâk bunlardandır.
Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Ramazan bayramı günü
bayram namazına çıkmadan önce Fitre’nin verilmesini emretmiştir.” (Buhârî, Fıtır Sadakası:
7;Müslim, Zekat: 5)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. ilim adamları bu hadise göre uygulamayı hoş karşılamışlar ve:
“Bayram namazına çıkmadan Fitre’nin verilmesini gerekli görmüşlerdir.
Ali (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “İbn Abbâs, Rasûlullah (s.a.v.)’e Zekat’ın
vaktinden önce verilmesini sordu da Rasûlullah (s.a.v.) bu konuda ona izin verdi.” (Ebû Dâvûd,
Zekat: 22; İbn Mâce, Zekat: 7)
679- Ali (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.), Ömer’e şöyle demiştir: “Biz
Abbâs’ın zekatını bir yıl öncesinden ve o yıl içerisinde alırdık.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Zekatın vaktinden önce ödenmesi hadisinin İsrail’in, Haccac b. Dinar’dan rivâyeti olduğunu
ancak bu yönüyle bilmekteyiz. İsmail b. Zekeriyya’nın, Haccac’tan rivâyeti bence İsrail’in, Haccac b. Dinar’ın
rivâyetinden daha sahihtir.
Yine aynı hadis Hakem b. Uteybe’den mürsel olarak rivâyet edilmiştir. İlim adamları vakti gelmeden
zekatın verilmesi hakkında değişik görüşler ortaya koymuşlar olup bir kısmı vaktinden önce ödenmemesi
görüşündedir. Sûfyân es Sevrî bu görüşte olup; “Bana göre vaktinden önce ödenmesi hoş değildir” demektedir.
İlim adamlarının çoğunluğu ise: “Vakti gelmeden verilen zekat, zekat yerine geçer.” Şâfii Ahmed ve
İshâk bunlardandır.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle
diyordu: “Sizden birinizin sabahleyin ormana giderek sırtında odun getirmesi ve onun parasını
harcaması ve insanlara muhtaçlıktan kurtulması, versin vermesin bir kimseden istemekten daha
hayırlıdır. Çünkü yüksekteki veren el alttaki alan elden daha hayırlıdır. Harcamaya, geçimini
üstlendiğin kimselerden başla.” (Ebû Dâvûd, Zekat: 27; Müslim, Zekat: 35)
Tirmîzî: Bu konuda Hakîm b. Hızâm, Ebû Saîd el Hudrî, Zübeyr b. Avvam, Atıyye es Sa’dî,
Abdullah b. Mes’ûd, Mes’ûd b. Amr, İbn Abbâs, Sevbân, Ziyâd b. Hâris es Sudaî, Enes, Hubşî b. Cünade,
Kabîsa b. Muhârik, Semure ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahih garibtir. Bu hadisin garib oluşu Beyan’ın, Kays’tan rivâyetisebebiyledir.
Semure b. Cündüp (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu;
“Dilenmek yüzü tırmalatmak demektir. İnsan dilendiği için yüzünü tırmalatır. Fakat gerçekten
muhtaç birinin istemesi veya devlet yetkilisinden bir şeyler istenmesi bunun dışındadır.” (Ebû
Dâvûd, Zekat: 26; Müslim, Zekat: 35)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.