Temizlik

Abdullah İbn Ömer (r.a.)’den bize bildirildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Abdestsiz namaz kabul edilmez. Ganimetten aşırılarak elde edilen hiçbir maldan da sadaka kabul edilmez.”
(Müslim,Tahara: 2; İbn Mâce, Tahara: 2)
Tirmîzî: Bu konuda gelen hadislerin en sahih ve hasen olanı budur diyor. Bu konuda; Ebû’l Melih, babasından, Ebû Hüreyre ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir. Ebû’l Melih İbn Üsâme'nin adı Âmir'dir, ona Zeyd bin Ûsame İbn Umeyr el Hüzeli de denir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den bildirildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müslüman bir kimse abdest alırken yüzünü yıkadığında gözleriyle işlediği her türlü günah suyun son damlasıyla dökülür gider. Ellerini yıkadığında, elleriyle işlediği her günah, suyun son damlasıyla dökülür gider ve böylece günahlarından temizlenmiş olur.”
(Müslim, Tahara: 11; Muvatta, Tahara: 6)
Tirmîzî: Bu sahih ve hasen bir hadistir. Mâlik’in; Süheyl, babası ve Ebû Hüreyre'den aktardığı hadistir. Ebû Salih Süheyl'in babası olup, Ebû Salih es Sem’an denilen bu kişinin adı Zekvan’dır. Ebû Hüreyre’nin adının Abdüşşems veya Abdullah ibn Amr olduğu da söylenmiştir ki doğrusu budur. Yine bu konuda Osman b. Affân, Sevbân, Sunabihî, Amr b. Abese, Selman ve Abdullah b. Amr’dan da rivâyet vardır. Ebû Bekir’den rivâyet eden Sunabihî’nin, Rasûlullah (s.a.v.)’den işitmesi yoktur. Ebû Abdurrahman diye künyelenen Sunabihî, Rasûlullah (s.a.v.)’i görmek için yola çıktı fakat Rasûlullah (s.a.v.), O’ yolda iken vefat etmişti pek çok hadis rivâyet eden bu kimsenin ismine benzer isimle anılan, Es Sunabih b. El A’ser el Ahmesi'ye de “es Sunabihî” denilir. Meşhur hadisi şudur: “Ben diğer milletlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim. Benden sonra birbirinizle savaşmayın.”

Ali (r.a.)’den bildirildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Namazın anahtarı temizlik, namaz içinde yapılması yasak olan şeyleri haram kılan şey ise, tekbîr getirmektir. O şeyleri helal kılan ise selam vermektir.”
( İbn Mâce, Tahara: 3; Dârimî, Tahara: 22)
Tirmîzî: Bu hadis bu konuda rivâyet edilenlerin en sahih ve en güzel olanıdır. Abdullah b. Muhammed b. Akil; doğru, dürüst kişilerdendir. Fakat hafızası konusunda tenkit edilmiştir. Tirmîzî: Muhammed b. İsmail’den işittim o şöyle derdi: Ahmed b. Hanbel, İshâk b. İbrahim ve Humeydî, bu kimsenin hadisini delil olarak kabul ederlerdi. Muhammed; Hadis konusunda bu kimsenin güvenilir olduğunu söylerdi.
Tirmîzî: Bu konuda Câbir ve Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) tuvalete girmek istediğinde: “Allah’ım erkek ve dişi tüm şeytanlardan ve tüm pisliklerden sana sığınırım” derdi.
(Buhârî, Vudu’: 9; Müslim, Hayz: 32)
Şu’be diyor ki: Rasûlullah (s.a.v.) bazen başında “Allahümme” demeksizin bu duayı okurdu.
Tirmîzî: Bu konuda Ali Zeyd b. Erkâm, Câbir ve İbn Mes’ûd’dan da rivâyet vardır.
Tirmîzî: Enes hadisi bu konuda rivâyet edilenlerin en sahih ve güzel olanıdır. Zeyd b. Erkâm’ın hadisinin sened bölümünde hastalık vardır. Hişâm ed Destevaî ve Saîd b. Ebî Arûbe’nin, Katâde’den rivâyet ettikleri hadisin sened bölümündeki aksaklık; Katâde’nin iki yolla da rivâyet etmiş olabileceği şeklinde izah edilmiştir.

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.), tuvalete gireceğinde: “Allah’ım erkek ve dişi tüm şeytanlardan ve tüm pisliklerden sana sığınırım” derdi.
(Buhârî, Vudu’: 9; Müslim, Hayz: 32)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) tuvaletten çıkınca: “Lutfunla YaRab beni bağışla” derdi.
(Ebû Davut, Tahara: 17; İbn Mâce, Tahara: 10)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece; İsrail’in, Yusuf b. ebî Bürde’den geldiği şekliyle biliyoruz. Bu konuda Âişe (r.anha)’nın bu hadisinden başkasını bilmiyoruz.

Ebû Eyyûb el Ensarî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Tuvalete girdiğinizde kıbleyi karşınıza almayın ve arkanızı da çevirmeyin doğu veya batı tarafına dönünüz.” Hadisi rivâyet eden, Ebû Eyyûb diyor ki: Şam’a geldiğimizde tuvaletlerin kıbleye karşı yapıldığını gördük, buralara girince mümkün olduğu kadar başka yöne yöneliyor ve Allah’tan af diliyorduk.
(Buhârî, Vudu’: 11; İbn Mâce, Tahara: 17)
Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Hâris b. Cez’ez Zubeydî ve Ma’kıl ibn ebî Heysem, Ma’kıl ibn ebî M’akıl da denilir. Ebû Ümâme, Ebû Hüreyre ve Sehl b. Huneyf’den hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu, Ebû Eyyûb hadisi bu konuda en sıhhatli ve en güzel hadistir. Ebû Eyyûb’un ismi, Hâlid b. Zeyd’dir. Zühri’nin ismi ise, Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Şihâb ez-Zührî, künyesi ise Ebû Bekir’dir. Ebû’l Velid el Mekkî diyor ki: İmam-ı Şâfii, bu hadis hakkında şöyle diyor: Bu yasak ancak kırlarda ve açık yerlerdedir kapalı yerlerdeki tuvaletlerde kıbleye dönülebilir. İshâk b. İbrahim’de aynen söylemiştir. Ahmed b. Hanbel ise şöyle diyor: Rasûlullah (s.a.v.)’in bu ruhsatı kıbleye arkayı çevirmekle ilgilidir. Kıbleye karşı ne açık ne de kapalı yerlerde durulmamalıdır.

Âişe (r.anha)’dan aktarıldığına göre, şöyle demiştir: “Kim size; Rasûlullah (s.a.v.)’in ayakta küçük abdest yaptığını söylerse inanmayın. Rasûlullah (s.a.v.), çökmeden küçük abdestini yapmazdı.”
(İbn Mâce, Tahara: 14; Nesâî, Tahara: 25.)
Bu konuda, Ömer, Büreyde ve Abdurrahman b. Hasene’den hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: “Âişe hadisi bu konuda en güzel ve en sahih hadistir” der.
Ömer’in hadisi ise, sadece Abdülkerim b. Eb’îl Muhârik’in, Nafi’den, İbn Ömer’den ve Ömer’den rivâyeti olarak gelmiştir ve şöyledir: “Rasûlullah (s.a.v.) beni ayakta abdest bozarken gördü de, Ya Ömer ayakta abdest bozma buyurdu. Bende bundan sonra ayakta abdest bozmadım.”
Tirmîzî: Bu hadisi sadece Abdülkerim b. ebî Muhârik, Ömer’e nispet etmiştir ki bu kimse hadisçiler yanında hadisleri zayıf görülmüştür. Eyyûb es Sahtiyânî bu kişiyi zayıf kabul etmiş ve hakkında bazı sözler söylemiştir.
Ubeydullah, Nafi’den o da İbn Ömer’den rivâyet ettiğine göre; Ömer (r.a.): “Müslüman olduğumdan beri ayakta abdest bozmadım” demiştir. Bu hadis Abdülkerim’in hadisinden daha sahihtir. Bu konudaki Büreyde hadisi pek sağlam değildir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ayakta küçük abdesti bozmayı yasaklaması haramlık için olmayıp bir edep kaidesi içindir. Abdullah İbn Mes’ûd’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Edebe aykırı davranışlardan biri de ayakta abdest bozmaktır.”

Huzeyfe (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; “Rasûlullah (s.a.v.), bir toplumun çöplüğüne geldi ve orada ayakta küçük abdest bozdu. O’na abdest suyu getirmiştim oradan ayrılırken beni çağırdı topuklarına kadar yaklaşmıştım. O zaman abdest aldı ve mestleri üzerine meshetti.”
(Nesâî, Tahara: 24; İbn Mâce, Tahara: 13)
Tirmîzî: Carûd’tan işittim dedi ki: Veki’in bu hadisi A’meş’den rivâyet edip şöyle dediğini duydum: Bu hadis; “Rasûlullah (s.a.v.)’den mesh hakkında rivâyet edilen en sahih hadistir.” Ebû Ammâr Hüseyin b.Hureys’den işittim şöyle diyordu: O da Vaki’den işittim dedi, yaklaşık olarak aynı şeyi anlattı.
Tirmîzî: Bu şekilde Mansur, Ubeyde ed Dabbî, Ebû Vâil’den, Huzeyfe’den, A’meş'in rivâyetinin benzeri rivâyet etmişlerdir.
Yine Hammad b. ebî Süleyman ve Âsım b. Behdele, Ebû Vâil'den, Muğîre b. Şu’be yoluyla Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivâyet etmişlerdir ki Ebû Vâil’in, Huzeyfe’den rivâyeti daha sahihtir.
*İlim ehlinden bir kısmı ayakta abdest bozmaya izin vermişlerdir.
Tirmîzî: Tabiî’nin büyüklerinden Abiyde b. Amr es Selmânî’den İbrahim Nehai’nin, Abiyde’den rivâyeti şöyledir. “Rasûlullah (s.a.v.)’in vefatından iki yıl önce Müslüman oldum.” İbrahim’in arkadaşı Ubeyde ed Dabbî, Abdülkerim diye künyelenen “Ubeyde b. Muattip” dır.

Ebû Katâde (r.a.), babasından şöyle rivâyet etmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), kişinin sağ eliyle taharetlenmesini yasakladı.”
(Ebû Davut, Tahara: 18; Dârimî, Tahara: 13)
Bu konuda; Âişe, Selman, Ebû Hüreyre ve Sehl b. Huneyf’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Katâde el Ensarî'nin adı: Hâris b. Rab’î dır. İlim ehlinin çoğunluğu bu hadise göre amel etmektedir. Yani sağ el ile temizlik yapmak hoş karşılanmamaktadır.

Abdurrahman b. Yezîd (r.a.) şöyle aktarıyor: “Selman’a sizin Peygamberiniz (s.a.v.), size her şeyi hatta abdest bozmayı bile öğretti denildi de, Selman: “Evet” dedi, bizi büyük ve küçük abdest bozarken kıbleye doğru dönmekten, sağ el ile taharetlenmekten, taharetlenmeyi üç taştan az olarak yapmaktan, kemik ve tezekle taharetlenmekten de yasakladı.”
(İbn Mâce, Tahara:16; Ebû Davut, Tahara: 21)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe, Huzeyme b. Sabit, Câbir, Hallâd b. es Sâib ve babasından da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Selman’ın bu konudaki hadisi hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabı ve ondan sonraki gelen alimlerin görüşü böyledir. Yani, su bulunmadığı hallerde taşla temizlenme yeterlidir ki, idrar ve dışkının izi kalmasın. Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk’ın görüşleri de böyledir.

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Tezek ve kemikle taharetlenmeyin, çünkü o cin kardeşlerinizin azığıdır.”
(Ebû Davut, Tahara: 20; Nesâî, Tahara: 36)
Bu konuda, Ebû Hüreyre, Selman, Câbir ve İbn Ömer’den hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadisi İsmail b. İbrahim ve diğerleri Davut b. ebî Hind’den, Şa’bi’den, Alkame'den ve Abdullah b. Mes’ûd’tan şöylece aktarmışlardır: ”Abdullah İbn Mes’ûd, cin gecesi Rasûlullah (s.a.v.) ile beraberdi...” Bu uzunca hadis hakkında Şa’bi diyor ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Tezek ve kemikle temizlenmeyin çünkü onlar cin kardeşlerinizin azığıdır.” Bu konudaki İsmail’in rivâyeti sanki Hafs b. Gıyas’ın rivâyetinden daha sahih görünmektedir. İlim ehli bu hadis’e göre amel etmektedir. Bu konuda ayrıca Câbir ve İbn Ömer’den de rivâyet vardır.

Âişe (r.anha)’dan aktarıldığına göre, şöyle demiştir: “Kocalarınıza su ile temizlenmelerini söyleyin. Ben onlara, bunu anlatmaktan utanıyorum Rasûlullah (s.a.v.) su ile temizlenirdi.”
(Müslim, Tahara: 21; Nesâî, Tahara: 41)
Bu konuda; Cerir b. Abdillah el Becelî, Enes ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim sahipleri bu hadisle amel etmektedirler. Taşla temizlenme yeterli olmasına rağmen su ile temizlenme hoş görülmüş ve tercih edilmiştir. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmet ibn Hanbel ve İshâk’ta bu görüştedirler.

Muğîre b. Şu’be (r.a.) şöyle anlatmıştır: “Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte bir yolculukta idim, tuvalet ihtiyacını gidereceğinde insanlardan uzaklaşırdı.”
(Nesâî, Tahara: 16; Ebû Davut, Tahara: 1)
Bu konuda, Abdurrahman b. ebî Kurad, Ebû Katâde, Câbir, Yahya b. Ubeyd, babasından, Ebû Musa, İbn Abbâs, Bilâl b. el Hâris’den de rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir demiştir. Yine Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle rivâyet edilmiştir: “O küçük abdestini yapmak için üzerine sıçramaması için uygun yer arardı.”

Abdullah b. Muğaffel (r.a.)’den aktarıldığına göre, Rasûlullah (s.a.v.): “Biriniz yıkandığı yere idrarını yapmasın şüphe ve vesvesenin birçoğu bundandır.”
(Nesâî, Tahara: 32; İbn Mâce, Tahara:12)
Bu konuda; Rasûlullah (s.a.v.)’in bir sahabesinden de rivâyet vardır.
Tirmîzî: Bu hadis gariptir. Merfu olarak sadece, A’ma Eş’as denilen Eş’as b. Abdullah’ın rivâyetinden biliyoruz.
İlim sahiplerinden birçoğu yıkanma yerine idrar yapmayı hoş görmemişlerdir. Temizlikle alakalı pek çok vesvese ve şüphenin bu işten kaynaklandığını söylemişlerdir. Bir kısım ilim sahibi ise buna izin vermiştir. İbn Sirîn bunlardan biridir. Kendisine; vesvesenin ve şüphenin birçoğu yıkanma yerine idrar yapmaktan ileri gelirmiş dendiğinde: Bu işin garipliğini kabul edercesine: “Rabbim Allah’tır, O’nun ortağı yoktur” dedi.
İbn’ül Mübarek der ki: Yıkanma yerinde su akıp gidiyorsa idrar yapılabilir.
Tirmîzî: İbn Mübarek'in bu sözünü Ahmed b. Abde el Âmulî’den, İbn Hıbban ve Ahmed b. Hanbel rivâyet etmiştir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den bildirildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Eğer ümmetime zorluk verecek olmasaydım her namaz için misvâk kullanmalarını emrederdim.”
(Ebû Davut, Tahara: 25; Müslim, Tahara: 15)
Tirmîzî: Bu hadis Zeyd b. Hâlid, Ebû Seleme, Muhammed b. İbrahim, Muhammed b. İshâk yoluyla rivâyet edilmiştir. Ebû Seleme’nin, Ebû Hüreyre ve Zeyd b. Hâlid, ikilisinden rivâyeti yanımda daha sahihtir. Bu hadis başka yollarla da Ebû Hüreyre'den rivâyet edilmiştir. Pek çok yönden rivâyeti bu hadisi sahih hale getirmiştir. İmâm-ı Buhârî ise; Ebû Seleme’nin, Zeyd b. Hâlid’den rivayetini daha sahih kabul eder.
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Bekir, Ali, Âişe, İbn Abbâs, Huzeyfe, Zeyd b. Hâlid, Enes, Abdullah b. Amr, İbn Ömer, Ümmü Habibe, Ebû Ümâme, Ebû Eyyûb, Temam, İbn Abbâs, Abdullah b. Hanzale, Ümmü Seleme, Vâsile ve Ebû Musa’dan da rivâyet edilmiştir.

Zeyd b. Hâlid el Cühenî (r.a.)’den aktarıldığına göre, Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim dedi: “Ümmetime zorluk vereceğinden korkmasaydım her namaza başlamadan misvâk kullanmalarını emreder, yatsı namazını gecenin üçte birine kadar geciktirirdim.”
(Ebû Davut, Tahara: 25)
Hadisin Râvîsi Ebû Seleme dedi ki: Zeyd b. Hâlid misvâkı katiplerin kulaklarına kalem koydukları gibi koyarak, namaza katılırdı. Namaza başlamadan misvâkını kullanır sonra misvâkı yerine kor ve namazına başlardı.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir der.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz gece uykusundan uyandığında elini iki yada üç sefer yıkamadan su kabının içine sokmasın çünkü elinin nerede gecelediğini bilemez.”
(Nesâî, Gusul: 29; Ebû Dâvûd, Tahara: 49)
Bu konuda İbn Ömer, Câbir ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir der.
Şâfii: Her uykudan kalkan kimsenin elini yıkamadan abdest kabına daldırmamasını severim. Yıkamadan elini daldıran kimseyi hoş görmem. Elinde necaset olmaz ise su bozulmaz. Ahmed b. Hanbel: Gece uykusundan uyandığında elini yıkamadan önce abdest kabına daldırırsa o suyun dökülmesi hoşuma gider.
İshâk: Gece veya gündüz uykusundan uyanan kişi elini yıkamadan abdest kabına elini daldırmasın.

Ebû Sûfyân b. Huveytib (r.a.), ninesinden o da babasından bize bildirdiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim buyurdular ki: “Abdest’e başlarken besmele çekmeyen kimsenin abdesti yoktur.”
(İbn Mâce, Tahara: 29; Nesâî, Tahara: 41)
Bu konuda Âişe, Ebû Saîd, Ebû Hüreyre, Sehl b. Sa’d ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî ve Ahmed b. Hanbel: Bu konuda isnadı daha sahih bir hadis bilmiyoruz diyorlar.
İshâk: Abdest alan besmeleyi bilerek terk ederse abdestini yeniler unutarak ve te’vile giderek terk ederse abdesti caizdir diyor.
Muhammed b. İsmail: Rebah b. Abdurrahman’ın hadisi bu konudaki hadislerin en iyisidir. Tirmîzî: Rebah b. Abdurrahman, büyükannesinin babasının adı Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl’dir. Ebû Sifal el Mürrî’nin adı ise, Sümâme b. Husayn’dır. Rabah b. Abdurrahman, Ebû Bekir b. Huveytıb’dır. Bazıları dedesine nispet ederek, Ebû Bekir b. Huveytıb diyerek rivâyet ettiler.
Saîd b. Zeyd (r.a.), babasından, o da, Rasûlullah (s.a.v.)’den bu hadisin benzerini rivâyet etmiştir.
(İbn Mâce, Tahara; 41)

Seleme b. Kays (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Abdest alırken burnuna su verdiğinde burnunu temizle. Abdest bozduktan sonra su bulamadığında taşla temizleneceksen taş sayısını tek yap.”
(Buhârî, Vudu: 26; Nesâî, Tahara: 72)
Bu konuda Osman, Lakît b. Sabire, İbn Abbâs, Mıkdam b. Ma’dıkerib, Vâil b. Hucr ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Seleme b. Kays’ın hadisi hasen sahihtir. İlim ehli, ağıza ve buruna su verme konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı ağız ve buruna su vermeyi terk eden, namazını iade eder, derler. Abdest ve guslü de iade eder demişlerdir. İbn ebi Leylâ, Abdullah b. Mübarek, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler.
Ahmed b. Hanbel der ki: Abdest için buruna su verip sümkürmek ağıza su vermekten daha gereklidir.
Tirmîzî: İlim sahibi bir gurup, abdestte iade etmez; gusülde terk edilirse guslün yenilenmesi gerekir derler. Sûfyân es Sevrî ve Küfelilerin görüşü böyledir.
Diğer bir gurup ise: Ağız ve buruna su vermeyi unutan ne abdestte nede gusülde iade gerekmez çünkü ağıza ve buruna su vermek işi Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetidir. Mâlik ve Şâfii’nin sonraki görüşü de böyledir.

Abdullah b. Zeyd (r.a.)’den rivâyet edilmiştir, dedi ki: “Rasûlullah (s.a.v.), bir avucuyla ağzına ve burnuna su verdiğini gördüm. Bunu üç defa yaptı.
(Buhârî, Vudu: 25; Nesâî, Tahara: 94)
Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Abbâs’ın hadisi de vardır.
Tirmîzî: Abdullah b. Zeyd’in bu hadisi hasen garibtir. Mâlik, İbn Uyeyne ve başka bir kimse bu hadisi Amr b. Yahya’dan rivayet ettiler ve: “Rasûlullah (s.a.v.), bir avuçtan ağzına ve burnuna su verdi” bölümünü zikretmediler. Bu bölümü sadece Hâlid b. Abdullah zikretmiştir. Hadisçiler yanında bu kimse sika ve hafızdır.
Bazı ilim sahibi kimselerde: “Bir avuçla hem ağza hem de buruna su vermek yeterlidir.” derken bir kısmı da: “Bu işin ayrı ayrı yapılması bize daha hoş gelir” demektedirler.
Şâfii: Ağıza ve buruna su vermek tek avuçla olursa caizdir; fakat ayrı ayrı yapılırsa bu daha hoştur diyor.

Hassân b. Bilâl (r.a.), şöyle anlatmıştır: Ammâr b. Yâsir’i gördüm abdest aldı sakal aralarına su geçirdi. Ona: “Sakalının aralarına su mu geçiriyorsun?” dedim. O da: “Buna engel olacak bir şey mi var? Rasûlullah (s.a.v.)’i sakal aralarına su geçirirken gördüm” dedi.
(İbn Mâce, Tahara: 50)
Hassân b. Bilâl (r.a.), Ammâr’dan aynı hadisi rivâyet etmiştir.
(İbn Mâce, Tahara: 50)
Tirmîzî: Bu konuda Osman, Âişe, Ümmü Seleme, Enes, İbn ebi Evfâ ve Ebû Eyyûb’tan da rivayet vardır.
Tirmîzî: İshâk b. Mansûr’dan işittim şöyle diyordu: Ahmed b. Hanbel ve İbn Uyeyne şöyle demişlerdir: “Abdulkerim, sakal aralarına su geçirme hadisini Hassân b. Bilâl’dan işitmemiştir.”
Muhammed b. İsmail: Bu konuda rivâyet edilen en sahih hadis Âmir b. Şakîk’ın, Ebû Vâil ve Osman’dan rivâyet ettiği hadistir.
Tirmîzî: Sahabe ve tabiin alimlerinin çoğunluğu sakal aralarına su geçirilmesi kanaatindedirler. Şâfii de aynı görüştedir.
Ahmed b. Hanbel: Sakal arasına su geçirmeyi unutanın abdesti caizdir.
İshâk: Unutarak ve tevil ederek terk ederse abdesti caizdir, bile bile terk ederse abdesti iade eder.

Osman b. Affân (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.) sakallarının arasına abdest suyunu geçirirdi.”
(İbn Mâce, Tahara: 50)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir demiştir.

Abdullah b. Zeyd (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.), başını iki eliyle önden arkaya doğru meshetti elini ileri geri hareket ettirerek ilk başladığı yere geri getirdi, sonra da ayaklarını yıkadı.”
(Buhârî, Vudu: 40; İbn Mâce, Tahara: 51)
Tirmîzî: Bu konuda Muaviye, Mikdam b. Ma’dikerib ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Abdullah b. Zeyd’in bu hadisi bu konudaki en sağlam ve en güzel olanıdır. Şâfii, Ahmed ve İshâk’da bu görüştedir.

Muavviz b. Afrâ (r.anha)’dan rivayete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), bir defasında önden arkaya, arkadan öne olmak üzere başını iki sefer meshetti. İki kulağının da hem içini hem de dışını meshetti.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 51; İbn Mâce, Tahara: 51)
Tirmîzî: Bu hadis hasen bir hadistir. Abdullah b. Zeyd’in hadisi ise bu konuda sened yönünden daha güzel ve iyi olanıdır. Kûfeliler uygulamalarını bu hadisle yapmışlardır. Vekî’ b. Cerrâh’da onlardan biridir.

Muavviz b. Afrâ (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, O bir sefer Rasûlullah (s.a.v.)’i abdest alırken gördü ve şöyle dedi: “Ön ve arka kısımlarıyla başını şakaklarıyla kulaklarını bir sefer meshetti.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 60; İbn Mâce, Tahara: 51)
Tirmîzî: Bu konuda Ali ve Talha b. Musarrıf’ın dedesinden de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Rübeyyi’ hadisi hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’den başka bir yoldan “Başını bir kere meshetti” rivayeti de gelmiştir. Sahabe ve tabiin dönemindeki ilim ehli, uygulamalarını bu hadisle yapmışlardır. Cafer b. Muhammed, Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed, İshâk başın bir sefer meshedilmesinden yanadır.
Muhammed b. Mansur el Mekkî anlatmıştır: Sûfyân b. Uyeyne’den işittim şöyle demiştir: Cafer b. Muhammed’e başı mesh yapma konusunda, “Bir kere kafi gelir mi?” dedim. “Evet vallahi yeterlidir” dedi.

Abdullah b. Zeyd (r.a.)’den aktarılmıştır: “Peygamber (s.a.v.)’in abdest aldığını, başını ellerinin artığı olmayan, yeni aldığı bir su ile meshettiğini görmüştür.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 51; Nesâî, Tahara: 82)
Bu hadis hasen sahihtir.
İbn Lehîa bu hadisi Habban b. Vâsi’den, babasından ve Abdullah b. Zeyd’den rivâyet ederek şöyle dedi. “Rasûlullah (s.a.v.) abdest aldı ve başını, ellerinin artığı olmayan başka bir su ile meshetti.”
Amr b. el Hâris’in Habban’dan rivayeti daha sahihtir. Çünkü bu hadis Abdullah b. Zeyd ve başkalarından değişik yollarla şu şekilde: “Rasûlullah (s.a.v.) başını meshetmek için yeniden su aldı.” Rivâyet edilmiştir. İlim ehlinin çoğunluğu; başın meshedilmesi için yeniden su alınması görüşündedirler.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), başını, kulakların içini ve dışını meshetti.”
(Nesâî, Tahara: 84; Ebû Davut, Tahara; 51)
Tirmîzî: Bu konuda Rubeyyi’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu, İbn Abbâs hadisi, hasen sahihtir. İlim ehlinin çoğunluğunun görüşü: “Kulakların içten ve dıştan meshedilmesi gerektiği” şeklindedir.

Ebû Ümâme (r.a.)’den rivâyete göre, demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.), abdest aldı yüzünü ve ellerini üçer kere yıkadı, başını meshederek dedi ki: “Kulaklar başın meshine dahildir.”
(İbn Mâce, Tahara: 53; Ebû Dâvûd, Tahara: 51)
Tirmîzî: Kuteybe ve Hammad dediler ki: “Kulaklar başın meshine dahildir” sözü: Peygamber (s.a.v.)’in sözünden mi yoksa Ebû Ümâme’nin sözünden mi olduğunu bilmiyoruz. Bu konuda Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasendir, isnadı pek sağlam değildir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabı ve tabiinden ilim ehlinin uygulamaları bu hadise göredir, kulaklar başın meshine dahildir. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk’ın görüşü de budur.
Bazı ilim ehline göre: Kulakların ön tarafı, yüzden; arka tarafı ise, baştan sayılır.
İshâk diyor ki: Kulakların ön tarafını yüzümü yıkarken meshetmeyi, tercih ederim.
Şâfii’de şöyle diyor: Kulakların tamamen meshedilmesi sünnet olup elin artığı su ile değil yeni su ile meshedilmelidir.

Lakît b. Sabire (r.a.)’nın babasından rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Abdest aldığın da parmak aralarına suyu geçirmeye çalış.”
(Nesâî, Tahara: 92; İbn Mâce, Tahara: 54)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs, Müstevrid b. Şeddâd el Fihrî ve Ebû Eyyûb el Ensârî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir demiştir. İlim sahipleri uygulamalarını bu hadise göre yapmış olup, abdestte ayak parmakları arasına mutlaka su geçirilmelidir demişlerdir. Ahmed ve İshâk’da aynı görüştedirler.
İshâk der ki: “Abdestte el ve ayak parmaklarının arasına su geçirilmeye çalışılmalıdır.” Hadisin râvîlerinden Ebû Haşim’in adı: İsmail b. Kesir el Mekkî’dir.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Abdest aldığında el ve ayak parmaklarının arasına su geçirmeye çalış.”
(İbn Mâce, Tahara: 55; Nesâî, Tahara:93)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.

Müstevrid b. Şeddâd el Fihrî (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’i abdest alırken serçe parmağı ile her iki ayak parmaklarının arasını ovuşturduğunu gördüm.”
(İbn Mâce, Tahara: 54; Nesâî, Tahara: 92)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bunu sadece İbn’ü Lehia’nın rivayetinden bilmekteyiz.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Abdest alırken yıkanmayıp kuru bırakılan ökçelere ateşten azâb olsun.”
(İbn Mâce, Tahara: 55; Nesâî, Tahara: 89)
Bu konuda: Abdullah b. Amr, Âişe, Câbir, Cez’in, Zübeydi’nin oğlu Abdullah b. el Hâris, Muaykıb, Hâlid b. Velid, Şurahbil b. Hasene, Amr b. As, Yezîd b. Sûfyân’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu, Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’den: “Abdest alırken yıkanmayıp kuru bırakılan ayak içleri ve topuklara ateşten azâb olsun.” Şeklinde de hadis rivâyet olunmuştur.
Bu hadisten anlaşılan şudur: Çorap ve mest giyilmeksizin çıplak ayaklara mesh yapmak caiz değildir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayete göre, “Rasûlullah (s.a.v.), tüm organlarını ikişer sefer yıkayarak abdest aldı.”
(İbn Mâce, Tahara: 47; Ebû Dâvûd, Tahara: 53)
Tirmîzî: Bu konuda Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece İbn Sevbân’ın Abdullah b. el Fadl’dan rivâyetiyle bilmekteyiz. Bunun da isnadı hasen sahihtir.
Tirmîzî: Hemmâm, Âmir el Ahvel’den, Atâ’dan ve Ebû Hüreyre’den “Rasûlullah (s.a.v.)’in üçer kere abdest organlarını yıkayarak abdest aldı” diye rivâyet etmektedir.

Ali (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.) tüm organlarını üçer kere yıkayarak abdest aldı.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 52, İbn Mâce, Tahara: 46)
Tirmîzî: Bu konuda Osman, Âişe, Rübeyyi’, İbn Ömer, Ebû Ümâme, Ebû Rafi’, Abdullah b. Amr, Muaviye, Ebû Hüreyre, Câbir, Abdullah b. Zeyd ve Übey b. Ka’b’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ali’nin hadisi bu konuda en güzel ve sahih olanıdır. Çünkü bu hadis Hz. Ali’den, pek çok kişilerden rivâyet edilmiştir. İlim sahiplerinin uygulamaları bu hadise göredir. Abdest organlarını tek yıkamak caizdir ve yeterlidir. İki kere yıkamak caizdir ve yeterlidir. İki kere yıkamak daha değerlidir. Üç kere yıkamak daha değerlidir, bundan başkası olmaz.
İbn’ül Mübârek: Abdeste organları üçer seferden fazla yıkayanın günahkâr olacağını söyleyemem. Ahmed ve İshâk: “Vesveseli ve hasta kimseler üçten fazla yapabilir” derler.

Sabit b. ebî Saffiye (r.a.)’den rivâyete göre, demiştir ki: Ebû Cafer’e, Câbir sana: “Rasûlullah (s.a.v.)’in abdest organlarını birer, ikişer ve üçer kere yıkayarak abdest aldığını aktardı mı?” diye sordum. “Evet” dedi.
(İbn Mâce, Tahara: 45)
Tirmîzî: Vekî’, bu hadisi Sabit b. Ebû Safiyye’den rivâyet ederek şöyle demiştir: Ebû Cafer’e; “Câbir sana Rasûlullah (s.a.v.)’in abdest organlarını birer kere yıkayarak abdest aldığını aktardı mı?” dedim. “Evet” dedi.
(İbn Mâce, Tahara: 45)
Hadisi bu şekilde bize Hennâd ve Kuteybe aktardılar ve bu hadisi bize Vekî’, Sabit b. Safiyye’den bize aktarmıştır, dediler.Tirmîzî: Bu hadis Şerik’in hadisinden daha sahihtir, çünkü bundan başka yollarla da rivâyet edilmiştir. Vekî’ rivâyetine benzer Sabit’den aktarılmıştır.
Şerik ise hadis rivayetinde çok yanlış yapan biridir. Sabit b. ebî Safiyye’nin ismi ise, Ebû Hamza es Sümâlî’dir.

Abdullah b. Zeyd (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.), abdest aldı: Yüzünü, üç kere; kollarını, ikişer kere yıkayıp; başını meshetti ve ayaklarını da ikişer defa yıkadı.”
(Buhârî, Vudu: 154; İbn Mâce Tahara: 45; Nesâî, Taharat: 65)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir demiştir. Başka hadislerde Rasûlullah (s.a.v.)’in abdest organlarından kimini bir kere, kimini üç kere yıkayarak abdest aldığı zikredilmiştir.
Bir kısım ilim sahibi, böyle yapmaya ruhsat vermiştir. Abdest organlarının bir kısmını üç, bir kısmını iki, bir kısmını da tek sefer yıkamakta bir sakınca görmemişlerdir.

Ebû Hayye (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ali’yi gördüm abdest aldı ellerini tertemiz yıkadı. Sonra ağzına üç sefer su verdi; üç seferde burnuna su verdi; yüzünü de üç sefer yıkadı; kollarını da üç defa yıkadı; başını bir sefer meshetti; ayaklarını topuklarına kadar yıkadı sonra kalkıp abdestten artan suyu ayakta olduğu halde içti ve şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v.)’in abdestinin nasıl olduğunu size göstermek istedim.”
(Buhârî, Vudu’: 25; İbn Mâce, Tahara: 46)
Tirmîzî: Bu konuda Osman, Abdullah b. Zeyd, İbn Abbâs, Abdullah b. Amr, Rübeyyi’, Abdullah b. Üneys ve Âişe’den hadis rivâyet edilmiştir.
Abdi Hayr (r.a.)’den rivâyet edilmiştir, Ebû Hayye’nin, Ali’den rivâyet ettiği hadisi aynen aktarıp, sonunda: “Abdestini bitirince abdestten artan sudan avucuyle alır ve içerdi” demiştir.
(İbn Mâce, Tahara: 45; Buhârî, Vudu’: 25)
Tirmîzî: Bu Ali (r.a.) hadisini; Ebû İshâk el Hemedanî, Ebû Hayye, Abdulhayr ve el Hâris’den her biri vasıtasıyla rivâyet etmiştir.
Zaide b. Kudâme ve başkaları Hâlid b. Alkame’den ve Abdi Hayr’den, Ali (r.a.)’den uzunca rivâyet etmişlerdir. Bu hadis hasen sahihtir.
Tirmîzî: Şu’be bu hadisi Hâlid b. Alkame’den rivâyet etmiştir. Fakat rivâyet ettiği kişinin ve babasının isminde hata ederek şöyle demiştir: “Mâlik b. Urfuta” Abdihayr’den ve Ali’den.
Tirmîzî: Ebû Avâne’de; Hâlid b. Alkame’den, Abdihayr’den ve Ali’den rivâyet etmiştir.
Tirmîzî: Şu’be rivâyeti gibi “Mâlik b. Urfuta” dan da yine aynı rivâyet yapılmış olup bu ismin doğrusu: “Hâlid b. Alkame’dir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın günahları ne ile sildiğini ve dereceleri ne ile yükselttiğini size haber vereyim mi?” Sahabîler: “Evet Ya Rasûlullah!” dediler. Buyurdu ki: “Her türlü zorluklara rağmen abdesti en güzel şekliyle almak, mescidlere namaz kılmak için giderken adımları çoğaltmak, bir namazdan sonra diğer namazı kılmak için büyük bir arzuyla beklemek. İşte tüm bunlar, sizin ibâdetler konusunda en büyük cihadınızdır.”
(Müslim, Tahara:14; İbn Mâce, Tahara: 58)
Kuteybe (r.a.), aynı hadisin bir benzerini Abdulaziz b. Muhammed’den ve el A’lâ’dan naklederek şu ilaveyi yapmıştır: “İşte ribât’ınız budur, işte ribât’ınız budur, işte ribât’ınız budur.” (Müslim, Tahara: 14; Nesâî, Tahara: 107)
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Abdullah b. Amr, İbn Abbâs, Abîde (Ubeyde de denilir) b. Ömer, Âişe, Abdurrahman b. Âiş el Hadremî ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre’nin bu konudaki hadisi hasen sahihtir.El A’lâ b. Abdurrahman; Yakup el Cühenî el Hurakî’nin oğludur ve hadisçiler yanında güvenilen biridir.

Sefîne (r.a.)’den rivayete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) bir müd ile abdest alır bir sa’ ile de guslederdi.”
(Müslim, Hayz:10; Dârimî, Tahara: 23)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe, Câbir ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu, Sefîne hadisi hasen sahihtir. Ebû Reyhane’nin ismi, Abdullah b. Matar’dır. İlim sahipleri bu şekilde abdest ve gusüldeki ölçeklere itibar etmişlerdir.
Şâfii, Ahmed, İshâk; Bu hadisten bu miktarın dışında az veya çok olursa caiz değildir anlamı çıkmaz, hadis bir sınırlama getirmemiştir kafi gelecek miktarı göstermektedir, derler.

Enes (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Peygamber (s.a.v.), abdestli olsa da olmasa da; hernamaz için ayrıca abdest alırdı.” Hadisin râvîsi Humeyd, “Enes’e: siz nasıl yapardınız?” diye sordum O da: “Biz tek abdest alırdık” diye cevap verdi.
(İbn Mâce, Tahara: 72; Nesâî, Tahara: 101)
Tirmîzî: Enes’in, Humeyd’den, rivâyet ettiği bu hadis bu yönüyle hasen garibtir. Hadisçiler yanında ise Amr b. Âmir el Ensarî’nin, Enes’den rivâyet ettiği hadis meşhurdur. Bazı ilim sahibi kimseler her namaz için abdest almayı, vâcib olarak değil müstehap olarak görürler.

Amr b. Âmir el Ensarî (r.a.), Enes’in şöyle dediğini işittim diyor: “Rasûlullah (s.a.v.), her namaz için abdest alırdı.” Enes’e: “Siz ne yapardınız?” dedim. “Abdestimiz bozulmadıkça pek çok namazı bir abdestle kılardık” dedi.
(Nesâî, Tahara: 101; İbn Mâce, Tahara: 72)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir, Humeyd’in Enes’den rivâyet ettiği hadis ise ceyyid garib hasendir.

Büreyde (r.a.)’ın babasından rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) her namaz için abdest alırdı. Mekke fethi günü bütün namazları tek bir abdestle kıldı ve mestlerinin üzerine mesh etmişti.” Bunun üzerine Ömer (r.a.): “Bugüne kadar yapmadığını yaptın!” deyince: “Bunu bilerek yaptım ya Ömer!” buyurmuşlardır.
(Müslim, Tahara: 25; Nesâî, Tahara: 100)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Ali b. Kâdim, Sûfyân es Sevî’den bu hadisi şu ilaveyi yaparak rivâyet etmektedirler: “Abdest organlarını birer sefer yıkayarak.”
Tirmîzî: Sûfyân es Sevrî aynı şekilde bu hadisi, Muharib b. Disâr’dan ve Süleyman b. Büreyde’den rivâyet ederek; “Rasûlullah (s.a.v.) her namaz için abdest alırdı” demektedir. Vekî’, Sûfyân, Muharib, Süleyman b. Büreyde, babasından da aynı hadisi rivâyet etti.
Tirmîzî: Abdurrahman b. Mehdî ve başkaları; Sûfyân, Muharib b. Disâr ve Süleyman b. Büreyde’den mürsel olarak rivâyet etmiştir ki, bu hadis Vekî’in hadisinden daha sahihtir. İlim sahipleri uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. Abdest bozulmadıkça namazlar bir abdestle kılınır. Bir kısmı da sevâbını umarak müstehab görürler. El İfrikî, Ebû Gutayf, İbn Ömer’den rivâyet ederek: “Her kim, abdesti bozulmadan tekrar abdest alırsa: Allah ona on sevap yazar” bu hadisin isnadı zayıftır.
Bu konuda Câbir b. Abdillah’tan: “Rasûlullah (s.a.v.), öğle ve ikindi namazlarını tek abdestle kıldı” şeklinde rivâyet edilmiştir.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Meymûne şöyle aktarmıştır: “Ben ve Rasûlullah (s.a.v.), bir kaptan gusül abdesti alırdık.”
(Buhârî, Gusül: 2; Müslim, Tahara: 10)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Fakîhlerin genelinin görüşü budur. Karı kocanın bir kaptan yıkanmasında bir sakınca yoktur.
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Âişe, Enes, Ümmü Hâni, Ümmü Sübeyye el Cühenîyye, Ümmü Seleme ve İbn Ömer’den hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Şa’sa’nın adı, Câbir b. Zeyd’tir.

Gifar oğullarından bir adam (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), kadının abdestinden artan su ile abdest almayı yasakladı.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 40; Nesâî, Miyah: 12)
Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Sercis’den de rivâyet vardır.
Tirmîzî: Fakîhlerden bir kısmı kadının temizliğinden artan su ile abdest almayı hoş görmemişlerdir. Ahmed ve İshâk bunlardandır. Kadının temizliğinden artan suyu mekruh gören bu kimseler kadınların içtiği sudan kalan artıkla bir sakınca görmemektedirler.

Hakem b. Amr el Gıfârî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.): “Erkeğin, kadının temizliğinden artan su ile abdest almasını yasakladı” veya artığından dedi.
(Ebû Dâvûd, Tahara: 40; Nesâî, Miyah: 12)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Ebû Hacib’in ismi “Sevâbe b. Âsım”dır.
Muhammed b. Beşşâr bu hadisinde: “Rasûlullah (s.a.v.), erkeğin kadının temizliğinden artan su ile abdest almasını yasakladı” demekte ve şüpheye düşmemektedir.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edilmiştir, dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)’in hanımlarından biri Cefne’de gusletti, Rasûlullah (s.a.v.) o kaptan abdest almak isteyince; “Ya Rasûlullah! Ben cünüp idim.” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Su cünüp olmaz yani pislenmez.”
(İbn Mâce, Tahara: 33; Ebû Dâvûd, Tahara: 35)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Sûfyân es Sevrî, Mâlik ve Şâfii’nin görüşü de bu hadis doğrultusundadır.

Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir; “Ya Rasûlullah! Budaa kuyusunun suyundan abdest alabilir miyiz? O kuyuya etrafından sel suları ve rüzgar vasıtasıyla hayız bezleri, kokmuş şeyler ve köpek leşleri de sürüklenip gelebiliyor” deyince buyurdular ki; “Çok olan sular daima temizdir onu hiçbir şey pisleyemez.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 34; Nesâî, Miyah: 2)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Ebû Üsâme bu hadisin senedini temizleyerek güzelleştirmiştir. Ebû Saîd’in Budaa kuyusu hakkındaki bu hadisini Ebû Üsâme rivâyetinden daha güzel kimse rivâyet etmemiştir. Yine bu hadis değişik şekillerde Ebû Saîd’den rivâyet edilmiştir. Bu konuda İbn Abbâs ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, demiştir ki; Issız bir yerde bulunan çeşitli hayvanların ve yırtıcıların uğrak yeri olan bir sudan abdest alınıp alınmayacağı hakkında sorulmuştu da, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Su iki, kulle miktarı kadar olursa hiçbir şey onu kirletmez.”
(İbn Mâce, Tahara: 76; Dârimî, Tahara: 55)
Abde, Muhammed b. İshâk’ın şöyle söylediğini aktarıyor: “Kulle” büyük su küplerine ve su içilen değişik kaplara denir.
Tirmîzî: Şâfii, Ahmed ve İshâk’ın görüşleri bu şekilde olup şöyle derler: ”Su, iki kulle miktarı olursa tadı, rengi ve kokusu değişmediği sürece o suyu hiçbir şey necis yapmaz bu miktar yaklaşık olarak beş “kırba” kadardır.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den bildirildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hiç biriniz akmayan durgun suya işemesin, sonra ondan su alıp abdest alabilir.”
(Buhârî, Vudu: 73; Nesâî, Tahara: 31)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu konuda Câbir (r.a.)’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den aktarıldığına göre, şöyle demiştir: “Bir adam; Rasûlullah (s.a.v.)’e biz deniz yolculuğu yaparız ve beraberimizde az su bulundururuz o suyla abdest alırsak içme suyumuz kalmayacak ve susuz kalacağız bu durumda deniz suyundan abdest alabilir miyiz?” diye sordu da, Rasûlullah (s.a.v.): “Denizin suyu temiz, ölüsü de helaldir” buyurdular.
(Nesâî, Miyah: 5; İbn Mâce, Sayd:18)
Bu konuda Câbir ve el Firâsî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından pek çok alim kişinin görüşü budur. Ebû Bekir, Ömer, İbn Abbâs, bunlardan olup deniz suyundan abdest almakta bir sakınca görmezler.
Yine Peygamber (s.a.v.)’in ashabından bazı kimseler de deniz suyundan abdest almayı hoş görmemişlerdir. İbn Ömer ve Abdullah b. Amr bunlardandır. Abdullah b. Amr deniz suyu için o ateş gibi yakar demektedir.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: Rasûlullah (s.a.v.), iki kabre uğradı ve buyurdu ki: “Bu iki kabirdeki kimse azâb olunuyorlar azâbları büyük bir şeyden dolayı da değildir, şu kimse idrarından sakınmaz ve üzerine sıçratırdı, şu da insanlar arasını bozmak için laf taşırdı.”
(Buhârî, Vudu: 58; Nesâî, Cenaiz: 116)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Ebû Musa, Abdurrahman b. Hasene, Zeyd b. Sabit ve Ebû Bekre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Mansûr bu hadisi Mûcâhid ve İbn Abbâs’tan rivâyet etmekte ve senedinde “Tavustan” bölümünden bahsetmemektedir. A’meş rivâyeti daha sahihtir.
Veki’in katibi: Ebû Bekir ve Muhammed b. Ebân el Belhî’den işittim şöyle diyordu: Vekî’den şöyle dediğini işittim: “A’meş, İbrahim’in isnadını Mansur’dan daha iyi kavramıştır.”

Ümmü Kays binti Mıhsan (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Henüz yemek yemeyen çocuğumla Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına girmiştim. Çocuk onun kucağında iken üzerini ıslattı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) su istedi ve o suyu ıslak yere serpti.”
(Buhârî, Vudu: 64; Müslim, Tahara: 31)
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Âişe, Zeynep, Lübabe bintil Hâris ki, Abdulmuttalip oğlu Abbâs oğlu Fadl’ın annesidir. Ebûs Semh, Abdullah b. Amr, Ebû Leylâ ve İbn Abbâs’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Peygamber (s.a.v.)’in ashabından, tabiinden ve tebe-i tabiinden çoğunluğun görüşü budur. Ahmed ve İshâk bunlardan olup şöyle derler: “Erkek çocuğun idrarına su dökülür kız çocuğunun idrarı ise yıkanır bu hüküm yemek yemeyen çocuklar içindir yemek yemeye başlayınca her ikisinin idrarı da yıkanmalıdır.”

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Abdest, kokusu ve sesi olan yellenmeden dolayı alınmalıdır.”
(Müslim, Hayz 26; Nesâî, Tahara: 115)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den bize bildirildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mescidde namaz için bulunan bir kimse, iki kalçası arasından bir hareket sezerse koku ve ses duymadığı sürece abdest almak için mescidden dışarı çıkmasın.” (Nesâî,Tahara: 115; Müslim, Hayz: 26)
Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Zeyd, Ali b. Talk, Âişe, İbn Abbâs, İbn Mes’ûd ve Ebû Saîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Alimlerin görüşü şöyledir: “Abdest almak ancak hadesten veya koku ve sesi olan yellenmeden dolayıdır.”
Abdullah b. Mübarek şöyle demiştir: “Kişi abdestinin bozulduğundan şüphe ederse yemin edecek kadar kesinkes bilmedikçe abdestini yenilemesi gerekmez.” Kadının önünden yel çıkarsa abdest alması gerekir Şâfii ve İshâk’ın görüşü budur.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Abdesti bozulan kimsenin namazı tekrar abdest almadıkça kabul edilmez.”
(Buhârî, Vudu: 2; Nesâî, Tahara:115)
Tirmîzî: Bu hadis garib hasen sahihtir.

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı uyurlar sonra kalkıp abdest almadan namaz kılarlardı.”
(İbn Mâce, Tahara: 62; Ebû Dâvûd, Tahara: 79)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Tirmîzî: Salih b. Abdulah’dan şöyle dediğini işittim: “Abdullah b. Mübarek’e oturduğu yerde yaslanarak uyuyan kimseye abdest alması gerekir mi?” diye sordum. O da: “Gerekmez” diye cevap verdi. Tirmîzî: Saîd b. ebî Arûbe, İbn Abbâs’ın bu hadisini Katâde’den, İbn Abbâs’tan rivâyet ederken aradaki rivâyetçilerden Ebûl Âliye’yi atlamış ve hadisi merfu duruma getirmemiştir.
Alimler uykudan dolayı abdest alma konusunda farklı görüşler ortaya koydular, çoğunluk: “Ayakta ve oturarak uyuyana uzanıp yatmadığı sürece abdest gerekmez görüşündedirler Sevrî, İbn’ül Mübarek ve Ahmed’in görüşü böyledir.” Bir kısım alim ise: “Aklına ve hislerine sahip olamayacak derecede uykuya dalarsa abdest alması gerekir” demektedirler ki, İshâk’ın görüşü böyledir.
Şâfii: “Oturarak uyuyan kişi, uykusunda rüya görür ve kalçaları uyku sebebiyle gevşemişse ona abdest lazım gelir” demektedir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ateşte pişen şeylerden dolayı abdest almak gerekir, hatta peynir parçası bile olsa.” Bunun için Ebû Hüreyre, İbn Abbâs’a sordu: “Ey Ebû Hüreyre! Yağ yesek sıcak su içsek bile abdest almamız gerekir mi?” Ebû Hüreyre: “Ey kardeşçiğim! Rasûlullah (s.a.v.)’den bir hadis işittiğinde ona karşı çıkmak için değişik misaller getirmeye kalkma.”
(Müslim, Hayz: 24; İbn Mâce, Tahara: 65)
Tirmîzî: Bu konuda Ümmü Habibe, Ümmü Seleme, Zeyd b. Sabit, Ebû Talha, Ebû Eyyüp ve Ebû Musa’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bazı ilim adamları ateşte pişen şeylerden dolayı abdest alma gereği görüşündedirler. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından tabiin ve tebe-i tabiin devrindeki pek çok kimseler ise, ateşte pişen şeylerden dolayı “abdest almak gerekmez” görüşündedirler.

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber iken Ensâr’dan bir kadının evine girdik. Kadın ona bir koyun kesti. Rasûlullah (s.a.v.), onun etinden yedi. Sonra bir tabak yaş hurma getirdi ondan da yedi sonra öğle namazı için abdest alıp namazını kıldı. Sonra tekrar o kadının yanına geldi de kadın öğleden önceki yenilen koyun etinin parçalarından biraz daha et getirdi Rasûlullah (s.a.v.)’de ondan yedi ve abdest almadan ikindi namazını kıldı.”
(Müslim, Hayz: 24; İbn Mâce, Tahara: 66)
Bu konuda Ebû Bekir es Sıddık, İbn Abbâs, Ebû Hüreyre, İbn Mes’ûd, Ebû Rafi’, Ümmül Hakem, Amr b. Ümeyye, Ümmü Âmir, Süveyd b. Numân ve Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Bekir’in bu konudaki hadisi sened yönünden sahih değildir. Çünkü sadece Husâm b. Misâk bu hadisi İbn Sirîn, İbn Abbâs ve Ebû Bekir’den rivâyet etmektedir. Sahih olan rivâyet şekli budur. Hadis hafızlarının rivâyeti de bu şekildedir. Bu hadis değişik yollarla İbn Sirin’den, İbn Abbâs’dan da rivâyet edilmektedir. Atâ b. Yesâr, İkrime, Muhammed b. Amr b. Atâ, Ali b. Abdullah b. Abbâs’tan rivâyet ederek, Ebû Bekir’i rivâyete almadılar ki bu rivâyet daha sahihtir.
Tirmîzî: Peygamber (s.a.v.) ashabı tabiin ve tebe-i tabiinden pek çok kimsenin görüşü bu hadis üzeredir. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk, ateşte pişen gıdalardan dolayı abdest gerekmediği görüşündedirler. Bu, Rasûlullah (s.a.v.)’in son tatbikatıdır. Bu hadis bir önceki hadisin hükmünü kaldırmış gibidir.

Berâ b. Âzib (r.a.)’den aktarıldığına göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e deve eti yenildiğinde abdest alınmasından soruldu da: “Abdest alın” buyurdu. Koyun etlerinden dolayı abdest alınmalı mı? sorusuna da: “Abdest gerekmez” buyurdular.
(Ebû Dâvûd, Tahara: 71; İbn Mâce, Tahara: 67)
Tirmîzî: Bu konuda Câbir b. Semure ve Üseyd b. Hudayr’dan da hadis rivâyet edilmiştir
Tirmîzî: Haccac b. Ertaa bu hadisi Abdullah b. Abdullah, Abdurrahman b. ebî Leylâ ve Üseyd b. Hudayr’dan rivâyet ediyor. Fakat sahih olan; Abdurrahman b. ebî Leylâ’nın, Berâ b. Âzib’den rivâyet ettiği hadistir. Ahmed ve İshâk’ta bu görüştedirler.
Ubeyde ed Dabbî ise, bu hadisi; Abdullah b. Abdullah er Razî, Abdurrahman b. ebî Leylâ ve Zülkurra el Cühenî’den rivâyet etmiştir.
Hammad b. Seleme bu hadisi, Haccac b. Ertaa’dan rivâyet ederek isim konusunda hataya düşüp şöyle demektedir. Abdullah b. Abdurrahman b. ebî Leylâ’dan, babasından ve Üseyd b. Hudayr’dan... Doğru ve sahih olan rivâyet: Abdullah b. Abdullah er Razî’nin Abdurrahman b. ebî Leylâ yoluyla Berâ b. Âzib’den yapılan şeklidir. İshâk diyor ki: Bu konuda Rasûlullah (s.a.v.)’den iki sahih hadis vardır ki birisi Berâ b. Âzib’in diğeri de Câbir b. Semure’den gelir.
Ahmed ve İshâk’ın görüşü de bu doğrultuda olup Tabiin ve Tebe-i tabiinden bazı ilim adamlarının: “Deve etinin yenilmesinden dolayı abdest almak gerekmediği görüşünde oldukları” rivâyet edilmiştir. Sûfyân es Sevrî ve Kufeli ilim adamları da bu görüştedir.

Büsre b. Safvân (r.a.)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz erkeklik uzvuna dokunursa abdest alsın.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 70; İbn Mâce, Tahara: 63)
Tirmîzî: Bu konuda Ümmü Habibe, Ebû Eyyûb, Ebû Hüreyre, Erva binti Üneys, Âişe, Câbir, Zeyd b. Hâlid ve Abdullah b. Amr’dan da rivayetler vardır.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu hadisi bu şekilde değişik kişiler Hişâm b. Urve’den babasından ve Büsre’den rivâyet etmişlerdir.
Bu hadisi Üsâme (r.a.) ve başkaları; Hişâm b. Urve’den, babasından ve Mervan b. Büsre’den benzer şekilde rivâyet etmişlerdir. İshâk b. Mansur ve Ebû Usame’den de bu şekilde hadis rivâyet edilmiştir.
(Ebû Dâvûd, Tahara: 69; İbn Mâce, Tahara: 63)
Ebû’z Zinad (r.a.), bu hadisi Urve, Büsre’den rivâyet etti. Yine aynı hadis Ali b. Hucr yoluyla Abdurrahman b. Ebû’z Zinad ve babasından Urve ve Büsre yoluyla da benzeri şekilde aktarılmıştır.
(Ebû Dâvûd, Tahara: 69)
Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve Tabiin’den pek çok kimselerin görüşü bu doğrultudadır. Evzâî, Şâfii, Ahmed ve İshâk da bu görüşü benimsemişlerdir. Buhârî: Bu konuda en sahih hadis Büsre’nin hadisidir. Ebû Zür’a: Ümmü Habibe’nin bu konudaki hadisi sahihtir diyor.
Bu hadis; Alâ b. el Hâris’in; Mekhûl, Anbese b. ebî Süfyan ve Ümmü Habibe yoluyla rivâyet edilmiştir.
Muhammed şöyle diyor: Mekhûl, Anbese b. ebî Süfyân’dan bu hadisi işitmemiştir. Mekhûl başka bir hadisi başka bir râvî vasıtasıyla rivâyet etmiştir. Böylece Muhammed’in bu hadisini sahih görmediği anlaşılıyor.

Kays b. Talk b. Ali (r.a.)’in babasından rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Erkeklik organı insandan bir parça değil midir?”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 70; İbn Mâce, Tahara: 64)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Ümâme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bir kısım sahabe ve Tabiinden erkeklik organına dokunmaktan dolayı abdest gerekmez görüşü aktarılmıştır. Onlar erkeklik organına dokunmaktan abdestin bozulmayacağı görüşündedirler. İbn’ül Mübarek ve Küfelilerin görüşü budur. Bu konuda rivâyet edilenlerin en güzelidir.
Yine bu hadis Eyyûb b. Utbe, Muhammed b. Câbir ve Kays b. Talk’ın babasından da rivâyet edilmiştir. Bazı hadisçiler Muhammed b. Câbir ve Eyyûb b. Utbe rivâyetini tenkit etmişlerdir.
Mülâzım b. Amr’ın, Abdullah b. Bedr’den rivâyeti daha sahih ve güzeldir.

Ebû’d Derdâ (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.) kustu, orucunu bozdu ve abdest aldı.” Râvî diyor ki: “Şam mescidinde Sevbân ile karşılaştım ve o’na bu hadisi anlattım.” Dedi ki: “Doğrudur ben de abdest suyunu dökmüştüm.”
(Dârimî, Savm: 24; Ebû Dâvûd, Sıyam: 32)
Tirmîzî: İshâk b. Mansur: Ma’dan b. Talha diyor. Halbuki: “İbn ebî Talha” ismi daha doğrudur.
Tirmîzî: Peygamber (s.a.v.)’in ashabı ve tabiinden pek çok kimselerin görüşü: “Kusma, balgam ve burun kanamasından dolayı abdest gerekir” demişlerdir.
Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Ahmed ve İshâk da bu görüştedirler. Bazı ilim adamları şöyle diyor: “Kusma, balgam ve burun kanamasından dolayı abdest gerekmez.” Mâlik ve Şâfii’nin görüşü de budur. Hüseyin el Muallim bu hadisin ceyyid olduğunu söylemiştir. Bu konuda Hüseyin’in hadisi en sahih olanıdır.
Ma’mer bu hadisi Yahya b. Kesir’den rivâyet etmekte ve senedinde yanılarak şöyle demektedir: Yeîş b. Velid’den, Hâlid b. Ma’dan’dan ve Ebû’d Derdâ’dan bir yönden senedinde el Evzaî’yi söylemiyor diğer yönden de Hâlid b. Ma’dan demektedir. Halbuki bu “Ma’dan b. ebî Talha’dır.”

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.) süt içti ve sonra su getirterek ağzını çalkaladı ve buyurdu ki: Süt yağlı içecektir.”
(Buhârî, Vudu: 55; Nesâî, Tahara: 125)
Tirmîzî: Bu konuda Sehl b. Sa’d ve Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Bazı ilim adamları süt içmeden dolayı ağzın çalkalanması görüşündedirler bize göre bu müstehabtır. Bir kısım ilim adamları ise: “Sütten dolayı ağzı çalkalamak gerekmez” derler.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), idrarını yaparken bir adamO’na selam verdi. O da onun selamını almadı.
(Nesâî, Tahara: 33; İbn Mâce, Tahara: 27)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bizce küçük ve büyük abdest bozana selam vermek hoş karşılanmamıştır. Bir kısım ilim adamları. Bu hadisi böyle tefsir etmişlerdir. Bu hadis bu konuda rivâyet edilenlerin en güzelidir.
Tirmîzî: Bu konuda Muhâcir b. Kunfûz, Abdullah b. Hanzala, Alkame b. Feğva, Câbir ve Berâ b. Âzib’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Köpeğin yaladığı kap ilkinde veya sonuncusunda toprakla olmak üzere yedi sefer yıkanır. Kedinin yaladığı kap ise bir sefer yıkanır.”
(Müslim, Tahara:27; Nesâî, Tahara: 52)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Şâfii, Ahmed ve İshâk’ın görüşü de bu hadisledir. Bu hadis Rasûlullah (s.a.v.)’den Ebû Hüreyre vasıtasıyla benzeri şekilde rivâyet edilmiş olup “Kedinin yaladığı kap bir kere yıkanır” bölümü geçmemektedir. Yine bu konuda Abdullah b. Muğaffer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Ka’b b. Mâlik (r.a.)’in kızı Kebşe (r.anha)’dan rivâyet edilmiştir, Kebşe, Ebû Katâde’nin oğlunun karısı idi. Ebû Katâde’ye, abdest suyu hazırladım; bu arada susamış bir kedi gelerek su kabına yaklaştı. Ebû Katâde su kabını eğerek kediye su içirdi. Benim bu olaya hoş bakmadığımı görünce: “Ey kardeşimin kızı hayret mi ediyorsun?” dedi. Bende: “Evet” dedim. Bunun üzerine dedi ki; “Rasûlullah (s.a.v.): Kedi necis değildir, çünkü o evcil olup çevrenizde dolaşan hayvanlardır.”
(Nesâî, Tahara: 54; İbn Mâce, Tahara: 32)
Bazı râvîler Kebşe’nin, Ebû Katâde’nin karısı olduğunu Mâlik’den aktardılar. Ama doğru olan Kebşe, Ebû Katâde’nin oğlunun karısıdır.
Bu konuda Âişe ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden pek çok ilim adamlarının görüşü bu doğrultudadır. Şâfii, Ahmed, İshâk bunlardan olup kedi artığında bir sakınca görmezler. Bu hadis bu konuda rivâyet edilenlerin en güzelidir. Mâlik bu hadisi İshâk b. Abdullah b. ebî Talha’dan en güzel şekilde rivâyet etmiş. Mâlik’den daha mükemmel rivâyet eden olmamıştır.

Hemmâm b. Hâris (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Cerir b. Abdillah, küçük abdest bozdu sonra abdest aldı, sonra mestleri üzerine meshetti. Kendisine sen böyle mi yapıyorsun dediler. Bunun üzerine: “Bunu yapmama bir engel mi var? Ben, Rasûlullah (s.a.v.)’in böylece yaptığını gördüm.” Hadisin râvîlerinden İbrahim diyor ki: Cerir’in bu sözü Abdullah’ın arkadaşlarının hoşuna giderdi çünkü Cerir’in Müslüman olması Mâide süresinin gelişinden sonra idi. “Arkadaşlarının hoşuna giderdi” sözü hadisin râvîlerinden İbrahim’in sözüdür.
(Müslim, Tahara: 22; Ebû Dâvûd, Tahara: 60)
Bu konuda Ömer, Ali Huzeyfe, Muğıre, Bilâl, Saîd, Ebû Eyyûb, Selman, Büreyde, Amr b. Ümeyye, Enes, Sehl b. Saîd, Ya’la b. Mürre, Ubâde b. Sâmit, Üsâme b. Şerîk, Ebû Ümâme, Câbir, Üsâme b. Zeyd, İbn Ubâde (İbn Umâra da denilir) ve Übey b. Imara’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Cerir’in bu hadisi hasen sahihtir.

Şehr b. Havseb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Cerir b. Abdillah’ı gördüm. Abdest aldı mestleri üzerine meshetti. Bu konuyu kendisine sorduğumda, “Ben Rasûlullah (s.a.v.)’i gördüm; abdest aldı ve mestleri üzerine meshetmişti” dedi. Ben de: Mâide suresinin inmesinden önce mi? Sonra mı? Dedim. O da: ben, Mâide süresinin inmesinden sonra Müslüman oldum dedi.
(Müslim, Tahara: 22; Nesâî, Tahara: 96)
Kuteybe bu hadisi Hâlid b. Ziyâd et Tirmîzî, Mukatıl b. Hayyan, Şehr b. Havşeb yoluyla Cerir’den rivâyet etmiştir.
Tirmîzî: Bakıyye bu hadisi İbrahim b. Ethem, Mukatıl b. Hayyan, Şehr b. Havşeb ve Cerir’den rivâyet etmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis tefsire konu olmuştur. Mest üzerine meshi inkar edenler bu hadise yorum getirerek, bu hadise; Rasûlullah (s.a.v.)’ Mâide sûresinin indirilmesinden öncedir, diyerek abdest ayetiyle neshedildiğini söylemeye çalışmışlardır. Halbuki Cerir bu hadisinde Müslüman oluş tarihini söylemek suretiyle diğer rivâyet edenlerin hoşuna gidecek şekle gelmiştir.

Huzeyme b. Sabit (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)’e mestler üzerine meshin süresinden soruldu da; “Yolcu olan kimse için üç gün, yolcu olmayanlar için ise bir gündür” buyurdular.
(Ebû Dâvûd, Tahara: 61; İbn Mâce, Tahara: 86)
Huzeyme b. Sabit’in mesh hakkındaki hadisine Yahya b. Maîn’in sahih dediği aktarılmıştır. Râvîlerden Abdullah el Cedelî’nin ismi Abd b. Abd’dir ve Abdurrahman b. Abd’de denilir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu konuda Ali, Ebû Bekre, Ebû Hüreyre, Saffan b. Assâl, Avf b. Mâlik, İbn Ömer ve Cerir’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Yine Muğîre b. Şu’be (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) mestlerinin yüzüne meshederken gördüm.”
(İbn Mâce, Tahara: 85; Buhârî, Vudu: 51)
Tirmîzî: Muğîre’nin bu hadisi hasendir. Bu hadis Abdurrahman b. ebû’z Zinad’ın babasından, Urve ve Muğîre’den aktarılmaktadır. Urve ve Muğîre’den rivâyet edenler arasında Abdurrahman’dan başka “Mestin yüzlerine” sözünü aktaranı bilmiyoruz.
İlim adamlarından bir kısmının görüşü böyledir. Sûfyân es Sevrî ve Ahmed bunlardandır. Muhammed der ki:Mâlik b. Enes, Abdurrahman b. ebi’z Zinad’ı zayıf görür ve hakkında söz edilen biri olduğuna işaret ederdi.

Yine Muğîre b. Şu’be (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) çorap ve ayakkabısı üzerine meshederdi.”
(Ebû Dâvûd, Tahara:62; İbn Mâce, Tahara: 88)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahih demiştir. İlim adamlarından bir kısmının görüşü de böyledir. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübârek, Şâfii, Ahmed, ve İshâk bunlardan olup; “Ayakkabı gibi sağlam ve tabansız da olsa çoraba meshedilir” demişlerdir. Bu konuda Ebû Musa’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Salih b. Muhammed et Tirmîzî’den işittim. Ebû Mukatil es Semerkandî’den işittiğini söyledi ve şöyle dedi: “Vefat ettiği hastalığı günlerinde Ebû Hanife’nin yanına girdim su getirtti abdest aldı ayaklarında çorap vardı, çoraplarına meshetti ve şöyle dedi: Daha önce yapmadığım bir işi bugün yapıyorum sağlam tabanı olmadığı halde çoraplarımın üzerine meshettim.” Not: Peygamber efendimiz (s.a.v.) ve Ebu Hanife Hazretleri zamanındaki çorap ile günümüzdeki çorap bir değildir. O günün çorapları günümüzün mestine daha yakındır. Malikiler ve Şafiler çorap üzerine mesh etmenin caiz olmadığı görüşündedirler. Hanefi ve Hanbeli mezheplerine göre ise çorap üzerine mesh etmenin şartları vardır. Çorap üzerine mesh etmek için ayakta sadece o çorap varken en azından 5 km. yol yürünebilecek dayanıklılık ve kalınlıkta olmalı, suyu kolayca geçirmemelidir. Ayrıca bu özelliklere sahip çorap abdestli iken giyilmiş, ayakları topuklarla birlikte örter halde ve bağsız olarak ayakta durabilecek nitelikte olmalıdır. Ehli sünnet alimlerinin genel kanaati, benzeri özelliklere sahip olmayan günümüzün ince çorapları üzerine mesh etmenin caiz olmadığı yönündedir. Şartlarına uyulsa dahi mest üzerine mesh etmek yerine ayakları yıkamak elbette daha faziletlidir.

Yine Muğîre b. Şu’be (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) abdest aldı sarık ve mestlerinin üzerine meshetti.”
(Buhârî, Vudu, 51; İbn Mâce, Tahara: 89)
Hadisin râvîlerinden Bekr: “Muğîre’nin oğlundan işittim” demiştir. Muhammed b. Beşşâr başka bir yerde bu hadise şu cümleyi ilave etmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) alnındaki saçını ve sarığını meshetti.” Bu hadis Muğîre b. Şu’be’den değişik yollarla rivâyet edilmiştir. Bazı rivâyetlerde: “Alnını ve sarığını” denilmekte bazılarında ise sadece “sarığını” denilmektedir.
Ahmed b. Hasen’den, Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediğini işittim: “Gözüm Yahya b. Sait el Kattân gibisini görmedi.” Bu konuda Amr b. Ümeyye, Selman, Sevbân ve Ebû Ümâme’den hadis rivâyet edilmiştir. Tirmîzî: Muğîre b. Şu’be hadisi hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından Ebû Bekir, Ömer, Enes gibi kimselerde Evzâî, Ahmed, İshâk, “Sarık üzerine mesh verilir” diyorlar. Yine Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve tabiinden pek çok kimselerde: “Sadece sarığa mesh verilmez sarıkla birlikte başın bir kısmı da mesh edilmelidir” derler ki, Sûfyân es Sevrî, Mâlik b. Enes, İbn’ül Mübarek ve Şâfii bu görüştedirler.
Tirmîzî: Carûd b. Muâz’dan işittiğime göre, şöyle demiştir: Vekî b. el Cerrâh’ın şöyle söylediğini işittim: “Sadece sarık üzerine meshetmekte, hadisi şerife göre yeterlidir.”
Bilâl (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) mestlerine ve sarığının altına koyduğu başörtüsüne meshetti.
(İbn Mâce, Tahara: 89; Ebû Dâvûd, Tahara: 58)
Ebû Ubeyde b. Muhammed b. Ammâr b. Yâsir (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Câbir b. Abdillah’a mestlerin üzerine meshetmeyi sordum; “Sünnet olan Peygamber (s.a.v.)’in yaptığıdır” dedi. Sarık üzerine meshetmeyi sordum: “Saçına suyu değdir! Ey kardeşimin oğlu” dedi.
(Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

İbn Abbâs (r.a.)’ın teyzesi Meymûne (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir “Rasûlullah (s.a.v.)’in gusletmesi için su hazırladım gusül abdesti aldı su kabından sol eliyle eğerek sağ eline boşalttı ve ellerini yıkadı. Sonra eliyle su kabından alarak avret yerine döktü sonra elini duvara ve toprağa sürterek ovdu sonra ağız ve burnuna su verdi, yüzünü ve kollarını yıkadı, başına üç sefer su döktü sonra tüm vücuduna su döktü ve kenara çekilerek ayaklarını yıkadı.”
(Buhârî, Gusül: 1; Müslim, Hayz: 29)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu konuda Ümmü Seleme, Câbir, Ebû Saîd, Cübeyr b. Mut’ım ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) gusül abdesti alacağında su kabına ellerini sokmadan önce yıkar sonra tenasül organını yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alır ve saçlarının diplerine varıncaya kadar başını ıslatır sonra da başından aşağı üç kere su dökerdi.”
(Buhârî, Gusul: 1; Müslim, Hayz; 90)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları cünüplükten dolayı yıkanmayı bu hadisteki gibi kabul ederek “Namaz abdesti gibi abdest alınmalı, sonra başa üç sefer su dökülmeli sonra tüm vücut yıkanmalı ve sonunda da ayaklar yıkanmalıdır” demektedirler.
İlim adamları bu hadise göre hareket etmiş ve şöyle demişlerdir: Cünüp kişi abdest almadan suya dalar çıkarsa gusül olarak bu yeterlidir. Şâfii, Ahmed ve İshâk’ta böyle derler.

Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e, “Ey Allah’ın Rasûlü saçımı sıkıca örmekteyim gusül abdesti için bu örgüleri çözeyim mi?” Buyurdular ki: “Başına üç sefer su akıtman yeterlidir, sonra tüm vücudunu yıkarsın böylece temizlenmiş olursun.”
(Müslim, Hayz: 12; Nesâî, Gusul ve Teyemmüm: 12)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadise göre yapmışlardır. “Kadının saç örgülerini çözmeden başına su dökmesi” yeterlidir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) gusülden sonra abdest almazdı.”
(Nesâî, Gusül: 24; Ebû Dâvûd: Tahara: 98)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Tirmîzî: Sahabe ve tabiin ilim adamlarından bir çoğunun görüşü budur. Yani “Gusülden sonra abdest almak gerekmez” derler.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Erkeğin sünnet yeri kadının sünnet yerini aşınca gusül yapmak gerekir. Ben ve Rasûlullah (s.a.v.) böyle yapıyoruz ve yıkanıyoruz.”
(Buhârî, Gusül: 27; Müslim, Hayz: 22)
Bu konuda Ebû Hüreyre, Abdullah b. Amr ve Rafi’ b. Hadîc’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Yine Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sünnet yeri sünnet yerini aşınca gusul yapmak gerekir.”
(Buhârî, Gusül: 25; Müslim, Hayz: 27)
Tirmîzî: Âişe (r.anha)’nın hadisi hasen sahihtir.
Tirmîzî: Bu hadis değişik yollarla rivâyet edilmiştir. “Sünnet yeri sünnet yerini aşınca gusül gerekir.”
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından pek çok kimse bu görüştedir. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Âişe gibi tabiin ve sonraki dönemin alimleri de aynı görüştedirler. Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed, ve İshâk’da “Sünnet yerleri birbirine aşarsa gusül gerekir” demektedirler.

Übey b. Ka’b (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Su, yani yıkanmak sudan, yani meninin gelmesinden dolayıdır, kaidesi İslamın ilk dönemlerinde bir izin olarak vardı sonra kaldırıldı.”
(Müslim, Hayz: 21; İbn Mâce, Tahara: 110)
Bu hadis Ahmed b. Meni’, Abdullah b. Mübarek, Ma’mer ve Zührî’den de rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Guslün, meninin inmesinden dolayı gerekmesi İslamın ilk dönemlerinde idi sonradan kaldırıldı. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından değişik kimselerde aynı görüştedirler. Übey b. Ka’b ve Rafi’ b. Hadîç bunlardandır. İlim adamlarının pek çoğu bu hadise göre amel etmektedirler ve, “Erkek karısıyla münasebette bulunur ve menisi gelmese bile her ikisine de gusül gerekir” diyorlar.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Gusletmenin gerekmesi sadece ihtilam olma halindedir.”
(Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Carûd’dan işittim şöyle diyordu: Vekî’ şöyle diyor: Bu hadisi sadece Şerîk rivâyet ediyor. Tirmîzî: Ebû’l Cahhâf’ın adı: “Davud b. ebî Avf’tır.” Süfyan es Sevrî’nin şöyle dediği rivâyet ediliyor: “Ebû’l Cahhaf bize hadis rivâyet etmiş olup kendisinden razı olunan makbul bir kişidir.”
Tirmîzî: Bu konuda Osman b. Affan, Ali b. ebî Talib, Zübeyr, Talha, Ebû Eyyûb, Ebû Said’den de: “Su sudan dolayı gerekir” şeklinde hadis rivâyet edilmiştir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.)’e: “Islaklık görüp ihtilam olduğunu hatırlamayan kimsenin durumundan soruldu: “gusül yapar” buyurdular. İhtilam olduğunu hatırlayan fakat ıslaklık görmeyen kimseden soruldu: “Gusül gerekmez” buyurdular. Ümmü Seleme diyor ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Bunu gören kadın olursa gusül gerekir mi?’ Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Evet çünkü kadınlar da erkeklerin her yönden benzeridirler.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 94; İbn Mâce, Tahara: 112)
Tirmîzî: Bu hadisi sadece Abdullah b. Ömer, Ubeydullah b. Ömer’den, Âişe (r.anha)’ın “Islaklık görüp ihtilam olduğunu hatırlamayan...” hadisini bize aktarmıştır. Yahya b. Saîd bu hadisin râvîlerinden Ubeydullah b. Ömer’i hafızası yönünden zayıf bulmaktadır. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve tabiin dönemi alimlerinden pek çoğunun görüşü: “Uyanan kişi ıslaklık görürse gusletmesi gerekir” şeklindedir. Sûfyân es Sevrî ve Ahmed bunlardandır.
Tabiin dönemi alimlerinden bir kısmının görüşü ise: “Eğer ıslaklık meni ise gusül gerekir” Şâfii ve İshâk bunlardandır. “İhtilam olursa ıslaklık görmezse” ilim sahiplerinin çoğunluğuna göre gusül gerekmez.

Ali (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e Mezi’den sordum:“Mezi’den abdest, meni’den gusül gerekir” buyurdular.
(Buhârî, Gusul: 13; Müslim, Hayz: 4)
Bu konuda Mikdad b. Esved’den ve Übey b. Ka’b’tan da hadis rivâyet edilmiştir. Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’den Ali b. ebî Tâlib yoluyla değişik yollarla bu hadis rivâyet edilmiştir. “Yani; meziden abdest, meniden gusül gerekir” şeklindedir.
Sahabe, tabiin ve sonraki dönemlerdeki pek çok ilim sahiplerinin görüşü budur. Sûfyân, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır.

Sehl b. Huneyf (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Mezi gelmesinden dolayı çok sıkıntı ve güçlük çekerdim, bu sebeple çok guslederdim. Durumu, Rasûlullah (s.a.v.)’e anlattım ve bu konu hakkında sordum. Meziden dolayı abdest alman yeterlidir buyurdular. Bunun üzerine elbiseme bulaşan mezinin durumu ne olacak dedim “Elbisene bulaşan yerine suyu serpmen kafidir” buyurdular.
(Buhârî, Gusül: 13; Müslüm, Hayz: 4)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu hadisi bu şekilde sadece Muhammed b. İshâk’ın rivâyetinden bilmekteyiz. Elbiseye bulaşan mezi hakkında ilim adamları değişik kanaattedirler bir kısmı “yıkanması gerekir” demişlerdir. Şâfii ve İshâk bu görüştedir diğer bir kısmı ise “üzerine su serpmenin yeterli” olacağı kanaatindedirler.
Ahmed b. Hanbel: “Su serpmenin yeterli olacağının ümidindeyim.”

Hemmâm b. Harîs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Âişe (r.anha)’ya bir misafir gelmişti; uyuması için sarı renkli bir yorgan verilmişti. Yorganı örtünerek uyuyan misafir gece ihtilam oldu yorgan üzerinde ihtilam olduğunun izi olduğu halde bırakmaktan utandı ve su ile yıkayarak iade etti. Bunun üzerine Âişe (r.anha) şöyle dedi. “Yorganımızı yıkamak suretiyle neden bozdu? parmaklarıyla ovuşturması yeterli idi. Bu gibi durumlarda Rasûlullah (s.a.v.)’in elbisesini bazen ovuşturduğum olmuştur.”
(Nesâî, Tahara: 188; İbn Mâce, Tahara: 82)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından, tabiinden ve sonraki gelen alimlerden pek çoğunun görüşü: “Ovuşturmak yeterlidir, yıkanması gerekmez” şeklindedir. Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed, İshâk bunlardandır. Mansur, İbrahim, Hemmâm b. el Hâris’den, Âişe’nin bu hadisi A’meşin rivâyeti gibi rivâyet edilmiştir. Ebû Ma’şer bu hadisi İbrahim’den, el Esved’den ve Âişe’den rivâyet etmektedir ki A’meş’in rivâyeti daha sahihtir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edilmiştir. “Âişe (r.anha) Rasûlullah (s.a.v.)’in elbisesine bulaşan meni’yi yıkamıştır.”
(Nesâî, Tahara: 187; İbn Mâce, Tahara: 81)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir. Âişe (r.anha)’nın, “Rasûlullah (s.a.v.)’in elbisesinden meniyi yıkadı” hadisi ovuşturma hadisine karşıt değildir. Çünkü ovuşturma yeterli olsa bile kişi elbisesi üzerinde meni izi görmekten hoşlanmayabilir. İbn Abbâs “Meni, sümük yerinde bir maddedir bir nevi ot ve bezle giderilmesi kafidir.”

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) cünüp iken uyur ve suya hiç dokunmazdı.”
(Müslim, Hayz: 6; Ebû Dâvûd, Tahara: 88)
Hennâd bu hadisin benzerini Vekî, Sûfyân ve Ebû İshâk’tan rivâyet etmiştir.
Tirmîzî: Saîd b. Müseyyeb ve daha başka kimselerin görüşü de budur. Diğer taraftan Evsed ve Âişe yoluyla “Rasûlullah (s.a.v.) uyumazdan önce abdest aldığı” da pek çok kimse tarafından bize aktarılmıştır.
Bu hadis Ebû İshâk’ın, Esved’den yaptığı rivâyetleri daha sahihtir. Bu hadisi Ebû İshâk’tan, Şu’be, Sevrî ve daha başkaları da rivâyet ederler ve bu hadisi nakletme de Ebû İshâk’ın yanıldığı kanaatindedirler.

Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Ömer (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)’e sordu: “Herhangi birimiz cünüp olduğu zaman uyuyabilir mi?” “Evet abdest alırsa uyuyabilir” buyurdular.
(Buhârî, Gusül: 25; Müslim, Hayz: 6)
Bu konuda Ammâr, Âişe, Câbir, Ebû Saîd ve Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu Ömer hadisi bu konuda en güzel ve en sahih olanıdır. Sahabe ve Tabiinden ilerigelenlerinin pek çoğunun görüşü bu hadise göredir. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk gibi kimseler derler ki: “Cünüp olan kimse uyumak istediğinde abdest alır ve öyle uyur.”

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edilmiştir, Ebû Hüreyre (r.a.)’ cünüp iken Rasûlullah (s.a.v.) ile karşılaşmıştı. O durumda Rasûlullah (s.a.v.) ile musahafa etmek istemedim ve uzaklaşıp gusül yaptıktan sonra gelince: Neredeydin, nereye gittin dediler ben de cünüp olmuştum o sebeple sizinle görüşüp tokalaşmak istememiştim deyince “Müslüman necis, pis olmaz” buyurdular.
(İbn Mâce, Tahara: 80; Müslim, Hayz: 29)
Bu konuda Huzeyfe ve İbn Abbâs’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. İlim sahiplerinden pek çok kimse cünüp kimsenin tokalaşmasında bir sakınca görmezler hayızlı kadın ve cünüp kimsenin terinde de bir sakınca görmemektedirler.
Hadiste geçen “Fenhanestü” kelimesi uzaklaşmak geri çekilmek anlamındadır.

Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Milhan’ın kızı Ümmü Süleym Peygamber (s.a.v.)’e gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü, Allah! Hakkın açıklanmasını yüz kızartıcı olarak kabul etmez. Kadın da rüyasında erkek gibi guslü gerektirecek bir şey görürse gusül gerekir mi?” diye sordum. “Evet meni (su) görürse gusletsin” buyurdular. Hadisi rivâyet eden Ümmü Seleme dedi ki: Ya Ümmü Süleym kadınları kepaze ettin.
(Müslim, Hayz: 7; Nesâî, Tahara: 132)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Genelde tüm fıkıhçıların görüşü “Kadın ihtilam olur ve ıslaklık görürse gusül gerekir” şeklindedir. Sûfyân es Sevrî ve Şâfii bu görüştedir. Yine bu konuda Ümmü Süleym, Havle, Âişe ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) bazen gusül abdesti aldıktan sonra yatağıma girer benimle ısınırdı. Bende gusletmemiş olduğum halde ona sarılırdım.”
(İbn Mâce, Tahara: 97; Buhârî, Gusul: 26)
Tirmîzî: Bu hadisin isnadında bir sakınca yoktur. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı ve tabiin alimlerinden pek çoğu: “Gusül abdesti alan erkeğin yıkanmayan karısının yatağında onunla ısınmasında bir sakınca görmemektedir.” Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk’da bu görüştedirler.

Ebû Zerr (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Temiz toprak, Müslüman’ın temizleyici maddelerindendir on sene su bulamasa bile toprakla temizlenebilir. Ama suyu bulduğunda onunla yıkan çünkü bu daha hayırlıdır.”
(Ebû Dâvûd,Tahara:123; Nesâî, Gusül: 26)
Hadisin râvîlerinden Mahmûd: “Temiz toprak Müslümanın abdest suyudur” demektedir.
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Abdullah b. Amr ve Imrân b. Husayn’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadisi Hâlid b. Hazza’dan Ebû Kılâbe, Amr b. Bücdân, ve Ebû Zerr yoluyla birçok kişi böylece rivâyet etmişlerdir. Eyyûb ise bu hadisi Ebû Kılabe, Âmir oğullarından ismini vermediği bir kimse ve Ebû Zerr’den rivâyet etmektedir.
Bu hadis hasen sahihtir. Fıkıhçıların genelinin görüşü “Cünüp ve hayızlı kimse su bulamazsa teyemmüm ederler” şeklindedir.
İbn Mes’ûd’un; Su bulamayan cünüp için teyemmüm olmaz görüşünden sonradan döndüğü de rivâyet edilmiştir. Sûfyân es Sevrî, Mâlik, Şâfii, Ahmed ve İshâk da aynı görüştedirler.
Ebû Muaviye kendi rivâyetinde: “Her vakit namazı için abdest al hayız zamanın gelinceye kadar” demektedir. Bu konuda Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe (r.anha)’nın bu hadisi hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve tabiinden pek çok ilim adamlarının görüşü de budur. Sûfyân es Sevrî, Mâlik İbn’ül Mübarek ve Şâfii demektedirler ki: “Aybaşı kanının süresini fazla gören kadın hayız günleri geçince yıkanır ve her namaz için abdest alır.”

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebû Hubeyş’in kızı Fatıma Rasûlullah (s.a.v.)’e geldi ve: “Ey Allah’ın Rasûlü ben hayızdan geç temizlenen bir kadınım bu uzun süre için namazları terk edebilir miyim? diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) de: “O hayız değildir, değişik bir hastalık sebebiyle damardan gelen bir kandır. Hayız başlayınca namazını bırak bitince kanı yıka venamazını kıl” buyurdular.
(Buhârî, Hayz: 9; Ebû Dâvûd, Tahara: 108)
Ebû Muaviye, rivâyet ettiği hadisin de diyor ki: Bu vakit gelinceye kadar her namaz için abdest al.
Tirmîzî: Bu konuda Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir. Tirmîzî: “Fatıma geldi” diye başlayan Âişe hadisi hasen sahihtir. Sahabe ve tabiinden pek çok ilim adamının görüşü budur. Süfyan es Sevrî, Malik, İbn’ül Mübarek, Şafii şöyle derler: “Bir kadının hayızlık süresi kendi bildiği günlerini geçerse geçtiği günler de her namaz için abdest alır.”

Adıy b. Hatîm (r.a.)’in dedesinden rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) özür kanı gören bir kadın hakkında şöyle buyurmuştur: “Sayısını bildiği hayız günlerinde namazını bırakır sonra yıkanıp her kıldığı için abdest alır, namazlarını kılar ve oruç tutar.”
(Dârimî, Tahara: 98; İbn Mâce, Tahara: 128)
Ali b. Hucr (r.a.), aynı hadisi manasıyla Şerîk’den bize rivâyet etmiştir.
Tirmîzî: Bu hadisi Ebül Yakzan’dan sadece Şerîk rivâyet etmiştir.
Muhammed’e bu hadis hakkında sordum; Hadisin senedinde Adiyy b. Sabit’in babasından, dedesinden deniliyor, Adiyy’in dedesinin adı nedir? Dedim. Muhammed bilemedi ben de: Yahya b. Maîn onun adının “Dinar” olduğunu söylüyor dedimse de bana aldırış etmedi.
Ahmed ve İshâk özür kanı gören hakkında şöyle diyorlar; Her vakit namazı için yıkanırsa yeterlidir. Bir gusül ile iki vakit namazı bir arada kılarsa bu da caizdir.

Hamne binti Cahş (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Günümden fazla ve çok şiddetli hayız görürdüm, Rasûlullah (s.a.v.)’e geldim durum hakkında fetva alacaktım Onu kız kardeşim Zeyneb’in evinde buldum dedim ki: “Günümden fazla ve çok şiddetli hayız görüyorum namazdan ve oruçtan beni engelledi bu konuda bana ne emredersin?” Buyurdular ki: “Kanı giderecek pamuk tavsiye ederim” Bunun üzerine ben: “Pamuk yeterli olmayacak şekilde kan geliyor” deyince: “Kanın akıp dağılmasını önleyici bir bağ kullan” buyurdular. Ben kan bunların bile yeterli olmayacağı şekilde fazla deyince; “Hepsini koruyacak bir elbise kullan” buyurdular. Hamne kan bunların bile yeterli olmayacağı kadar fazla ve dökülürcesine akıyor deyince Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sana iki yol göstereceğim hangisini yaparsan sana yeterlidir. İkisini de yapabilirsen o da senin bileceğin bir iştir. Bu anlattığın hâdise şeytanın sizleri ibadetten uzaklaştırmak için yaptığı bir bozukluktur, hayız gününü Allah’ın ilmine havale ederek altı veya yedi günü say sonra yıkan temizlendiğini fark ettiğinde yirmi dört veya yirmi üç gece ve gündüz namaz kıl ve oruç tut o aldığın gusül abdesti sana yeterlidir. Diğer kadınların hayız görüp temizlendikleri gibi sende aynen öylece yap.”
Eğer öğle namazını geciktirip ikindiyi öne almaya gücün yetiyorsa tek bir gusül abdesti ile iki namazı bir vakitte kılmaya çalış, Yine mümkün olursa akşamı geciktirip yatsıyı öne al ve bir gusül abdestiyle iki namazı birlikte kıl, Sabah namazını da bir gusül abdesti ile kılarsın namazları bu şekilde kıl orucunu da tut gücün yetiyorsa böylece yap. Bu husus tarif ettiğim iki şekilden bana daha hoş olanıdır.
(Ebû Dâvûd, Tahara: 109; İbn Mâce, Tahara: 117)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ubeydullah b. Amr er Rakkî, İbn’ü Cüreyc ve Şerîk, Abdullah b. Muhammed b. Akîl, İbrahim b. Muhammed b. Talha’dan ve amcası Imrân’dan ve annesi Hamne’den rivâyet etmektedirler. Fakat İbn Cüreyc “Ömer b. Talha” demektedir, halbuki doğru olan “Imrân b. Talha” dır.
Muhammed’e bu hadisi sordum O’da hasen sahihtir dedi. Yine Ahmed b. Hanbel de bu hadise hasen sahihtir diyor.
Ahmed ve İshâk özür kanı konusunda şöyle diyorlar: Özür sahibi olan kadın hayız süresini kanın başlangıç ve bitişinden biliyorsa ki hayızın başlangıcı kanın siyah olması bitişi ise sarıya dönüşmesidir ki bu durumda fetva, Ebû Hubeyş’in kızı Fatıma hadisine göre verilir. Özür sahibi kadın hayız günlerinin başlangıç ve bitişini bilirse o günler içinde namazını bırakır sonra yıkanır ve her namaz için abdest alarak namazlarını kılar. Kan devam eder hayız günleri de belli olmaz ise kanın şiddetinden dolayı başlangıç ve bitimini de bilemez ise bu durumda Cahş’ın kızı Hamne’nin hadisi üzere fetva verilir. Ebû Ubeyd’de böyle söyler.
Şâfii diyor ki: Özür devam eder ve bu hal de sürüp giderse hayızının ilk başlangıcı ile on beş gün arasında namazlarını bırakır, Şayet on beş günde veya daha önce temizlenirse o süre onun hayız günleridir. Eğer on beş günden fazla kan görürse geçen on dört günün namazını kaza eder ve hayız süresinin en azı olan bir gün ve gecenin namazını bırakmış olur.
Tirmîzî: Hayız süresinin azı ve çoğu hakkında ilim adamları değişik kanaatler ileri sürmüşlerdir. Kimileri en azının üç, en fazlasının on gün olduğunu söyledi. Sûfyân es Sevrî ve Küfelilerin görüşü böyledir. İbn’ül Mübarek’in hem bu görüşte hem de başka bir görüşte olduğu bize aktarılmıştır.Aralarında Atâ b. ebî Rebah bulunan bazı ilim adamları hayız müddetinin en azının bir gün bir gece en fazlasının on beş gün olduğu söylenmektedir. Mâlik, Evzâî, Şâfii, Ahmed, İshâk ve Ebû Ubeyde de bu görüştedirler.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Cahş’ın kızı Ümmü Habibe Rasûlullah (s.a.v.)’den sorununa çare bulmak üzere: “Ben hayız görüyor ve bir türlü temizlenemiyorum namazlarımı bırakayım mı?” diye sordu, bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Hayır o değişik bir hastalık sebebiyle damardan gelen bir kandır, günün bitince guslet ve namazlarını kıl.” Bundan sonra Ümmü Habibe her namaz için yıkanırdı.
(Ebû Dâvûd, Tahara: 109; Müslim, Hayz: 14)
Kuteybe diyor ki: Leys şöyle demiştir: Hadisin râvîlerinden İbn Şihâb: “Rasûlullah (s.a.v.) her namaz için yıkanmayı emretmemiştir, kadın bunu kendiliğinden yapmıştı.
Tirmîzî: Bu hadis, Zûhrî, Amre yoluyla yine Âişe’den aynı şekilde rivâyet edilmiştir. Bazı ilim adamları: Özür kanı gelen kimsenin her namaz için yıkanması gerekir demişlerdir.
Evzâî bu hadisi Zührî, Urve, Amre ve Âişe’den rivâyet etmektedir.

Muâze (r.anha)’dan rivâyete göre, bir kadın Âişe (r.anha)’a “Hayızlı günlerimizde geçirdiğimiz namazları kaza edecek miyiz” diye sordu. Bunun üzerine Âişe (r.anha) O kadına “Sen Kur’ân dışında başka hükümleri kabul etmeyen Harûrâ’daki insanlardan mısın yoksa? Rasûlullah (s.a.v.) zamanında bizden hayızlı kadınların namazlarını kaza etmeleri istenmezdi” buyurdular.
(Buhârî, Hayz: 21; Müslim, Hayz: 15)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
“Hayızlı namazlarını kaza etmez” şeklindeki hadis değişik kanallardan da Âişe (r.anha)’dan rivâyet edilmiştir.
Fıkıhçıların çoğunluğunun görüşü bu olup; “Hayızlı orucunu kaza eder namazını kaza etmez” görüşünde hemfikirdirler.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.): “Cünüp ve hayızlı olan kimse Kur’ân’dan bir şey okumasın”
(İbn Mâce, Tahara: 105; Ebû Dâvûd, Tahara: 90; Muvatta, Kur’ân: 15)
Bu konuda Ali’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu İbn Ömer’in hadisini yalnızca İsmail b. Ayyaş, Musa b. Ukbe, Nafi’ yoluyla bilmekteyiz. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı, tabiin ve daha sonraki gelen ilim adamlarının çoğunluğu bu görüştedir. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk şöyle demektedirler: “Cünüp ve hayızlı olan Kur’ân’dan bir şey okumamalı ancak bir ayetinin bir kısmını veya bazı bölümlerini okuyabilir ayrıca tesbih (Sübhanallah) ve tehlil (La ilahe ilallah) gibi şeyleri söylemelerinin bir sakıncası yoktur.”
Tirmîzî: Muhammed b. İsmail’den işittim şöyle diyordu: Hadisin râvîlerinden İsmail b. Ayyaş, Hicaz ve Irak bölgesi adamlarından hoş karşılanmayan (münker) rivâyetleri aktarıyor dolayısıyla pek güvenilmez demekle birlikte İsmail b. Ayyaş’ın bu rivâyeti Şam bölgesi adamlarındandır demekle bu hadise güvendiğini söylemektedir.
Ahmed b. Hanbel diyor ki: İsmail b. Ayyaş “Bakıyye” denilen kimseden daha sağlamdır çünkü “Bakıyye’nin” güvenilir kimselerden hoş olmayan (münker) rivayetleri vardır.
Tirmîzî: Ahmed b. Hasan bana aktardı ve dedi ki: Bu sözü Ahmed b. Hanbel’in kendisinden işittim.

Abdullah b. Sa’d (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e hayızlı kadınla birlikte yemek yemenin durumundan sordum da: “Onunla beraber” ye buyurdular.
(İbnMâce, Tahara: 125; Müslim, Hayz: 3)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe ve Enes’den de rivâyetler vardır.
Tirmîzî: Bu Abdullah b. Sa’d’ın hadisi hasen garibtir. İlim adamlarının çoğunluğunun görüşü bu olup hayızlı kimseyle yemek yemekte bir sakınca yoktur. Hayızlı kadının abdest aldığı su kabından artan sudan dolayı değişik görüşler belirmiştir. Kimisi buna izin verirken kimisi de hoş görmemiştir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) bir gün bana mesciddeki namaz kıldığım seccadeyi bana alır mısın dedi. Ben de hayızlı olduğumu söyledim” Bunun üzerine buyurdular ki: “Hayız senin elinde değil veya hayızlı olup olmamak senin elinde değil ki.”
(İbn Mâce, Tahara: 120; Buhârî, Hayz: 11)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu Âişe hadisi hasen sahihtir. İlim adamlarının pek çoğunun görüşü böyledir bu konuda ayrı görüş bilmiyoruz. Hayızlı kimsenin mescidden bir şey alıp vermesinde bir sakınca yoktur.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse hayızlı hanımıyla cinsel ilişkide bulunur veya hanımına arkadan yaklaşır veya bir sihirbaza işlerini havale etmek için müracaat ederse, Muhammed (s.a.v.)’e indirilen dine küfretmiş olur.”
(İbn Mâce, Tahara: 122; Dârimî, Tahara: 107)
Tirmîzî: Bu hadisi sadece, Hakîm el Esrem, Ebû Temime el Hüceymî’nin Ebû Hüreyre’den rivâyetinden bilmekteyiz. İlim adamlarına göre bu hadis suçun büyüklüğünü ifade etmektedir. 136. ve 137. hadislerde bir veya yarım dinar sadaka vermesi emredilmesi bu işin küfrü gerektirmediği fakat suçun büyüklüğünü açıklamak içindir. Muhammed bu hadisi isnadı yönünden zayıf bulmuştur. Ebû Temime el Hüceymî’nin adı Tarîf b. Mûcâlid’dir.
136- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hayızlı iken hanımına cinsel ilişki için yaklaşan kimse yarım dinar sadaka vermelidir.”
(Nesâî, Hayz: 9; İbn Mâce, Tahra: 123)
137- Yine İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Kan kırmızı ise bir dinar sarımtırak ise yarım dinar sadaka vermelidir.”
(İbn Mâce, Tahara: 123; Dârimî, Tahara: 112)
Tirmîzî: Hayızlı kadına cinsel ilişki için yaklaşma konusundaki keffâret hadisi hem merfu hemde mevkuf olarak rivâyet edilmiştir.
Bazı ilim adamlarının görüşü bu hadise göredir. Ahmed ve İshâk’da bunlardandır. İbn’ül Mübarek; “Rabbinden bağışlanması için istiğfar eder keffâret gerekmez” demektedir. Tabiinden bazı kimselerin İbn’ül Mübarek’in görüşünde oldukları rivâyet edilmektedir. Pek çok ilim adamı ve Saîd b. Cübeyr, İbrahim en Nehaî bunlardandır.

Ebû Bekir (r.a.)’ın kızı Esmâ (r.anha)’dan rivâyete göre, bir kadın Rasûlullah (s.a.v.)’e elbisesine bulaşan hayız kanının durumunu sordu da, Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle buyurdular: “Onu ovuşturup kazı sonra su dökerek yıka ve onunla namazını kıl.”
(Buhârî, Hayz: 10; Müslim, Hayz: 13)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre ve Ümmü Kays binti Mıhsan’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Esmâ’nın hayız kanının yıkanmasıyla alakalı bu hadisi hasen sahihtir. Elbisesine hayız kanı bulaşan ve onu yıkamadan namaz kılan bir kimsenin durumu hakkında ilim adamları farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Tabiinden bazı ilim adamları: “Kan dirhem miktarı kadarsa namazını iade eder” derler. Bir kısmı da: “Dirhemden büyükse namazını iade eder” demektedirler. Sûfyân es Sevrî ve İbn’ül Mübarek bunlardandır. Tabiin ve diğerlerinden bazı ilim adamları kan dirhemden fazla bile olsa namazın iadesi gerekmez görüşündedirler. Ahmed ve İshâk bunlardandır.
Şâfii: Bu konuda daha titiz davranarak: “Dirhem miktarından az bile olsa mutlaka yıkanması gerekir” demektedir.

Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) döneminde loğusa kadın kırk gün namaz kılmaksızın evinde otururdu yüzünde meydana gelenlekeleri gidermek için yüzlerimize Yemen zağferan bitkisi sürerdik.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 119; İbn Mâce, Tahara 128)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Bu hadisi sadece Ebû Sehl’in Müsse el Ezdiyye ve Ümmü Seleme’den gelen yolla bilmekteyiz. Ebû Sehl’in adı “Kesir b. Ziyâd” dır.
Muhammed b. İsmail diyor ki: Ali b. Abdul A’lâ ve Ebû Sehl güvenilir kimselerdir. Muhammed bu hadisi sadece Ebû Sehl’in rivâyetinden bilmektedir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından tabiin ve sonraki dönemlerin ilim adamları “loğusanın kırk gün namazı bırakması üzerinde görüş birliğine varmışlardır ancak bu süreden önce temizlenirse yıkanıp namaz kılması gerekir demektedirler. Kırk günden sonra kan görülürse ilim adamlarının çoğunluğu bu konuda “namazı terk etmez” görüşündedirler. Fakihlerin çoğunluğu bu görüştedirler. Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedir. Hasen el Basrî elli güne kadar temizlenmezse namazını elli gün bile bırakabilir derken, Atâ b. ebî Rebah ve Şa’bi bu süreyi “altmış güne” çıkarmışlardır.

Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den bize aktarıldığına göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Sizden biriniz hanımıyla cinsel ilişki yapar sonra tekrarlamak isterse ikisi arasında bir abdest alsın.”
(Müslim, Hayz: 6; Nesâî, Tahara: 169)
Bu konuda Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Saîd’in hadisi hasen sahihtir. Ömer b. Hattâb bu görüştedir.
İlim adamlarından pek çok kimse: “Bir erkek eşine yaklaştıktan sonra tekrar cinsel ilişkiye girecekse önce abdest alır” demektedirler.
Ebûl Mütevekkil’in ismi Ali b. Davut’tur. Ebû Saîd el Hudrî’nin adı ise Sa’d b. Malik b. Sinan’dır.

Abdullah b. Erkâm (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: Namaz için kamet getirildi, O gün o toplumun imâmı olan Abdullah b. Erkâm bir adamı elinden tutarak imâmlık yapmak üzere mihrâba geçirdi ve dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim buyurdular ki: “Kişi namaza dururken tuvalete gitme ihtiyacı duyarsa önce tuvalet ihtiyacını gidersin.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 43; İbn Mâce, Tahara: 114)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe, Ebû Hüreyre, Sevbân ve Ebû Ümâme’den de rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu Abdullah b. Erkâm hadisi hasen sahihtir. İmâm-ı Mâlik, Yahya b. Saîd el Kattan ve hadis hafızlarından pek çok kişi Hişâm b. Urve, babası ve Abdullah b. Erkâm’dan bu hadisi böylece bize aktardılar. Yine bu hadis Vuheyb ve daha başkalarınca Hişâm b. Urve, babası ve başka bir kimse vasıtasıyla Abdullah b. Erkâm’dan rivâyet edilmiştir.
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı ve tabiinden pek çok kimse bu görüştedir. Ahmed ve İshâk bu görüşte olmakla beraber şöyle demektedirler: “Küçük veya büyük abdest ihtiyacı duyan namaza başlamaz, namaza başladığında böyle bir ihtiyacı hissederse tamamen kendisini meşgul etmediği sürece namazdan çıkmaz” Bir kısım ilim adamı: “Küçük ve büyük abdest ihtiyacı, namazından alıkoyacak kadar o kimseyi meşgul etmediği sürece bir sakınca yoktur” demektedirler.

Ammâr b. Yâsir (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) kendisine teyemmüm etmesi için emretmiş ve teyemmüm yüz ve iki ele toprakla meshetmekten ibarettir” demiştir.
(Buhârî, Teyemmüm: 1; Nesâî, Teyemmüm: 26)
Bu konuda Âişe ve İbn Abbâs’tan da rivâyet vardır.
Tirmîzî: Ammâr hadisi hasen sahihtir. Ammâr’dan başka yollarla da bu hadis rivâyet edilmiştir.
Peygamber (s.a.v.)’in ashabından pek çok kimsenin görüşü budur. Ali, Ammâr, İbn Abbâs gibi yine tabiinden de pek çok kişi de Şa’bi, Atâ, Mekhul de aynı görüşte olup “Teyemmüm eller ve yüz için toprağa vurmaktan ibarettir” demektedirler. Ahmed ve İshâk bunlardandır.
İbn Ömer, Câbir, İbrahim ve Hasan ve bazı ilim adamları “Teyemmüm yüz ve elleri meshetmek için birer vuruştan ibarettir.” Sûfyân es Sevrî, Mâlik, İbn’ül Mübarek ve Şâfii de aynı görüştedir. Ammâr’ın yüz ve eller için teyemmüm hadisi birkaç yönden daha rivâyet edilmiştir.
Ammâr’dan şöyle dediği de rivâyet edilmektedir, “Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte iken omuzlara ve koltuklara kadar meshetmeyi ulaştırırdık.” Bazı hadisçiler Ammâr’dan; “Koltuklar ve omuzlar” hadisi rivâyet edilince: “Yüz ve eller” hadisinin zayıf olduğu kaydedilmiştir.
İshâk b. İbrahim b. Mahled el Haznelî diyor ki: Teyemmüm “yüz ve ellerin meshedilmesinden ibarettir” şeklindeki Ammâr’ın hadisi hasen sahihtir. “Omuzlar ve koltuk altlarına kadar” hadisi bir önceki hadise ters değildir. Çünkü Ammâr teyemmüm hadisinde omuzlara ve koltuklara kadar Rasûlullah (s.a.v.) emretti demiyor. Biz öylece yaptık diyor. Sonunda Rasûlullah (s.a.v.)’e sorunca O da yüz ve elleri meshetmeyi emretmiş O da sonunda bu şekilde karar kılmıştır.
Tirmîzî: Ebû Zur’a Ubeydullah b. Abdilkerim’in şöyle dediğini işittim diyor: Basra’da hafızası kuvvetli olan şu üç kişiden başkasını görmedim. Ali b. el Medinî, İbnüş Şazekûnî ve Amr b. Ali El Fellas. Ebû Zur’a diyor ki: Affân b. Müslim Amr b. Ali El Fellas’tan hadis rivâyet etmiştir.

Ali (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), cünüp olmadığımız sürece her durumda bize Kur’ân okuttururdu.”
(Ebû Dâvûd, Tahara: 90; İbn Mâce, Tahara: 105; Muvatta, Kur’ân: 2; Buhârî, Vudu’ 38)
Ali (r.a.)’ın hadisi hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve tabiinden pek çok kimse bu görüşte olup şöyle demektedirler: “Abdestsiz olarak Kur’ân okunur fakat Mushaf’a temiz olanlar el sürerek okumalıdır.” Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) mescidde oturmakta iken bir bedevî mescide girdi namaz kıldı namazını bitirince: “Ey Allah’ım bana ve Muhammed’e acı bizimle beraber kimseye acıma” diye dua etti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) “Sen geniş olan bir şeyi daralttın” buyurdular, çok geçmeden o kimse mescide işemeye başladı. Sahabîler O adamın üzerine engellemek için koştular. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) onun idrar yaptığı yere bir kova su dökün dedikten sonra “Siz İslam ümmeti olarak, kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz zorlaştırıcı değil” buyurdular.
(Buhârî, Vudu: 63; İbn Mâce, Tahara:78)
148- Yahya b. Saîd, Enes (r.a.)’den bu hadisin benzerini rivâyet etmiştir.
(Buhârî, Vudu: 63; İbn Mâce, Tahara: 79)
Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Mes’ûd, İbn Abbâs ve Vâsile, İbn’ül Eskâ’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bir kısım ilim adamları bu hadise göre uygulama yapagelmişlerdir. Ahmedve İshâk gibi Yunus bu hadisi Zührî’den Ubeydullah b. Abdullah’tan ve Ebû Hüreyre’den rivâyet etmektedir.


Paylaşın:


Paylaşım tarihi:





ANA SAYFA İSLAM Hadis-i Şerifler