Yunus b. Cübeyr (r.a.)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. Ömer’e: “Hayız
halinde karısını boşayan kişinin durumundan sordum.” Dedi ki: “Abdullah b. Ömer’i tanır mısın?
O da karısını hayızlı iken boşamıştı.” Sonra Ömer Peygamber (s.a.v.)’e sordu: O’da: “Karısına
dönmesini emretmişti.”
Yunus diyor ki: O halde bu boşama geçerli midir? dedim. İbn Ömer diyor ki: “Niçin geçerli
olmasın? İbn Ömer acizlik gösterse ve ahmaklık etse boşama geçersiz mi olmalı?” (Buhârî, Talak: 1;
Müslim, Talak: 1)
Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyete göre, İbn Ömer karısını hayızlı iken boşamıştı. Ömer
durumu Rasûlullah (s.a.v.)’e sordu da o da şöyle buyurdu: “Emret ona karısına dönsün temizlenince
veya hamile iken boşasın.” (Buhârî, Talak: 1; Müslim, Talak: 1)
Tirmîzî: Yunus b. Cübeyr’in, İbn Ömer’den rivâyet ettiği hadis hasen sahihtir. Sâlim’in, İbn Ömer’den
rivâyeti de hasen sahihtir. Bu hadis İbn Ömer vasıtasıyla değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir. Rasûlullah
(s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve şöyle derler:
“Sünnet olan boşama şekli kadının temizliği anında ve cinsi münasebet olmaksızın yapılan boşamadır.”
Bazı ilim adamları ise: “Kadını temiz iken üç talakla boşarsa bu da sünnete uygun sayılır.” Şâfii ve Ahmed
böyle düşünürler. Kimi ilim adamları da şöyle derler: Üç talakı birden vermek sünnete uygun değildir, her temizlik
süresince tek tek verilmelidir. Sûfyân es Sevrî ve İshâk ta böyle derler. Hamile kadının boşanması konusunda ilim
adamları “Dilediği zaman boşayabilir” derler. Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır. Bazı ilim adamları ise “Her
ayda bir talak vermek suretiyle boşayabilir” derler.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) bizi muhayyer
bıraktı bizde onu seçtik. Böyle yapmayı Rasûlullah (s.a.v.) talak saymadı.” (Buhârî, Talak: 4; Müslim,
Talak: 4)
Muhammed b. Beşşâr, Abdurrahman b. Mehdî vasıtasıyla Sûfyân’dan, A’meş’den, Ebûs Suha’dan,
Mesrûk’tan, Âişe’den benzeri şekilde rivâyet etmişlerdir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları “Muhayyerlik” konusunda değişik görüşler ortaya
koymuşlardır. Ömer ve Abdullah b. Mes’ûd’tan rivâyete göre, şöyle demişlerdir: “Kadın kendi kendini boşamak
isterse bir talak gerçekleşmiş olur. Koca dönme hakkına sahiptir. Eğer kadın kocasını tercih ederse bir şey
gerekmez.”
Ali’den de şöyle dediği rivâyet edilmiştir. kadın kendisini tercih ederse bir talak gerçekleşmiş olur. Kocasını
tercih ederse bir talak gerçekleşir, kocası dönme hakkına sahiptir. Zeyd b. Sabit ise şöyle diyor: Kocasını tercih ederse
bir talak gerçekleşir kendisini tercih ederse üç talak gerçekleşmiş olur.
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden pek çok ilim adamı ve fıkhçılarının çoğu bu
konuda Ömer ve Abdullah b. Mes’ûd’un görüşüne uymuşlardır. Sevrî ve Küfeliler bunlardan olup Ahmed b.
Hanbel ise Ali’nin görüşüne uymaktadır.
Fatıma binti Kays (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) zamanında
kocam beni üç talakla boşadı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sana mesken ve
nafaka yoktur.” (Müslim, Talak: 6; Ebû Dâvûd, Talak: 37)
Muğîre diyor ki: Bu hadisi İbrahim’e bahsettim de Ömer’in bu hadis hakkında şöyle söylediğini
aktardı: “Bir kadının sözü ile Allah’ın kitabını ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetini terk edecek değiliz.
Bilmiyoruz, doğrusunu hafızasında tuttu mu? Yoksa unuttu mu?” Ömer üç talakla boşanmış kadına
mesken ve nafaka hakkı tanırdı.
Ahmed b. Meni’, Hüşeym yoluyla Husayn, İsmail, Mûcâlid bize aktarmışlardır. Hüşeym diyor ki:
Dâvûd’ta aynı şekilde Şa’bî’den aktararak şöyle demiştir: “Fatıma binti Kays’ın yanına girerek kendisi
hakkında Rasûlullah (s.a.v.)’in verdiği hükmü sordum” şöyle dedi: Kocasının kendisini Elbette (kesinlikle)
boşadığını, kocasına karşı mesken ve nafaka davası açtığını, Peygamber (s.a.v.)’in de kendisine mesken ve
nafaka hakkı vermediğini söyledi.
Dâvûd’un rivâyetinde ise şöyledir: “İbn Ümmü Mektum’un evinde iddetimi beklememi bana
emretti” dedi.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve Hasan el Basrî,
Âta b. ebî Rebah ve Şabî bunlardandır. Ahmed ve İshâk’ta aynı görüşte olup şöyle derler: “Kocası dönme
hakkına sahip olacak şekilde boşamamışsa boşanan kadına mesken ve nafaka hakkı yoktur” Rasûlullah
(s.a.v.)’in ashabından bazı ilim adamları ise Ömer ve Abdullah b. Mes’ûd şöyle derler: “Üç talakla boşanan
kadına mesken ve nafaka vardır.”
Sûfyân es Sevrî ve Küfeliler bu kanaattedirler. Bazı ilim adamları ise: “Mesken var nafaka yoktur”
derler. Mâlik b. Enes, Leys b. Sa’d, Şâfii bu görüştedir.
Şâfii diyor ki: Allah’ın kitabına dayanarak kadına mesken hakkı tanımış olmaktayız. Allah, 65 Talak
sûresi 1. ayetinde (...Onları evlerinden çıkarmayın kendileri de çıkmasınlar ve açıkça hayasız davranışlarda
bulunmadıkça onlar o evden ayrılmak zorunda bırakılmasın...) Ayette geçen açıkça hayasız davranışlar’ın
uzun dilli olmak, kocanın akrabalarını dille rahatsız etmek anlamına geldiğini söylemişlerdir. Peygamber
(s.a.v.)’in Kays’ın kızı Fatıma’ya mesken hakkı tanımamasının sebebi; akrabalarını diliyle rahatsız etmesinden
dolayıdır.
Şâfii: Kays’ın kızı Fatıma hadisine dayanarak: “Üç talakla boşanan kadına nafaka yoktur”
demektedirler.
Amr b. Şuayb (r.a.)’ın babasından ve dedesinden rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Adem oğlunun elinde bulunmayan bir şeyi nezretme (adak), yine elinde
olmayan bir köleyi hürriyetine kavuşturmak (azâd) ve nikahlısı olmadığı bir kadını boşama hakkı
yoktur.” (Ebû Dâvûd, Talak: 7; İbn Mâce, Talak: 17)
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Muâz b. Cebel, Câbir, İbn Abbâs ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Abdullah b. Ömer hadisi hasen sahihtir. Bu konuda rivâyet edilen en güzel hadis budur.
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından pek çok ilim adamının görüşü bu hadise göredir.
Aynı şekilde Ali b. ebî Tâlib, İbn Abbâs, Câbir b. Abdullah, Saîd b. Müseyyeb, Hasen, Saîd b. Cübeyr,Ali b. Husayn, Şüreyh, Câbir b. Zeyd ve tabiin döneminden pek çok fukahadan da aynı şekilde rivâyet
edilmiştir. Şâfii de aynı görüştedir.
İbn Mes’ûd’tan rivâyet edildiğine göre ülke veya ırkı bildirerek boşanan kadının boşanmış olacağını
söylemiştir. İbrahim Nehâî, Şa’bî ve başka ilim adamlarından rivâyet edildiğine göre, şöyle demişlerdir:
Boşayan kimse bir müddet belirterek boşarsa o müddet dolunca kadın boşanmış olur. Sûfyân es Sevrî ve
Mâlik b. Enes aynı kanaatte olup; “Bir kimse bir kadını ismiyle belirtir veya bir zaman tayin eder veya
filan bölgeden evlenirsem diyerek şart koşarsa ve oradan da evlenirse kadın boşanmış olur” derler.
İbn’ül Mübarek bu konuda daha şiddetli davranarak; “Şarta bağlayarak yapacağı işleri yaparsa, o
kadın ona haram olur diyemem” demektedir.
Ahmed der ki: Eğer o erkek o şart koştuğu kadınla evlenirse önceki karısından ayrılmasını
emretmem.”
İshâk der ki: İbn Mes’ûd’un hadisinden dolayı ülke veya ırkı belirtilerek boşamayı caiz kabul ederim
ama onunla evlenirse önceki kadın kendisine haram olur diyemem. İshâk ülke veya ırkı belirtilerek boşama
dışında kolaylık tanımıştır.
Abdullah b. Mübarek’den anlatıldığına göre, kendisine şöyle soruldu: Evlenmeyeceğim evlenirsem bu
kadın boş olsun diye yemin eden sonra da evlenme arzusu ortaya çıkan bir kimse için fıkıhçıların verdiği
ruhsat (izin) den istifade etme imkanı var mıdır? İbn’ül Mübarek dedi ki: Böyle bir durum başına gelmezden
önce fıkıhçıların bu görüşünü doğru ve gerçek olarak kabul ediyorsa; uygulamalarını onların sözleriyle
yapabilir.
Ama önceden böyle bir görüşten razı olmaz, hoşlanmaz, başına böyle bir durum gelince onların
sözleriyle uygulama yapmaya kalkışırsa bu yaptığı işi ben hoş kabul etmem.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Konuşmadıkça ve uygulamaya koymadıkça ümmetimin içinden geçirdiği kötü duygu ve
düşüncelerine günah yazmaktan Allah vazgeçmiştir.” (İbn Mâce, Talak: 14)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Bir kimse içinden
boşamayı geçirir fakat bunu diliyle söylemezse hiçbirşey gerekmez.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Üç şey vardır ki ciddisi de ciddi şakası da ciddidir; Nikah, Talak ve Ricat (kocanın karısına
dönmesi)” (Ebû Dâvûd, Talak: 9; İbn Mâce, Talak: 13)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve daha başkalarından ilim
adamlarının uygulaması bu hadise göredir.
Tirmîzî: Abdurrahman b. Edrek, Habib b. Edrek’in oğlu olup Medînelidir. İbn Mâhek ise bana göre
Yusuf b. Mâhek’tir.
Sevbân (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir kadın
geçerli bir sebep olmaksızın kocasından boşanmak isterse Cennetin kokusu o kadına haramdır.” (Ebû
Dâvûd, Talak: 18; İbn Mâce, Talak: 21)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Bu hadis aynı zamanda Eyyûb, Ebû Kılâbe, Ebû Esma ve Sevbân’dan
da rivâyet edilmiştir.
Bir kısım hadisçiler Eyyûb’tan bu senedle rivâyet etmişler olup merfu olarak rivâyet edilmemiştir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kadın kaburga kemiği gibi eğridir onu düzeltmeye kalkışırsan kırarsın. Bulunduğu halde
bırakırsan eğriliğine rağmen ondan yararlanırsın.” (Buhârî, Nikah: 80; Müslim, Rada: 18)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Zerr, Semure ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi bu şekliyle hasen sahih garibtir, senedi ise sağlamdır.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Hiçbir kadın kendi din kardeşi
olan kadının kocasını elde etmek için onun boşanmasını istemesin.” (Müslim, Büyü: 4)
Tirmîzî: Bu konuda Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir.
Süleyman b. Yesâr (r.a.)’den rivâyete göre, Ebû Hüreyre, İbn Abbâs ve Ebû Seleme b.
Abdurrahman; Kocası vefat eden ve vefatından sonra doğum yapan kadının iddeti konusunu aralarında
müzakere ettiler. İbn Abbâs dedi ki: O kadının bekleme süresi iki süreden birinin bitmesine kadardır.
Ebû Seleme ise: Doğumunu yaptığı an evlenmesi helaldir. Der. Ebû Hüreyre ise: Ben Ebû Seleme’nin
görüşünden yanayım dedi. Sonra Peygamber (s.a.v.)’in hanımlarından Ümmü Seleme’ye bu konudaki
görüşünü öğrenmek için haber gönderdiler. Ümmü Seleme dedi ki: Sübey’a el Eslemiyye kocasının
vefatından kısa bir süre sonra doğum yaptı bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)’den bu işin fetvasını sordu
Rasûlullah (s.a.v.)’de O’na evlenmesini emretti. (İbn Mâce, Talak: 7; Müslim, Talak: 8)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Zeyneb (r.anha) dedi ki: Peygamber (s.a.v.)’in hanımı Ümmü Habibe’nin babası Ebû
Sûfyân b. Harb vefat ettiğinde Ümmü Habibe’nin yanına girdim sarımtırak rengi olan veya başka bir
koku getirterek bir genç kıza sürdü eline bulaşan kokuyu yanaklarına sürdü ve dedi ki: Vallahi güzel
kokuya ihtiyacım yok, fakat Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle buyurmuştu: “Allah’a ve ahiret gününe
inanan bir kadının bir ölüye üç günden fazla metem tutması caiz değildir. Ancak kocası için dört
ay on gün matem tutabilir ve süslenemez.” (Ebû davud, Talak: 35; İbn Mâce, Talak: 8)
Zeyneb (r.anha) dedi ki: Cahş’ın kızı Zeyneb’in kardeşi öldüğü zaman yanına girmiştim
güzel koku getirterek süründü ve şöyle dedi: Vallahi güzel kokuya falan ihtiyacım yok fakat Rasûlullah
(s.a.v.)’den işittim “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadının herhangi bir ölü için üç geceden
fazla yas tutması caiz değildir. Ancak kocası için dört ay on gün yas tutabilir
buyurmuşlardı.” (Buhârî, Talak: 46; Müslim, Talak: 8)
Zeyneb (r.anha) diyor ki: Annem Ümmü Seleme’den işittim diyordu ki: Bir kadın,
Rasûlullah (s.a.v.)’e geldi ve dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Kızımın kocası vefat etti kızım da
gözlerinden rahatsız oldu onun gözüne sürme çekebilir miyiz? Rasûlullah (s.a.v.) iki veya üç sefer
hayır dedi. Her seferinde hayır olamaz buyurdu sonra şöyle devam etti: Vefat, iddeti dört ay on
gündür. Oysa sizler cahiliyye zamanında iddeti bir yıl bekler sene sonunda deve tezeği atmak
suretiyle bu süreyi doldurdu.” (Müslim, Talak: 8; Buhârî, Talak: 44)
Tirmîzî: Bu konuda Füreya binti Mâlik, (ki Ebû Saîd el Hudrî’nin kız kardeşidir.) ve Hafsa binti
Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Zeyneb hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve daha sonraki dönemlerden
bir kısım ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Yani kocası ölen kadın vefat iddeti süresi olan dört ay
on gün içersinde güzel koku ve süslenmekten sakınır. Sûfyân es Sevrî, Mâlik b. Enes, Şâfii, Ahmed ve
İshâk’ta bu görüştedirler.
Ebû Seleme ve Muhammed b. Abdirrahman b. Sevbân (r.anhüma)’dan rivâyete göre,
Beyaza oğullarından Selman b. Sahr el Ensarî, Ramazan ayı çıkıncaya kadar karısını kendisine Annesinin
sırtı gibi kılmıştı. Ramazan’ın yarısı geçince de geceleyin ona yaklaştı. Rasûlullah (s.a.v.) “Bir köle azâd
et” buyurdu. Selman, Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek durumu ona anlattı: “Gücüm yetmez bulamam”
dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Arka arkaya iki ay oruç tut” buyurdu. Selman: “Yapamam” dedi.
Rasûlullah (s.a.v.); “Altmış fakiri doyur” buyurdu. Selman: “Gücüm yetmez bulamam” dedi. Bunun
üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Ferve b. Amr’a altmış yoksulun yedirilmesi için on beş ve on altı ölçek
dolusu bir sepet hurmayı ona ver buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Talak: 17; İbn Mâce, Talak: 25)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Hadiste ismi geçen sahabeye Selman b. Sahr da denilir. Seleme b.
Sahr el Beyâzî’de denilir. Zıhar keffâreti konusunda alimler bu hadisi uygularlar.
Saîd b. Cübeyr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Mus’ab b. Zübeyr’in valiliği
döneminde lanetleşen karı koca birbirinden ayrılır mı diye soruldu nasıl cevap vereceğimi bilemedim.
İbn Ömer’e gidip ondan öğrenmek için kalktım yanına varınca yanına girmek için izin istedim, öğle
istirahatındadır dendi. Kendisi benim konuşmamı duymuş olacak ki şöyle dedi: “Cübeyr’in oğlu gir
seni önemli bir mesele buraya kadar getirmiştir.”
Bunun üzerine yanına girdim bir kilimi yatak yaptığını gördüm ve Ey Ebû Abdurrahman
dedim. Lanetleşen karı koca birbirinden ayrılır mı? Abdullah: Sübhanallah dedi. Evet ayrılır. Bunu ilk
önce soran falan oğlu falandır. Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek Ya Rasûlullah (s.a.v.) birimiz karısını zina
ederken görse ne yapması gerekir? Konuşsa büyük bir meseleye cevap vermiş olarak susarsa büyük bir
mesele hakkında susmuş olarak dedim. Peygamber (s.a.v.) sustu cevap vermedi. O adam daha sonraki
günlerde Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek sana sorduğum o konuyla imtihan olunuyorum dedi. Bunun
üzerine Allah, Nur sûresinin 6. ayetini indirdi; “Kendi eşlerini zina ile suşlayan fakat kendilerinden
başka şâhidleri olmayan kimselere gelince...” ve bu ayetleri tamamladı.
Sonra Rasûlullah (s.a.v.), adamı çağırdı bu ayetleri okudu vaaz ve nasihatte bulundu. Dünya
azabının ahiret azabından daha hafif olduğunu bildirdi. Adam “Hayır” dedi. Seni hak ile gönderene
yemin ederim ki o kadına karşı yalan söylemiyorum. Sonra ikinci olarak kadını çağırdı, vaaz ve
nasihatte bulundu. Dünya azabının ahiret azabından daha hafif olduğunu bildirdi. Bunun üzerine kadın:
Hayır dedi seni gerçekle gönderen Allah’a yemin ederim ki kocam doğru söylemedi. Bundan sonra
Peygamber (s.a.v.) önce erkekten başladı. Erkek kendisinin gerçekten doğru söyleyenlerden olduğuna
dair dört kere yemin etti, beşincisinde şayet yalancılardan ise Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını
diledi. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) kadına döndü. Kadın erkeğin gerçekten yalancılardan olduğuna dair
Allah’a dört defa yemin etti ve beşincisinde şayet o erkek doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının
kendi üzerine olmasını diledi. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) o ikisini ayırdı. (Müslim, Lian: 1; Ebû Dâvûd,
Talak: 26)
Tirmîzî: Bu konuda Sehl b. Sa’d, İbn Mes’ûd ve Huzeyfe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisi uygularlar.
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Bir adam karısına lian yaptı.
Rasûlullah (s.a.v.)’de onları birbirinden ayırdı, çocuğu da annesine verdi.” (Ebû Dâvûd, Talak: 26;
Müslim, Lian: 8)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamlarının uygulamaları bu hadise göredir.
Ka’b b. Ucre (r.a.)’den rivâyete göre, Ebû Saîd el Hudrî’nin kızkardeşi Füreya binti Mâlik
b. Sinan, Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek Hudre oğulları kabilesinde bulunan ailesine dönmek için izin
istediğini kocasının firar eden kölelerin peşinden çıkıp gittiğini ve onlara ulaştığında kendisini
öldürdüklerini anlattı ve dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)’den ailemin yanına dönmeyi istedim çünkü kocam
bana ne bir oturacak yer nede yiyecek içecek bırakmıştı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), evet
gidebilirsin buyurdu. Ben de kalktım evime veya mescide kadar varmıştım ki Rasûlullah (s.a.v.) benim
çağrılmamı emretti ve şöyle dedi: “Nasıl demiştin?” Ben de kocam hakkındaki anlattığımı tekrarladım
O’da iddet süresi bitinceye kadar evinde kal buyurdu. Ben de dört ay on gün orada iddetimi bekledim.
Osman (r.a.) halife olduğunda bana bir adam göndererek bunun hükmünü sordu bende haber
verdim. O da bu hükme uyarak hüküm verdi. (Ebû Dâvûd, Talak: 42; Nesâî, Talak: 60)
Muhammed b. Beşşâr, Yahya b. Saîd vasıtasıyla Sa’d b. İshâk b. Ka’b b. Ucre’den bu hadisin
manaca bir benzerini bize aktarmıştır.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden pek çok
ilim adamının uygulaması bu hadise göredir. “Kocası ölen kadının iddeti bitinceye kadar kocasının
evinden çıkmaması görüşündedirler.” Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler.
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden bazı ilim adamları ise; “Kocasının evinde
geçirmeyi istemese dilediği her yerde iddetini doldurabilir” derler.
Tirmîzî: Birinci görüş daha sahihtir.