Hac

Ebû Şüreyh el Adevî (r.a.)’den rivâyete göre: Ebû Şüreyh, Amr b. Saîd’e: -Mekke’ye ordu gönderirken- Ey komutan bana izin ver de sana Rasûlullah (s.a.v.)’in Mekke fethinin ertesi günü söylediği bir sözü anlatayım. Bu sözü benim kulaklarım işitmiş kalbim (aklım) kavramış gözlerim de görmüştür. Rasûlullah (s.a.v.) bu konuşmasına Allah’a hamd ve sena ile başlamış ve şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Mekke’yi insanlar değil Allah haram kılmıştır. Dolayısıyla Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kimsenin orada kan dökmesi ve oradan bir ağaç kesmesi helal değildir. Rasûlullah (s.a.v.)’in Mekke’de yaptığı savaşından yola çıkarak kendisi için savaşmaya ruhsat görürse ona: Allah bu konuda Rasûlüne izin verdi ama sana izin vermedi deyin! Bana da gündüzün bir anında bu izin verilmişti. Mekke’nin dünkü haramlığı bugün de aynen devam etmektedir. Bu durumu burada bulunan ve duyanlar bulunmayanlara duyursun.” Ebû Şüreyh’e bunu söyleyince Amr sana ne dedi denildi. Amr b. Saîd ise: Ey Ebû Şureyh! Bunu senden daha iyi bilirim muhakkak ki bu haram bölgesi Âsi’yi barındırmaz, kan yüzünden kaçıp geleni ve bozguncuyu barındırmaz cevabını verdi.
(Buhârî, İlim: 38; Müslim, Hac: 82)
Tirmîzî: Hadiste geçen “Bi harbetin” kelimesi “Bi hızyetin” yani utanç duyulacak bir durumla kaçıp geleni de barındırmaz şeklinde de rivâyet edilmiştir. Bu konuda Ebû Hüreyre ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir. Ebû Şüreyh hadisi hasen sahihtir. Ebû Şüreyh el Huzaî’nin ismi Huveylid b. Amr el Adevî el Ka’bî’dir. Hadiste geçen “Vela Fârran bi harbetin” sözünün manası cinayet demektir. Yani bir kimse bir cinayet işler elini kana bulaştırdıktan sonra gelir hareme sığınırsa haremde bu kişi barındırılmaz ona cezası uygulanır.

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Hac ve Umreyi beraber yapınız çünkü Hac ve Umre günahları ve fakirliği giderir. Tıpkı demir, altın ve gümüşün kir ve pasını körüğün giderdiği gibi kabul edilmiş haccın sevâbı ise ancak Cennettir.”
(Nesâî, Menasik: 6)
Tirmîzî: Bu konuda Ömer, Âmir b. Rabia, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Hubşî, Ümmü Seleme ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir. İbn Mes’ûd hadisi hasen sahih garibtir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu:
“Her kim hacceder ve bu yaptığı hac süresince her türlü kötü sözden ve Allah’ın çizdiği dosdoğru yolundan dışarı çıkmak gibi bir suç işlemezse geçmiş günahları affedilir.”
(Buhârî, Hac: 4; Müslim, Hac: 79)

Câbir b. Abdillah (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.) haccetmek isteğini insanlara duyurunca hepsi toplandılar. Beyda denilen yere gelince ihrama girdi.”
(Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, demiştir ki: “Beyda da, Rasûlullah (s.a.v.) ihrama girdi diyerek yalan söylüyorsunuz. Vallahi Rasûlullah (s.a.v.), Telbiyeye; Zülhüleyfe mescidinin yanında ağacın bulunduğu yerden itibaren başlamıştı.”
(Buhârî, Hac: 34; Müslim, Hac: 23)

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir, Rasûlullah (s.a.v.)’in telbiyesi şöyle idi: “Her zaman ve her yerde emir ve komuta senindir, bende bu komuta uydum. Allah’ım her an uymaktayım senin ortağın yok her zaman uymak durumundayım tüm emirlerine... Tüm eksiksiz övgüler sana tüm nimetler senin saltanat emir ve komuta da sadece sana ait olup senin hiçbir ortağın yoktur.”
(Buhârî, Hac: 26; Müslim, Hac: 3)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Mes’ûd, Câbir, Âişe, İbn Abbâs ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir. İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bir kısım ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. Sûfyân, Şâfii, Ahmed, İshâk bunlardandır.Şâfii diyor ki: Bir kimse telbiyeden sonra Allahı büyüklemek için bir şeyler ilave ederse sakıncası inşallah yoktur. Fakat bence sadece Rasûlullah (s.a.v.)’in telbiyesini okuması yeterlidir. “telbiyeye ilave etmekte sakınca yoktur” dememiz ibn Ömer’in hem telbiyeyi aynen söylemesi hem de ilave yapması sebebiyledir.

İbn Ömer (r.a.)’den şöyle rivâyet edilmiştir. Abdullah b. Ömer telbiye getirir ve bu Rasûlullah (s.a.v.)’in telbiyesidir der şunu ilave ederdi: “Emrine uydum, emrine uydum, yardımlar senden, tüm hayırlar senin elindedir, tüm istenenler senden istenmeli, tüm yapılanlar senin için yapılmalı.”
(Buhârî, Hac: 26; Müslim, Hac: 3)

Sâib b. Hallâd (r.a.), babasından rivâyet edip şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cebrail bana geldi ve ashabıma ihlal ve telbiyede seslerini yükseltmelerini emretmemi emir buyurdu.”
(Nesâî, Menasik: 55; İbn Mâce, Menasik: 16)

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, bir adam nereden ihrama gireceğiz Ey Allah’ın Rasûlü dedi. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Medîneliler; “Zülhüleyfe” den, Şamlılar; “Cuhfe” den, Necidliler; “Karn” dan, Yemenliler; “Yelemlem” denilen yerden ihrama girerler.”
(Buhârî, Hac: 11; Müslim, Hac: 2)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs, Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir. İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederler.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir adam ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Ya Rasûlullah ihramda hangi çeşit elbise giymemizi emredersin? Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Gömlek, don, bornoz, sarık ve mest giymeyiniz ayakkabısı olmayan kimse mestlerinin topuktan aşağısını keserek giysin. Zaferan ve Vers’le boyanmış elbise giymeyin ihramlı kadın yüzüne peçe örtmesin eldiven de kullanmasın.”
(Buhârî, Hac: 21; Ebû Dâvûd, Menasik: 31)
Tirmîzî: Bu hadis sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini işittim: “İhrama girecek kimse peştamal bulamaz ise don giysin ayakkabı bulamayan ise mest giysin.”
(Buhârî, Hac: 21; Müslim, Hac: 1)
Kuteybe, Hammad b. Zeyd ve Amr’dan hadisin benzerini rivâyet etmiştir.
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamları bu hadisle amel ederler, peştamal bulamayan kimsenin don giymesini, ayakkabı bulamayan kimsenin de mest giyebileceğini söylerler. Ahmed de bu görüştedir.
Bazı ilim adamları İbn Ömer hadisini kaynak alıp ayakkabı bulamayanın mest giymesi gerektiğini fakat topuklardan aşağısının kesilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Sûfyân es Sevrî, Şâfii ve Mâlik bu görüştedirler.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) ihramlı olduğu halde kan aldırmıştı.”
(Müslim, Hac: 11; Ebû Dâvûd, Menasik: 35)

Ebû Bekir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)’e hangi hac daha değerlidir diye soruldu da buyurdular ki: “Bol bol telbiye getirilen ve çok kurban edilerek yapılan hactır.”
(İbn Mâce, Menasik: 15)

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’ye girerken üst taraftan girer alt taraftan da çıkardı.”
(Buhârî, Hac: 41; Müslim, Hac: 37; Ebu Dâvûd, Menasik: 44)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir. Âişe hadisi hasen sahihtir.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’ye gündüzleyin girmişti.”
(Nesâî, Menasik; 104; Buhârî, Hac: 39)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir.

Câbir (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’ye gelince mescide girdi önce Hacer-ül Evsedi istilam etti (yani eliyle selamladı) sonra Ka’be’yi sol yanına alarak üç sefer hızlıca yürüyerek dört seferde normal yürüyerek tavafı tamamlamış oldu sonra İbrahim makamına gelerek “İbrahimin makamını namazgah edinin” diyerek iki rekat namaz kıldı. Makamı İbrahim kendisiyle Ka’be’nin arasında idi iki rekatlık namazdan sonra Hacer-ül Esvede gelerek istilam etti (eliyle selamladı). Sonra Safa tepesine çıktı. Zannediyorum ki: “Safa ve Merve Allah’ın sembollerindendir” buyurdu.
(Nesâî, Menasik: 137)
Tirmîzî: Câbir hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederler.Bu konuda İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Hacer-ül Esved’den, Hacer-ül Esved’e kadar hızlıca yürüdü sonra da dört sefer normal yürüyüşle tavafı bitirmiş oldu.”
(Nesâî, Menasik: 146)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir. Câbir hadisi hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar. Şâfii diyor ki: İlk üç şaftta hızlı yürümeyi terk eden saygısızlık etmiş olur, keffâret olarak bir şey gerekmez. İlk üç şaftta hızlı yürümeyi terk etmişse geri kalanlarda hızlı yürümesi gerekmez. Bazı ilim adamları şöyle derler: Mekkeli olanlara ve Mekke’de ihrama girenlere ilk üç şaftta hızlı yürümek gerekmez.

Ebût Tufeyl (r.a.)’den rivâyete şöyle demiştir: İbn Abbâs’la beraberdik Muaviye, Ka’be’nin tüm köşelerini istilam ederek tavafını sürdürüyordu. Bunun üzerine İbn Abbâs ona şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v.), sadece Rükni Yemani ve Hacer-ül Esved köşelerini istilam etmişti. Muaviye dedi ki: “Ka’be’nin istilam edilmeyecek hiçbir köşesi yoktur.”
(Buhârî, Hac: 59; Nesâî, Menasik: 130)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir. İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve şöyle demişlerdir: “Rükn-ü Yemanî ve Hacer-ül Esved dışındaki Ka’be’nin başka köşeleri istilam edilmez.”

Ya’la b. Ümeyye (r.a.)’ın babasından rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) üzerinde bürd denilen çizgili bir ihram olduğu halde sağ omuzu çıplak olarak tavaf yaptı.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 49; İbn Mâce, Menasik: 30)
Tirmîzî: Bu hadis Sevrî’nin, İbn Cüreyc’den rivâyetidir bunu sadece onun rivâyetiyle bilmekteyiz ve bu hadis hasen sahihtir.

Âbis b. Rabia (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ömer b. Hattâb’ı gördüm Hacer-ül Esvedi öpüyor ve şöyle diyordu: “Ben seni öpüyorum ve sadece bir taş olduğunu da biliyorum, Rasûlullah (s.a.v.)’in seni öptüğünü görmeseydim asla öpmezdim.”
(Buhârî, Hac: 60; Nesâî, Menasik: 148)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Bekir ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir. Ömer hadisi hasen sahihtir.

Zübeyr b. Arabî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir adam İbn Ömer’e, Hacer-ül Esved’in istilam edilmesini sordu o da şöyle dedi: “Ben Rasûlullah (s.a.v.)’i Hacer-ül Esved’i hem öperken hemde istilam ederken gördüm.” Adam dedi ki: “Eğer dar bir yere sıkıştırılırsam ve oraya yaklaşmam engellenirse ne dersin? İbn Ömer bu sorunlardan hoşlanmayıp kızmış olacak ki: “Sen bu soruları Yemen’de bırak! Ben, Rasûlullah (s.a.v.)’i istilam ederken ve öperken gördüm dedi.”
(Buhârî,Hac: 60; İbn Mâce, Menasik: 155)
Tirmîzî: Hammad b. Zeyd, Zübeyr b. Arabî’den rivâyet etmiştir. Zübeyr b. Arabî, Küfeli olup bu Ebû Seleme diye künyelenir. Enes b. Mâlik, Rasûlullah (s.a.v.)’in başka sahabîlerinden hadis işitmiştir. İlim adamlarından Sûfyân es Sevrî ve başkaları kendisinden hadis rivâyet etmişlerdir.
Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. Yine İbn Ömer’den değişik şekillerde de bu hadis bize aktarılmıştır. İlim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar ve Hacer-ül Esved’i öpmeyi müstehab görürler. İzdiham gibi sebeplerden dolayı yaklaşmak mümkün olmazsa eliyle istilam edip elini öpmesi gerekir. Hacer-ül Esved’e ulaşamadığı zaman onun hizasına geldiği zaman ona döner ve tekbir alır. Şâfii bu görüştedir.

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.), Mekke’ye geldiğinde Ka’be’yi yedi kere tavaf etti ve Bakara sûresi 125. ayetini okudu; “... İbrahim (a.s)’in ibadet ettiği yeri sizde kendinize ibadet yeri edinin...” sonra İbrahim makamının arkasında namaz kıldı. Sonra Hacer-ül Esved’in bulunduğu köşeyi istilam ederek şöyle buyurdu: “Allah’ın başladığı yerden başlayalım.” Sa’y yapmaya safa tepesinden başladı ve bakara sûresi 158. ayetini okudu: “Allah’ın insanlığa sunduğu sembollerden biri de Safâ ile Merve’dir...”
(Müslim, Hac: 19; Ebû Dâvûd, Menasik: 56)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. Sa’y yapmaya önce safa tepesinden başlanır. Sa’fa’dan önce Merve’den başlanırsa caiz değildir. Sa’fa’dan başlamak gerekir.
Tavaf yapıp ta sa’y yapmayan kimse hakkında alimler değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Bir kısmı: Sa’fa ile Merve arasında sa’y yapmadan Mekke’den çıkan kimse Mekke’ye yakın iken hatırlarsa dönüp Safâ ile Merve arasında sa’y yapmalıdır. Memleketine dönünceye kadar hatırlamazsa haccı caiz olup Kurban kesmesi gerekir. Sûfyân es Sevrî, aynı görüştedir.
Kimi alimler ise şöyle derler: Safa ile Merve arasındaki Sa’yı terk eder ve ülkesine dönerse haccı geçerli değildir. Şâfii bu görüşte olup şöyle der: Safa ile Merve arasında say yapmak vaciptir, “Hac” ancak onunla geçerlidir.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in Ka’be’de tavaf etmesi ve Safâ ile Merve arasında koşması müşriklere gövde gösterisi yapmak içindi.”
(Buhârî, Hac: 80; Ebû Dâvûd, Menasik: 50)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe, İbn Ömer ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir. İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. İlim adamları Safa ile Merve arasında yapılan sa’yı müstehab görürler. Kişi orada koşamaz ise normal olarak yürümesini bile caiz kabul etmişlerdir.

Kesir b. Cümhan (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Ömer’i Safa ile Merve arasında normal şekilde yürürken gördüm ve kendisine Safâ ile Merve arasında koşmuyor da yürüyor musun? Dedim. Bunun üzerine dedi ki: “Eğer koşarsam Rasûlullah (s.a.v.)’i koşarken görmüşümdür, eğer yürürsem şunu iyi bil ki Rasûlullah (s.a.v.)’i yürürken görmüşümdür ve ben yaşlı bir kimseyim.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 55; Buhârî, Hac: 80)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Saîd b. Cübeyr’de, İbn Ömer’den buna benzer bir hadis rivâyet edilmiştir.

Cübeyr b. Mut’ım (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Ey Abdumenaf oğulları, gece ve gündüz hangi saatte olursa olsun bu Ka’be’yi kim tavaf ederse ve namaz kılarsa engel olmayın.”
(İbn Mâce, İkame: 149)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs ve Ebû Zerr’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Cübeyr hadisi hasen sahihtir. Abdullah b. ebî Necîh bu hadisi Abdullah b. Rebah’tan aynı şekilde rivâyet etmiştir. İlim adamları ikindiden sonra ve sabah namazından sonra Mekke’de (Ka’be’de) namaz kılınması konusunda değişik görüşler ortaya koymuşlardır; Kimileri: İkindiden sonra ve sabahtan sonra namaz kılmakta ve tavaf etmekte bir sakınca yoktur derler. Şâfii, Ahmed, İshâk bunlardan olup, Peygamber (s.a.v.)’in bu hadisini delil getirmektedirler. Bir kısmı ise: İkindiden sonra tavaf ederse güneş batıncaya kadar namaz kılmaz aynı şekilde sabah namazından sonra tavaf ederse güneş doğuncaya kadar namaz kılmaz. Bunlarda Ömer’in hadisini delil olarak getirirler. Şöyle ki: Ömer sabah namazından sonra tavaf etti de namaz kılmadan Mekke’den çıktı. “Zî Tuvâ” denilen yere inince güneş doğduktan sonra namaz kıldı. Sûfyân es Sevrî ve Mâlik b. Enes bu görüştedirler.

Zeyd b. Üsey’(r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ali’ye sordum; “Hangi talimatla gönderildin diye.” Buyurdular ki: “Dört şey ile gönderildim; Cennete sadece Müslümanlar gireceklerdir, Ka’be çıplak olarak tavaf edilmeyecektir, bu yıldan sonra Hac ve Umre için Ka’be’de Müslümanlarla müşrikler bir araya gelmeyeceklerdir, Rasûlullah (s.a.v.) ile sözleşmesi olan kimsenin sözleşmesindeki süreye uyulacaktır. Sözleşme ve süresi olmayanların süresi ise dört aydır.”
(Buhârî, Hac: 67)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir. Ali hadisi hasendir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) benim yanımdan gönlü hoş ve sevinç içerisinde çıktı sonra üzüntülü bir şekilde bana döndü. Bunun üzerine üzüntüsünün sebebini sordum. Buyurdular ki: Ben Ka’be’ye girdim keşke bunu yapmasaydım ileride onlarda bunu yapmak isterler ve onlara zorluk çıkarmış olacağımdan dolayı korkarım.”
(İbn Mâce, Menasik: 79; Nesâî, Menasik: 126)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Bilâl (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Ka’be içerisinde namaz kıldı.” İbn Abbâs: “Namaz kılmadı fakat tekbir aldı” diyor.
(Nesâî, Menasik: 131; Buhârî, Hac: 52)
Tirmîzî: Bu konuda Üsâme b. Zeyd, Fadl b. Abbâs, Osman b. Talha ve Şeybe b. Osman’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bilâl hadisi hasen sahihtir. Pek çok ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yapmakta olup; Ka’be içerisinde namaz kılmakta bir sakınca görmezler.
Mâlik b. Enes der ki: Ka’be’nin içerisinde nafile namaz kılmakta bir sakınca yoktur, Ka’be içerisinde farz namaz kılmayı hoş karşılamam.
Şâfii der ki: Ka’be içerisinde farz namaz kılmakta bir sakınca yoktur. Çünkü abdest ve kıble konusunda farz namazla nafile namazın durumu aynıdır.

Esved b. Yezîd (r.a.)’den rivâyete göre, İbn Zübeyr ona dedi ki: Müminlerin anası Âişe’nin sana anlattığı hadislerden bana biraz aktar. Esved dedi ki: Âişe, Rasûlullah (s.a.v.)’in O’na şöyle buyurduğunu nakletti: “Senin bu toplumun cahiliyye döneminden yeni çıkmış olmasalardı Ka’be’yi yıkar ve iki kapı yaptırırdım.”
(Buhârî, Hac: 42; Müslim, Hac: 70)
Tirmîzî: İbn Zübeyr, halife olunca Ka’be’yi yıktırdı ve iki kapı yaptırdı. Bu hadis hasen sahihtir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Ka’be’ye girmeyi ve orada namaz kılmayı çok arzu ederdim. Rasûlullah (s.a.v.) elimden tutarak beni Hıcr denilen yere soktu ve şöyle buyurdu: “Ka’be’ye girmek istiyorsan Hıcr’de namaz kıl çünkü orası Ka’be’den bir parçadır. Kavmin, Ka’be’yi yaparken malzeme eksikliğinden dolayı Hıcr’ı Ka’be’den ayırdılar ve ayrı bir yer haline getirdiler.”
(Buhârî, Hac: 42; Müslim, Hac: 70)

Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Ey Allah’ın Rasûlü! Minâ’da seni gölgelendirecek bir şey yapalım mı? dedik. Şöyle buyurdular: “Hayır Minâ; Önce gelenin devesini çökerteceği yerdir. Yerleşim yeri değildir.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 86; İbn Mâce, Menasik: 52)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Hârise b. Vehb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “İnsanların güven içinde ve en kalabalık oldukları bir anda Minâ’da namazları iki rekat olarak kıldım.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 76; Buhârî, Hac: 84)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Mes’ûd, İbn Ömer ve ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir. Hârise b. Vehb hadisi hasen sahihtir.
İbn Mes’ûd’un şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Peygamber (s.a.v.) zamanında Ebû Bekir dönemindeÖmer döneminde ve Osman’ın halifeliğinin başlarında Minâ’da namazları onlarla beraber iki rekat olarak kıldım.
Mekkelilerin Minâ’da namazları kısaltmalarında alimler değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Bir kısmı: “Mekkeliler için namazı kısaltmak yoktur ancak yolcu olanlar kısaltabilirler” demekte olup, İbn Cüreyc, Sûfyân es Sevrî, Yahya b. Saîd el Kattan, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüşte olanlardandır. Diğer bir kısmı ise: “Mekkelilerin de Minâ’da namazlarını kısaltmalarında bir sakınca yoktur” derler. Evzâî, Mâlik, Sûfyân b. Uyeyne, Abdurrahman b. Mehdî’de bu görüşe sahip olanlardandır.

Yezîd b. Şeyban (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Mirba’ el Ensarî biz Arafat’ta iken yanımıza geldi, Biz Amr’ın vakfe yerinden uzak saydığı bir yerde idik ve şöyle dedi. “Ben Rasûlullah (s.a.v.)’in size gönderdiği elçisiyim o size “İbadet yerleriniz neresi ise orada bulunun çünkü siz atanız İbrahim (a.s)’dan kalma bir miras üzerindesiniz.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 62; Buhârî, Hac: 87)
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Âişe, Cübeyr b. Mut’ım ve Şerid b. Süveyd es Sekafî’den de hadis rivâyet edilmiştir. İbn Mirba’ el Ensarî hadisi hasen sahihtir. Bu hadisi sadece İbn Uyeyne’nin Amr b. Dinar’dan, yaptığı rivâyetle bilmektyiz. İbn Mirba’nın ismi Yezîd b. Mirba’ el Ensarî’dir. Onun rivâyeti olarak tek bir hadis bilinmektedir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Kureyş ve Kureyş’in dini üzerinde olanlar ki onlar Ahmesî’ler yani Humus’lerdir. Müzdelife’de vakfe yaparlar ve biz Allah’ın evinin sakinleriyiz derlerdi. Onların dışındakiler ise Arafat’ta vakfeye dururlardı. Bunun üzerine Allah Bakara 199. ayetini indirdi: “Sonra sizler de dalga dalga ilerleyen öteki insanlarla birlikte ilerleyin...” (Buhârî, Hac: 92; Müslim, Hac: 46)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu hadisin anlamı şudur. Mekkeliler harem sınırları dışına çıkmazlardı. Arafat bölgesi ise harem bölgesi dışında sayılırdı. Bu yüzden Mekkeli olduklarını söyleyenler Müzdelife’de vakfe yaparlar ve “Biz, Allah’ın evinin sakinleriyiz” derlerdi. Mekkelilerin dışındakiler ise Arafat’ta vakfe yaparlardı. Bu yüzden Allah bu ayrıcalığı kaldırmak üzere “Hepiniz de dalga dalga ilerleyen diğer insanlarla birlikte ilerleyin...” ayetini indirmişti.
Humus ve Ahmesî’ler harem bölgesi insanları demektir.

Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Arafat’ta vakfe yaptı ve şöyle buyurdu: “Burası Arafattır, burası vakfe yapılacak yerdir. Arafat bölgesinin tamamı vakfe yeridir.” Sonra güneş batınca oradan ayrılmak için hareket etti. Üsâme b. Zeyd’i binitinin arkasına aldı. Eli ile insanlara işaret ediyordu, insanlar büyük kalabalıklar halinde sağa sola çalkalanıyorlardı, onlara bakıp; “Ey insanlar sükunetli olun” diyordu. Sonra hep birlikte denilen Müzdelife’ye gelerek iki vakit namazını bir anda birlikte kıldırdı. Sabah olunca “Kuzah” denilen yere geldi ve orada vakfe yaptı ve şöyle buyurdu: “Burası Kuzah’tır ve vakfe yapılacak yerdir Cem’in yani Müzdelife’nin tamamı vakfe yapılacak yeridir.” Sonra ilerledi Muhassir vadisine varınca devesini kamçıladı ve o bölgeden hızlıca geçti Muhassir vadisini geçince durdu. Fadl b. Abbâs’ı binitinin arkasına aldı sonra şeytan taşlama yerine gelerek taş attı. sonra kurban kesme yerine geldi ve şöyle buyurdu: “İşte burası kurban kesme yeridir. Minâ’nın tamamı kurban kesme yeridir.” Has’am kabilesinden genç bir kız fetva almak üzere Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek: “Babam yaşlı bir kimse olup kendisine Hac farz olmuştur. Onun yerine haccetmem caiz midir?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) “Babanın yerine haccet” buyurdular. Bu esnada binitinin arkasında bulunan Fadl’ın boynunu geri tarafa çeviren Rasûlullah (s.a.v.)’e Abbâs sormuştu: “Amca oğlunun boynunu niçin geri çevirdin” diye. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Fetva sormaya gelen genç delikanlı kız ve binitinin arkasında genç delikanlı erkek bunların birbirlerine bakmaları sonucunda şeytanın bir zarar verebileceğinden emin olmak için” buyurdular.
Sonra bir adam daha geldi: “Ey Allah’ın Rasûlü ben tıraş olmadan haccın tavafını yapıvermişim ne olacak” deyince; Rasûlullah (s.a.v.): “Tıraş oluver veya saçını kısaltıver zararı yoktur” buyurdular. Başka bir adam gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü, şeytanı taşlamadan önce kurbanı kesivermişim ne olacak? Dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de: “Şeytana taş atıver zararı yoktur.” buyurdular. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) Ka’be’ye gelerek tavaf etti sonra zemzem kuyusuna geldi ve: “Ey Abdulmuttalib oğulları insanlar zemzem çekmek için sizi sıkıntıya sokmayacaklarını bilseydim bende bu kuyudan su çekerdim” buyurdular.
(Ebû Dâvûd, Menasik: 62; İbn Mâce Menasik: 55)
Tirmîzî: Bu konuda Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir. Ali hadisi hasen sahihtir ve sadece bu şekliyle Abdurrahman b. Hâris b. Ayyaş’ın rivâyetiyle bilmekteyiz.
Pek çok kimse bu hadisi Sevrî’den aynı şekilde rivâyet etmişlerdir. İlim adamları bu hadisle amel ederler ve: “Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarını öğle vaktinde kılınması görüşündedirler. Bazı ilim adamları ise: “Kişi cemaate katılmaz da kendi çadırında kılar ise aynen imamın yaptığı gibi iki namazı bir vakitte cem eder” demektedirler.

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, “Rasûlullah (s.a.v.), Muhassir vadisinde devesini hızlıca koşturdu.” Bişrin rivâyetinde şu fazlalık vardır. “Müzdelifede huzur ve sükûnetle geçti insanlara da huzur ve sükûnet içersinde olmalarını emretti.”
Ebû Nuaym’ın rivâyetinde de şu fazlalık yer alır: “Şeytan taşlamayı fiske taşı büyüklüğündeki taşlarla taşlamayı emretti ve belki de bu yıldan sonra sizi tekrar göremem” buyurdu.
(İbn Mâce, Menasik: 58; Buhârî, Hac: 93)
Tirmîzî: Bu konuda Üsâme b. Zeyd’den de hadis rivâyet edilmiştir. Câbir hadisi hasen sahihtir.

Abdullah b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, İbn Ömer, Müzdelife’de bir kametle iki namazı bir arada kıldı ve “Rasûlullah (s.a.v.)’in aynı yerde aynı şekilde yaptığını gördüm” dedi.
(Buhârî, Hac: 96; Nesâî, Menasik: 190)
Tirmîzî: İbn Ömer hadisinin Sûfyân’dan rivâyeti, İsmail b. ebî Hâlid’in rivâyetinden daha sahih olup Sûfyân hadisi sahih hasendir. İlim adamları bu hadisle amel ederler akşam namazı Müzdelife’ye gelmeden kılınmaz Müzdelifeye gelince iki namazı bir arada tek kametle kılmak gereklidir ve iki namaz arasında da nafile namaz kılınmaz ilim adamlarından bir kısmının tercihleri böyledir. Sûfyân es Sevrî bunlardan olup şöyle der: “Dilerse akşam namazını kılar yemeğini yer biraz istirahat edip kamet getirir ve yatsı namazını kılar.” Bazı ilim adamları ise: “Akşam ile yatsı namazını Müzdelife’de bir ezan ve iki kametle bir arada kılar.” Yani akşam namazı için ezan okur kamet getirir akşamı kılar sonra tekrar kamet getirip yatsıyı kılar. Şâfii’nin görüşü böyledir.

Abdurrahman b. Ya’mer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) Arafat’ta iken Necidlilerden bazı kimseler O’na gelip hac hakkında sordular. Rasûlullah (s.a.v.)’de bir kimseyi görevlendirip şöyle ilan ettirdi: “Hac Arafat’tır her kim Müzdelife’de bulunması gereken gece gün aydınlanmadan önce gelip orada bulunursa hacca yetişmiş olur. Minâ’da kalma süresi üç gündür acele edip memleketine dönüş için iki gün kalan günahkar sayılmaz üç günden fazla kalan da yine günahkar olmaz. Muhammed b. Beşşâr dedi ki: Yahya’nın rivâyetinde şu ilave vardır. “Bir adamı bu iş için görevlendirdi de o da bunu duyurdu.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 68; Nesâî, Menasik 203)
Tirmîzî: Şu’be’de Bükeyr b. Atâ’dan, Sevrî’nin rivâyetine benzer bir hadis rivâyet etmiş olup, şöyle demiştir: Carûd’tan işittim o da Vekî’den işittiğini söyledi. Vekî’ bu hadisi aktardıktan sonra: “Hacla alakalı vazifelerin anası bu hadistir” demiştir.

Urve b. Mudarris b. Evs b. Hârise b. Lâm’in et Taî’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Müzdelife’de namaza çıkacağı sırada Rasûlullah (s.a.v.)’e geldim ve Şöyle dedim: Ey Allah’ın Rasûlü, Tayyi denilen bölgenin iki dağı arasından geliyorum hayvanımı da yordum kendim de yoruldum üzerinde durmadığım bir dağ bırakmadım. Benim haccım olur mu?” Bununüzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Bizim kılacağımız şu sabah namazına katılan burayı terk edinceye kadar bizimle beraber olan bundan öncede gece veya gündüzden bir an bile olsa Arafat’ta bulunan kimse hac vazifesini yapmış ve haccını tamamlamış sayılır.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 68; Nesâî, Menasik: 211)

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.), ailesinden zayıf olanları Müzdelife’den öncelikle gönderdi ve güneş doğmadan önce şeytanı taşlamayın” buyurdu.
(Buhârî, Hac: 99; Müslim, Hac: 49)
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahih olup ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar zayıf ve güçsüz kimselerin Müzdelife’den erkenden çıkmasını ve Minâ’ya ulaşmasının sakıncası yoktur derler. İlim adamlarının çoğunluğu uygulamalarını bu hadisle yaparak güneş doğmadan önce şeytanı taşlamazlar. Bazı ilim adamları ise geceleyin taşlamaya izin vermişlerdir. Doğru olan ve yapılması gereken uygulamaların bu hadise göre yapılmasıdır ki; “Gün doğmadan şeytan taşlanmaz” Sevrî ve Şâfii bu görüştedir.

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), kurban bayramının ilk günü şeytanı kuşluk vaktinde taşlar, diğer günler ise güneşin batıya kaymasından sonra yani öğleden sonra taşlardı.”
(Ebû Dâvûd, Hac: 77; Buhârî, Hac: 135)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamlarının çoğunluğu uygulamalarını bu hadisle yapar ve kurban bayramının birinci gününden sonra şeytan taşlamayı öğleden sonra yaparlar.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Müzdelife’den güneş doğmadan önce ayrılırdı.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 65; Buhârî, Hac: 101)
Tirmîzî: Bu konuda Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir. İbn Abbâs hadisi hasen sahih olup cahiliye dönemi insanları güneş doğduktan sonra Müzdelife’den ayrılırlardı.

Ebû İshâk (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Amr b. Meymun’dan işittim şöyle diyordu: Biz, Müzdelife’de vakfe’de iken Ömer b. Hattâb dedi ki: “Müşrikler güneş doğuncaya kadar Müzdelife’den ayrılmazlar ve ey sebir dağı güneşin ışıklarıyla aydınlan da biz Minâ’ya hareket edelim derlerdi. Rasûlullah (s.a.v.) onlara uymadı ve güneş doğmadan önce Minâ’ya hareket etti, Ömer’de güneş doğmadan hareket etti.”
(Buhârî, Hac: 101; Nesâî, Menasik: 213)

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’i sapan taşı büyüklüğündeki taşlarla şeytan taşlandığını gördüm.”
(Müslim, Hac: 52; İbn Mâce, Menasik: 63)
Tirmîzî: Bu konuda Süleyman b. Amr b. Ahvas’ın annesinden de hadis rivâyet edilmiş olup annesinin ismi; “Ümmü Cündüb el Ezdiyye’dir. Ayrıca İbn Abbâs, Fadl b. Abbâs, Abdurrahman b. Osman et Temîmî ve Abdurrahman b. Muâz’dan da hadis rivâyet edilmişitir. Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve taşların büyüklüğünün fiske taşı veya sapan taşı büyüklüğünde olmasını kabul ederler.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, “Peygamber (s.a.v.) Kurban bayramının birinci günü şeytan taşlamayı biniti üzerinde yapmıştı.”
(İbn Mâce, Menasik: 66)
Tirmîzî: Bu konuda Câbir, Kudame b. Abdullah, Ümmü Süleyman, İbn Amr b. el Ahvas’tan da hadis rivâyet edilmiştir. İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. Bazıları ise yaya vaziyette şeytan taşlamayı tercih etmişlerdir. İbn Ömer’den rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.), şeytan taşlamayı yaya olarak yapmıştı.” Bizce bu iki hadisin yorumu şöyledir: Rasûlullah (s.a.v.) duruma göre; bazen yaya olarak, bazen binit üzerinde şeytan taşlamıştır ki ümmeti de durumlarına göre kendisine uysunlar. İlim adamları uygulamalarını her iki hadisle de yapmışlardır.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.), şeytan taşlama yerine yürüyerek gider, yürüyerek gelirdi.”
(Ebû Dâvûd: Hac: 77)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamlarının pek çoğu uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. Kimi ilim adamları ise şöyle derler: “Kurban bayramının birinci günü binit üzerinde diğer günlerde ise yürüyerek taşlayabilir.
Tirmîzî: Bu şekilde söyleyenler herhalde Rasûlullah (s.a.v.)’in yaptığını yapmayı istemişlerdir çünkü Rasûlullah (s.a.v.) sadece kurbanın birinci günü taşlama işini binitte yapmış. Kurbanın birinci günü ise sadece Akabe cemresine taş atılır.

Abdurrahman b. Yezîd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Abdullah b. Mes’ûd, Akabe cemresi denilen yere gelince vadinin orta yerinde durdu, Ka’be’ye yönelerek cemreyi sağ kaşı hizasına aldıktan sonra yedi taş attı. Her taş atışında tekbir getirdi ve şöyle dedi: Kendisinden başka gerçek ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki kendisine Bakara sûresi indirilen Rasûlullah (s.a.v.)’de; taşları buradan atmıştır.”
(Nesâî, Menasik: 226; İbn Mâce, Menasik: 64)
Hennâd Vekî’, Mes’ûdî’den bu senedle bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir.
Tirmîzî: Bu konuda Fadl b. Abbâs, İbn Abbâs, İbn Ömer ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir. İbn Mes’ûd hadisi hasen sahihtir. İlim adamları bu hadisle amel ederler ve taşların vadinin orta yerinden atılmasını ve her taşla birlikte tekbir getirmesini tercih ederler. Bazı ilim adamları ise vadinin ortasından atmaya gücü yetmezse gücü yettiği yerden taşlamasına izin vermişlerdir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şeytan taşlama işi ve Safa ile Merve arasında yapılan sa’y sadece Allah’ı gündemde tutmak için emredilmiştir.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 50)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

Kudame b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), devesi üzerinde şeytan taşlarken gördüm, şeytan taşlayanlar arasında vurmak yok, kovmak, itip kalkmak yok ve yoldan çekil yoldan çekil sözleri yoktu.”
(İbn Mâce, Menasik: 66)

Câbir (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Hudeybiye senesi deveyi ve sığırı yedi kişi adına boğazlamıştık.”
(Müslim, Hac: 50; Nesâî, Dehaya: 16)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer, Ebû Hüreyre, Âişe ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir. Câbir hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve diğer dönem ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar ve deve ile sığırın yedi kişiye kadar kurban edilebileceği görüşündedirler. Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed bunlardandır. İbn Abbâs’tan ayrıca sığır yedi kişi deve ise on kişiye kadar kurban edilebilir şeklinde bir rivâyet vardır. İshâk bu görüştedir ve bu hadisi delil olarak kabul eder. İbn Abbâs hadisini sadece tek yönden bilmekteyiz.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in kurbanlık hayvana taktığı gerdanlıkları kendi elimle ördüm. İhrama girmedi, giyecek cinsinden de hiçbirşeyi terk etmedi.” (Yani sadece kurbanlık hayvanları işaretlemiş oldu başka bir şey yapmadı)
(Buhârî, Hac: 110; İbn Mâce, Menasik: 96)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamları bu hadisle amel ederler ve şöyle derler: “Haccetmek isteyen kimseye kurbanlığına gerdanlığı taktığında ihrama girinceye kadar elbise koku vs. hiçbir şey haram olmaz. Bir kısım ilim adamları ise şöyle demektedirler: “Hac yapacak kişi kurbanına gerdanlık taktığı andan itibaren ihramlı kimseye vâcib olan tüm şeyler ona da vâcib olur.”

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in kurbanlara takacağı tüm gerdanlıkları ben örerdim. Koyunlara varıncaya kadar oda bu gerdanlıkları takar fakat ihrama o anda girmezdi.”
(Buhârî, Hac: 111; İbn Mâce, Menasik: 95)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve diğerlerinden bir kısım ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve koyunlara da gerdanlık takılabilir görüşündedirler.

Naciye el Huzaî (r.anha)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) kendisiyle Ka’be’ye bir kurbanlık göndermişti de O da: Ey Allah’ın Rasûlü bu kurbanlık telef olacak hale gelirse ne yapmalıyım? Dedi. Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle buyurdular: Onu kes boğazındaki takılı olan gerdanlığı kanına batır sonra insanlara bırak geç insanlar onu yerler.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 18; İbn Mâce, Menasik: 101)
Bu konuda Zûeyb ve Ebû Kabîsa el Huzaî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Naciye hadisi hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve nafile kurban hakkında derler ki: Telef olacak kurbanlığın etinden ne sahibi nede arkadaşları yemesin insanlar arasına bırakılır geçilir onlar ondan yerler ve o kimse kurban kesmiş sayılır. Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüşte olup şöyle derler: “Eğer o hayvanın etinden sahibi yerse yediği kadarının bedelini öder.” Bazı ilim adamları da şöyle derler: “Bu nafile kurbanın etinden ne kadar yerse yediği kadarını tazmin eder.”

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.), şeytanı taşlayınca kurbanını kesti sonra tıraş olmak için berbere başının sağ yanını uzattı kesilen saçı Ebû Talha’ya verdi sonra sol yanını uzatıp tıraş oldu ve kesilen saçını Müslümanlar arasında dağıt” buyurdu.
(Buhârî, Hac: 128; Müslim, Hac: 56)
İbn ebî Ömer, Sûfyân ve Hişâm’dan da benzeri bir hadis rivâyet edilmiştir. Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), saçını kestirdi, sahabeden bir kısmı da saçlarını kestirdiler, diğer bir kısmı ise saçlarını kısalttılar. İbn Ömer diyor ki: Rasûlullah (s.a.v.) bir veya iki kere “Allah saçlarını kestirenlere rahmet etsin” dedi sonra “Kısaltanlara da” buyurdu.
(Buhârî, Hac: 128; Müslim, Hac: 55)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs, İbn Ümmül Husayn, Mearib, Ebû Saîd, Ebû Meryem, Hubşî b. Cünade ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yapar ve başın tıraş edilmesini tercih etmişlerdir. Fakat kısaltma yapana da bunun caiz ve yeterli olduğunu söylemişlerdir. Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler.

Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivâyete göre, bir adam, Rasûlullah (s.a.v.)’e kurban kesmeden tıraş oluverdim diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); Kurbanını kes zararı yok” buyurdular. Bir diğer kimse: Şeytanı taşlamadan önce kurban kestim, diye sordu. “Şeytanı taşla zararı yok” buyurdular.
(Ebû Dâvûd, Hac: 87; İbn Mâce, Menasik: 74)
Tirmîzî: Bu konuda Ali, Câbir, İbn Abbâs, İbn Ömer, Üsâme b. Şerik’den de hadis rivâyet edilmiştir. Abdullah b. Amr hadisi hasen sahihtir. İlim adamlarının çoğunluğu uygulamalarını bu hadisle yaparlar, Ahmed ve İshâk bunlardandır. Bir kısım ilim adamları ise: “Bir kimse Hac ibadetlerinde birini diğerinden önce yaparsa kurban kesmesi gerekir” derler.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ben Rasûlullah (s.a.v.)’i ihrama girmeden önce ve ihramı çıkarıp Ka’be’yi tavaf etmeden önce misk kokusuyla kokulandırırdım.”
(Buhârî, Hac: 18; Müslim, Hac: 7)
Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve daha sonraki dönem ilim adamlarının görüşü ve uygulamaları bu hadise göredir ve şöyle derler: “İhramlı kimse bayramın birinci günü şeytanı taşlar kurbanını keser saçını tıraş eder veya kısaltırsa hanımına yaklaşmak dışında her şey helal olmuş olur.” Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler. Ömer b. Hattâb’ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Bu vazifeleri yapan kimseye kadın ve güzel koku dışında her şey helaldir.” Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve daha sonraki dönemlerin alimlerinden bir kısmının görüşü bu şekildedir. Küfeliler de aynı görüştedirler.

Fadl b. Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Müzdelife’den, Minâ’ya, kadar beni binitinin arkasına almıştı, bayramın ilk günü şeytan taşlayınca kadar telbiye getirmeye devam etti.”
(Müslim, Hac: 67; Nesâî, Menasik: 229)
Tirmîzî: Fadl hadisi hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve daha sonraki dönemlerden ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. Hacılar şeytan taşlayıncaya kadar telbiyeye devam ederler. Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedir.

İbn Abbâs (r.a.), merfu olarak rivâyet ettiği hadisinde şöyle diyor: “Rasûlullah (s.a.v.), umrede Hacer-ül Esvedi istilam ettiği ana kadar telbiyeye devam ederdi.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 28)
Tirmîzî: Bu konuda Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir. İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. Çoğu ilim adamları bu hadisle amel ederek, umre yapan kimsenin Hacer-ül Esvedi istilam edinceye kadar telbiyeye devam etmesi kanaatindedirler. Kimi ilim adamları ise umre yapan kimse ihrama girdiği andan itibaren telbiyeye başlar Mekke evleri görününceye kadar yol boyunca devam eder derler. Uygulama bu hadisle olup Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk’ta aynı görüştedirler.

İbn Abbâs ve Âişe (r.anhüma)’dan rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) ziyaret tavafını geceye geciktirirdi.”
(İbn Mâce, Menasik: 77)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamları ziyaret tavafının geceye ertelenmesine izin vermişlerdir. Bir kısmı ise bayramın birinci günü yapılması kanaatindedir. Kimi ilim adamları da tüm kurban bayramı günlerinde de yapılabilir diyerek genişlik göstermişlerdir.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Bekir, Ömer ve Osman, Batha vadisine inerlerdi.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 44; Buhârî, Hac: 147)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe, Ebû Rafi’ ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir. İbn Ömer hadisi sahih hasen garibtir. Bu hadisi sadece Abdurrezzak’ın, Ubeydullah b. Ömer’den rivâyetiyle bilmekteyiz. Bazı ilim adamları Batha’ya inmenin vâcib değil müstehab olduğu görüşündedirler. İsteyen iner derler. Şâfii şöyle der: Bathaya inmek hac ibadetinden bir parça değildir. Rasûlullah (s.a.v.)’in konakladığı bir yerdir.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Hasbeye inmek ibadet değildir. Rasûlullah (s.a.v.)’in konakladığı bir yerdir.”
* Hasbe, Batha, Ebtah, Mahsab bu vadinin değişik isimleridir.
(Buhârî, Hac, 147; Müslim, Hac: 58)
Tirmîzî: Tahsîb; Ebtah’a inmek demektir. Bu hadis hasen sahihtir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Ebtah’ta konakladı çünkü bu yol Medîne’ye çıkışın daha kolay olmasındandır.”
(Buhârî, Hac: 147)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İbn ebî Ömer, Sûfyân ve Hişâm b. Urve’den bu hadisin benzerini rivâyet etmiştir.

Sâib b. Yezîd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Babam, Veda haccında Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber bana hac yaptırdı ve ben o anda yedi yaşındaydım.”
(İbn Mâce, Menasik: 11; Ebû Dâvûd, Menasik: 7)
Tirmîzî: Muhammed b. Münkedir’den bu hadis mürsel olarak rivâyet edilmiştir. İlim adamları, küçükyaşta hacceden çocuğa büyüyünce haccetmesi gerektiği görüşünde ittifak etmişlerdir. İslamın emri olan hac yerine getirilmiş olmaz.

Fadl b. Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Has’am kabilesinden bir kadın; “Ey Allah’ın Rasûlü! Babama hac farz oldu kendisi çok ihtiyar olup binit üzerine binip yolculuk yapamaz” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); “Onun yerine sen hac yapıver” buyurdular.
(Buhârî Cezaus Sayd: 34; İbn Mâce, Menasik: 10)
Tirmîzî: Bu konuda Peygamber (s.a.v.)’den sahih pek çok hadis rivâyet edilmiştir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönem ilim adamları bu hadisle amel ederler. Sevrî İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed, İshâk aynı görüşte olup ölen kimse adına hac yapılabileceği kanaatindedirler.
Mâlik ise şöyle der: “Kendi yerine hac yapılmasını vasiyet ederse ölen kimse yerine bir başkası hac yapabilir.”
Bazı ilim adamları ise: “Yaşlı haccedemeyecek durumda olan bir kimse adına da hac yapılabilir” demektedirler ki İbn’ül Mübarek ve Şâfii bu görüştedir.

Abdullah b. Büreyde (r.a.)’ın babasından rivâyete göre: “Bir kadın Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek, annem hac yapmadan öldü onun yerine haccedebilir miyim? Diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.)’de “evet onun yerine hac yap” buyurdular.
(Buhârî, Cezaüs Sayd: 33; İbn Mâce, Menasik: 9)
Tirmizi: Bu hadis sahihtir.

Ebû Rezîn el Ukaylî’den rivâyete göre, kendisi Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek “Ey Allah’ın Rasûlü! Babam çok yaşlıdır, hac ve umre yolculuğuna gücü yetmez” dedi. Rasûlullah (s.a.v.)’de: “Babanın yerine hac ve umre yapıver” buyurdular.
(İbn Mâce, Menasik: 10; Buhârî, Cezaüs Sayd: 34)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu hadiste umrenin zikredilmesi bir başkası adına umre yapılabileceğini göstermek içindir.

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.)’e umre yapmak vâcib midir? Diye soruldu da Rasûlullah (s.a.v.)’de: “Hayır, fakat umre yapmak değerli ve faziletli bir ibadettir” buyurdular. (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamları umre vâcib değildir derler. Hac ve umreye iki hac denirdi. Kurban bayramında yapılana “Haccul Ekber” (Büyük Hac) Umreye de “Haccul Asğar” (Küçük Hac)
Şâfii diyor ki: Umre yapmak Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetlerindendir. Umrenin terk edilebileceğine dair ruhsat veren hiçbir delil bilmiyoruz. Nafile ibadet olduğuna dair sağlam bir rivâyet yoktur. Peygamber (s.a.v.)’den nafile ibadet olduğuna dair yapılan rivâyet ise zayıf olup bu tür rivâyetler delil olarak ortaya konulamaz. İbn Abbâs’ın umre yapmayı vâcib gördüğü rivâyeti de bize ulaşmış durumdadır.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Umre kıyamete kadar hac aylarına girmiştir.”
(Müslim, Hac: 31; Ebû Dâvûd, Menasik: 23)
Tirmîzî: Bu konuda Suraka b. Cu’şum, Câbir b. Abdullah’tan da hadis rivâyet edilmiştir. İbn Abbâs hadisi hasendir. Bu hadisin manası: “Hac aylarında umre yapmakta sakınca yoktur” demektir. Şâfii, Ahmed ve İshâk hadisi bu şekilde tefsir etmektedirler. Hadisinin anlamı şöyledir: Cahiliye dönemi insanları hac aylarında umre yapmazlardı. İslam gelince Peygamber (s.a.v.) buna ruhsat verdi ve “Umre kıyamete kadar hac aylarına girdi” buyurdu. Yani hac aylarında umre yapmakta bir sakınca yoktur. Hac ayları Şevval, Zilkâde ve Zilhicce’den on gündür. Hac yapacak kimsenin hac aylarında ihrama girmesi gerekir. Haram aylar: Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem’dir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden pek çok ilim adamları böyle demektedirler.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Umre ikinci bir umreye kadar yapılan günahlara keffarettir. Kabul edilmiş haccın karşılığı ise ancak Cennettir.”
(Buhârî, Umre: 1; Müslim, Hac: 79)

Abdurrahman b. ebî Bekir (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Abdurrahman b. ebî Bekir’e emrederek Âişe (r.anha)’yı Ten’ım’de ihrama girdirip umre yaptırmasını emretti.”
(Buhârî, Umre: 6; Müslim, Hac: 17) (Bu tür umre yapmak adet hali gören kadınlar için geçerlidir herkesin fazladan umre yapması için bir model değildir. )

Berâ b. Âzıb (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Zilkade ayında umre yapmıştı.”
(Buhârî, Umre: 3; İbn Mâce, Menasik: 46)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.

İkrime (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Haccac b. Amr, Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini bize aktarmıştır: “Kimin bir organı kırılır, sakatlanır ve hastalanır da o yıl hac yapamaz ise bir sonraki yıl hac yapması gerekir.” İkrime dedi ki: Ben bu hadisi İbn Abbâs ve Ebû Hüreyre’ye sordum râvîlerden Haccac es Savvaf doğru söylemiştir. Dediler.
(Ebû Dâvûd, Menasik: 43; İbn Mâce, Menasik: 85)
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Zübeyr’in kızı Dubaa, Peygamber (s.a.v.)’e gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben haccetmek istiyorum niyetimle şart koşabilir miyim? Rasûlullah (s.a.v.) de; “Evet” dedi. Dubaa: “Nasıl söylemeliyim” deyince; “Lebbeyk Allah’ım lebbeyk bulunduğum yerden başlayarak beni alıkoyacağın yer ve zamana kadar” de buyurdular.
(Müslim, Hac: 15; Nesâî, Menasik: 60)
Tirmîzî: Bu konuda Câbir, Esma binti ebî Bekir ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir. İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir.ilim adamlarından bir kısmı uygulamalarını bu hadisle yaparlar. Şartlı olarak hac yapılabileceği görüşündedirler ve şöyle derler: Şart koşar ve bir hastalık veya engel ortaya çıkarsa o anda ihramdan çıkabilir. Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler. Bazı ilim adamları ise şartlı hac yapılamaz demekte ve “Şart koşsa da ihramından çıkamaz” diyerek bu kimsenin de normal hac yapan kimse gibi kabul etmişlerdir.

Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyete göre, Sâlim; Hacca giderken şart koşmayı hoş karşılamaz ve derdi ki: “Peygamber (s.a.v.)’in sünneti size yeterli değil midir? (Yani o yapmış mıdır diyerek böyle bir hadisten haberi olmadığını ortaya koymuş oldu)
(Nesâî, Menasik: 59; Müslim, Hac: 15)

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Huyey’in kızı Safiyye’nin, Minâ günlerinde hayız gördüğü Rasûlullah (s.a.v.)’a aktarıldı da bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Bizi Mekke’de bekletecek mi? dedi. “O, ziyaret tavafını yapmıştı” dediler. Rasûlullah (s.a.v.)’de: “O halde mesele yok” buyurdular.
(Müslim, Hac: 67; Ebû Dâvûd, Menasik: 80)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Ömer ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir. Âişe hadisi hasen sahihtir. İlim adamları, uygulamalarını bu hadise göredir ve; Kadın ziyaret tavafını yaptıktan sonra hayız görürse Mekke’den ayrılabilir ona bir şey lazım gelmez. Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Kim hac yaparsa hac’taki son görevi Ka’be’yi tavaf etmek olsun ancak o günler de hayızlı olan kadınlar bunun dışındadır. Rasûlullah (s.a.v.) onların veda tavafını yapmadan Mekke’den ayrılmalarına izin vermiştir.”
(Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadise göre yapmışlardır.

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), bir ihram ve bir niyet ile Haccı Kıran yaptı hac ve umresi için tek bir tavaf yaptı.”
(Nesâî, Menasik: 144; Ebû Dâvûd, Menasik: 53)
Bu konuda İbn Ömer ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Câbir hadisi hasen sahihtir. Sahabe ve tabiinden bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve derler ki: Haccı Kıran yapan kimse umresi ve haccı için tek tavaf yapar. Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedir. Sahabe ve tabiin döneminden bazı ilim adamları ise: “İki tavaf ve iki sa'y yapar” derler. Sûfyân es Sevrî ve Küfelilerin görüşü böyledir.

Alâ b. Hadramî (r.a.)’den merfu olarak rivâyet edildiğine göre: (Mekke fethedilmeden önce) “Medîne’ye hicret edip de hac yapan kimseler hac ibadetlerini bitirdikten sonra Mekke’de üç gün kalabilirler.”
(Müslim, Hac: 81)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Aynı sened ile başka şekilde de merfu olarak rivâyet edilmiştir.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bir savaştan veya hacdan veya bir umreden dönüşünde bir dağ eteğine veya bir bayıra çıktığında üç defa tekbir alır ve şöyle dua ederdi: “Allah’tan başka gerçek ilah yok tek olarak O var, O’nun ortağı yok, mülk ve saltanat onundur. Her türlü eksiksiz övgüler ona mahsustur ve onun her şeye gücü yeter. Allah’a döneriz daima tevbe eder, kulluğumuzu daima ona yaparız. Seyahat edenler, secde edenler! Rabbimize hamd edenleriz. Allah verdiği sözde doğru ve gerçekleştirendir. Kuluna yardım eden ve tek başına tüm küfür ordularını yok edendir.”
(Buhârî, Cihad: 132; Müslim, Hac: 76)
Bu konuda Berâ, Enes ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) ile beraber bir yolculukta idik ihramlı iken deveden düşüp boynu kırılarak ölen bir adam gördü ve şöyle buyurdu: “Onusu ve sidr ile yıkayın iki parça olan ihramıyla kefenleyin başını da örtmeyin çünkü o kıyamet günü ihramlı olarak ve telbiye getirerek diriltilecektir.”
(Buhârî, Cezaus Sayd: 31; Müslim, Hac: 14)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar. Sûfyân es Sevrî, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır. Bazı ilim adamları ise: İhramlı kimse ölünce ihramın geçerliliği kalmaz ihramlı olmayan kimseye yapılan işlemler yapılır, derler.

Nübeyh b. Vehb (r.a.)’den rivâyete göre, Ömer b. Ubeydullah b. Ma'mer ihramlıyken gözlerinden rahatsızlandı ve Ebân b. Osman’a sordu o da: Acı olan göz tedavisinde kullanılan sabır çekinmesini (sürme çeker gibi) tavsiye etmiş ve Osman b. Affân’ın bu durumu Rasûlullah (s.a.v.)’den bize aktardığını bildirmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) gözünden rahatsız olana “sabır çekmesini” emretmişti.
(Müslim, Hac: 12)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve ihramlının içersinde güzel koku bulunmayan herhangi bir ilaçla tedavi görmesinde bir sakınca görmezler.

Ka'b b. Ucre (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) Hudeybiye’de Mekke’ye girmeden önce ihramlıyken tencere altında ateş yakarken ve bitler yüzüne dökülürken ona uğradı ve “Başındaki haşereler sana zarar vermiyor mu? Ka'b: “Evet” dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.); “Tıraş ol, altı fakire bir farak sadaka ver. -Farak üç ölçek hububat alan bir ölçü birimidir.- “Veya üç gün oruç tut veya bir kurban kes.” İbn ebî Nüceyh: “Bir koyun kes” diye rivâyet etmiştir.
(Müslim, Hac: 10; İbn Mâce, Menasik: 86)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Sahabe ve tabiin döneminden bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. İhramlı tıraş olur veya ihramlı iken giyilmemesi gereken bir elbise giyerse veya güzel koku sürünürse; Peygamber (s.a.v.)’den rivâyet edildiği şekilde keffâret gerekir.

Âsım b. Adiyy (r.a.)’in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), çobanların Minâ’da gecelemeyi bırakıp bayramın birinci günü şeytanı taşlamalarını sonraki taşlamaları da bir araya getirerek değişik bir günde yapmalarına izin vermiştir.” Mâlik diyor ki: Abdullah b. ebî Bekir’in şöyle söylediğini sanıyorum: “İlk günde taşlarlar nefr gününde ise diğerlerini taşlarlar.”
(Ebû Dâvûd, Menasik: 77; Nesâî, Menasik: 225)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İbn Uyeyne’nin Abdullah b. ebî Bekir’den rivâyetinden daha sahihtir.

Ubeyd b. Umeyr (r.a.)’ın babasından rivâyete göre: İbn Ömer; Ka’be’nin, Hacer-ül Esved ve Rükn-ü Yemanî denilen köşelerine gelince oralara el sürebilmek için aşırı bir gayret ederdi. Bunun üzerine Ey Ebû Abdurrahman dedim; Peygamber (s.a.v.)’in ashabından iki rükne karşı el sürebilmek için aşırı gayret ediyorsun nedendir acaba? İbn Ömer dediki: Öyle yapıyorsam şunu iyi bil ki; Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim; “Onlara el sürmek günahlara keffarettir” buyurdu. Yine ondan işittim: “Kim, Ka’be’yi yedi defa tavaf edip bunu güzelce yaparsa bir köleyi hürriyetine kavuşturmuş gibi sevap kazanır.” Yine ondan işittim: “Her kim Ka’be’yi tavaf esnasında attığı her bir adım sebebiyle Allah, bir günahını siler ve bir sevap yazar” buyurdu.
(Nesâî, Menasik: 149)
Tirmîzî: Hammad b. Zeyd, Atâ b. Sâib’den, İbn Ubeyd b. Umeyr’den, İbn Ömer’den benzeri şekilde de rivâyet etmiştir. Fakat bu rivâyetinde “babasından” dememiştir. Bu hadis hasendir.

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ka’be etrafında tavaf etmek namaz kılmak gibidir ancak tavafta konuşabilirsiniz. Her kim tavaf esnasında konuşacaksa hayırlı şeyler konuşsun.”
(Nesâî, Menasik: 135; Buhârî, Hac: 65)
Tirmîzî: Bu hadis İbn Tavus ve başkaları tarafından, Tavus’tan ve İbn Abbâs’tan mevkuf olarak rivâyet edilmiş olup sadece Atâ b. Sâib’in rivâyetiyle merfu olarak bilmekteyiz. İlim adamlarının çoğunluğu uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve: “Zaruret olmadıkça tavaf anında konuşulmamasını Allah’ı zikretmek ve ilim öğrenmek gibi konuların konuşulmasını müstehab görmektedirler.”

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) Hacer-ül Esved hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah kıyamet günü Hacer-ül Esved’i mahşer yerine getirecektir, ve onun iki gözü olacak onlarla görecek bir dili olacak onunla konuşacak ve kendisine istilam edenlere şâhidlik yapacaktır.”
(Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir.

Abdulaziz b. Rüfey (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Enes b. Mâlik’e Rasûlullah (s.a.v.)’den duyup gördüğün bazı şeylerden bana bahset dedim. “Zilhiccenin sekizinci günü öğle namazını nerede kıldı? Dedi ki: “Minâ’da. Minâ’dan dağılma günü ikindi namazını nerede kıldı? Dedim. “Ebtah” ta dedi ve sonra şöyle devam etti: “Hac görevlerini yaptıracak olan yetkilinin yaptığı gibi yap.”
(Buhârî, Hac: 58; Müslim, Hac: 12)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Sevrî’den İshâk b. Yusuf el Ezrak’ın rivâyeti olarak ta garibtir.



Paylaşın:


Paylaşım tarihi:





ANA SAYFA İSLAM Hadis-i Şerifler