Ali (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kalem üç kişiden
kaldırılmıştır; uyanıncaya kadar uyuyan kimseden, akıl baliğ oluncaya kadar çocuktan, aklî
dengesi yerine gelinceye kadar deli ve benzeri kişilerden.” (İbn Mâce, Talak: 15)
Tirmizî: Bu konuda Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir. Ali hadisi bu şekliyle hasen garibtir. yine bu hadis değişik şekillerde de Ali’den rivâyet edilmiştir. Bu rivâyetlerin bazısında “Delikanlı oluncaya kadar çocuktan cümlesi yerine; “Akıl baliğ oluncaya kadar çocuktan”
cümlesi yer almıştır. Hasan el Basrî’nin, Ali’den hadis dinlediğini bilmiyoruz. Bu hadis; Atâ b. Sâib’den, Ebû Zabyan’dan
ve Ali’den benzeri şekilde rivâyet edilmiştir.
A’meş: Ebû Zabyan’dan, İbn Abbâs’tan, Ali’den merfu olmaksızın mevkuf
olarak bu hadisi rivâyet etmiştir. ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir.
Tirmizî: Hasan-ı Basrî, Ali (r.a.)’in hilafeti zamanında yaşamış olup ondan hadis dinlediğini bilmiyoruz. Ebû Zabyan’ın adı Husayn b. Cündüp’tür.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslümanlardan gücünüz
yettiğince cezaları kaldırmaya çalışın bir çıkış yolu bulursanız önünü açıverin, cezadan kurtarın. Hüküm
makamında olan otoritenin affetmekte yanılması ceza da yanılmasından çok daha hayırlıdır.” (Tirmizî rivâyet
etmiştir.)
Hennâd, Vekî’ yoluyla Yezîd b. Ziyâd’tan bu hadisi bize Muhammed b. Rabia’nın rivâyeti gibi
mevkuf olarak rivâyet etti.
Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Âişe’nin hadisini merfu olarak sadece Muhammed b. Rebia’nın, Yezîd b. Ziyâd ed
Dımışkî’den, Urve ve Âişe rivâyetiyle bilmekteyiz. Vekî’ aynı hadisi, Yezîd b. Ziyâd’tan benzeri şekilde merfu
olmaksızın rivâyet etmiştir. Vekî’in rivâyeti daha sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından pek çok kişi aynı
şekilde rivâyet etmişlerdir. Yezîd b. Ziyâd ed Dımışkî hadis konusunda zayıf bir kimsedir. Yezîd b. Ziyâd ed
Dımışkî hadis konusunda zayıf bir kimsedir. Yezî b. ebî Ziyâd el Kûfi ise ondan daha sağlam ve yaşlı birisidir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her kim
bir mü’minin dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse Allah’ta onun ahiretteki sıkıntılarından bir
sıkıntısını giderecektir. Her kim de Müslümanın bir ayıp ve kusurunu örterse Allah’ta dünyada ve
ahirette o kulunun ayıbını örter kul kardeşinin yardımında oldukça Allah’ta o kimsenin daima
yardımında olur.” (Ebû Dâvûd, Edeb: 60; İbn Mâce, Mukaddime: 17)
Tirmizî: Bu konuda Ukbe b. Âmir ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir. Ebû Hüreyre’nin hadisini böylece pek çok râvî, A’meş’den, Ebû Salih’den, Ebû Hüreyre’den, Ebû Avâne’nin rivâyeti gibi rivâyet ettiler. Esbat b. Muhammed, A’meş’den, Ebû Salih’den ve Ebû Hüreyre’den benzeri şekilde aynı hadisi rivâyet etmiştir. bu rivâyet birinci rivâyetten daha sahihtir. Ubeyd b. Esbat b. Muhammed bu hadisi bize aktardı ve dedi ki:
Babam bu hadisi bana A’meş’den aktarmıştır.
Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslüman,
Müslüman’ın din kardeşidir. Ona haksızlık edip zulmetmez. Müslüman, Müslüman’ı tehlikelerde
de terk etmez. Her kim Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını giderirse; Allah’ta onun bir sıkıntısını
giderir. Her kim de bir Müslüman’ın bir sıkıntısını kaldırırsa Allah’ta onun kıyamette bir
sıkıntısını kurtarır. Her kim dünyada, bir Müslüman’ın ayıp ve hatasını örterse Allah’ta onun bir
hata ve kusurunu kıyamette örter, görmezden gelir.” (Buhârî, Mezâlim: 3; Ebû Dâvûd, Edeb: 38)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre Mahzum kabilesinden hırsızlık yapan bir kadının
durumu Kureyş kabilesini ilgilendirdi ve şöyle dediler: Rasûlullah (s.a.v.) ile o kadın hakkında kim
konuşabilir? Sonra Rasûlullah (s.a.v.)’in sevdiği Üsâme b. Zeyd’den başka bu konuda kimse cesaret
edemez kararına vardılar. Bunun üzerine Üsâme, Rasûlullah (s.a.v.) ile konuştu. Bunun üzerine
Rasûlullah (s.a.v.): “Allah’ın koyduğu bir cezada sen şefaat mı ediyorsun?” buyurdu ve kalkıp bir
hutbe verdi ve şöyle buyurdu: Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi şuydu: “Onlardan meşhur
bir kimse hırsızlık yaparsa onu cezalandırmaz bırakırlar fakir ve kimsesiz bir kimse hırsızlık
yaptığında ise ona ceza uygularlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık
yapmış olsaydı mutlaka onun da elini keserdim.” (Müslim, Hudûd: 2; Nesâî, Kat-us Sârık: 6)
Tirmizî: Bu konuda Mes’ûd b. Acma - Mes’ûd b. A’cem de denilir – İbn Ömer ve Câbir’den de hadis
rivâyet edilmiştir. Âişe hadisi hasen sahihtir.
Ubâde b. Sâmit (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında
oturuyorduk... Derken Rasûlullah (s.a.v.): “Allah’ın hüküm ve otoritesinde hiçbir şeyi ortak koşmamaya
hırsızlık yapmamaya zina etmemek üzere bana biat edeceksiniz yani siyasi otoritemi kabul edeceksiniz
dedi ve: “...Allah’tan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacaklarını, hırsızlık yapmayacaklarını zina
etmeyeceklerini ...” ayetini okudu. (60 Mümtehine: 12) ve şöyle devam etti. Sizden kim verdiği bu sözü
tutarsa onun mükafatını Allah verecektir. Kim de bu suçlardan birini işlerde cezasını bu dünyada çekerse o
ceza kendisi için keffarettir. Her kim de bir suç işler de Allah bu dünyada onun suçunu örterse onun suçunu
örterse onun işi de Allah’a kalmıştır. Allah dilerse ona affeder dilerse ona azâb eder.” (Buhârî, Hudûd: 9;
Müslim, Hudûd: 10)
Tirmizî: Bu konuda Ali, Cerir b. Abdullah ve Huzeyme b. Sabit’den de hadis rivâyet edilmiştir. Ubâde b. Sâmit hadisi hasen sahihtir. Şâfii diyor ki: Cezanın uygulandığı kişi için keffâret olacağına dair bu konuda bundan güzel bir hadis işitmedim! Yine Şâfii diyor ki: Bir günah işleyen ve günahı Allah tarafından örtülen kişinin kendi günahını gizlemesi ve Rabbiyle baş başa kalıp tevbe etmesi bana göre
daha hoştur. Ebû Bekir ve Ömer’in de bir adama günahını örtmesi için emir verdikleri de rivâyet edilmektedir.
Ebû Musa (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bize karşı silah
çeken bizden değildir” (Buhârî, Fiten: 7; İbn Mâce, Hudûd: 19)
Tirmizî: Bu konuda İbn Ömer, İbn’üz Zübeyr, Ebû Hüreyre ve Seleme b. Ekvâ’dan hadis rivâyet
edilmiştir. Ebû Musa hadisi hasen sahihtir.