Ümmü Atıyye (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in kızlarından
biri vefat etmişti. Bunun üzerine: “Rasûlullah (s.a.v.); O’nu, tek olarak, üç veya beş gerek duyarsanız
daha fazla yıkayın su ve sidr ile yıkayın sonuncusunda ise kafur veya kafurdan bir parça koyarak
yıkayın işiniz bitince bana bildirin buyurdu. Bizde işimiz bitince bildirdik. Bize kendi giydiği hıkv
denilen elbisesini verdi ve bunu ona iç gömleği yapın buyurdular.” (Buhârî, Cenaiz: 8; Müslim, Cenaiz:
12)
Not: Hüşeym diyor ki: Bu hadisin başka rivâyetlerinde -belki Hişâm’da onlardan olabilir- Ümmü Atıyye
şöyle demiştir: Onun saçını üç örgü halinde yapmıştık. Yine Hüşeym diyor ki: Zannedersem saçının
örgüsünü arka tarafına getirdik dedi ve sözünü şöyle sürdürdü: Rivâyet edenler arasından Hâlid, Hafsa’dan,
Muhammed’den Ümmü Atıyye’den naklederek şöyle dediler. Rasûlullah (s.a.v.) bize şöyle buyurdu:
“Cenazeyi yıkamaya sağ tarafından ve abdest organlarından başlayın.”
İbrahim Nehaî’den: Rivâyete göre, şöyle demektedir. Cenaze yıkamak aynen cünüplükten
temizlenmek için yapılan yıkama gibidir.
Mâlik b. Enes der ki: Bizce cenaze yıkama işinde belli bir sınırlama ve belli bir yoktur. Cenaze
tertemiz yıkanır.
Şâfii der ki: Mâlik kirden arındırılır ve temizlenir demekle kısa ve özlü konuşmuştur. Düz su veya sabun
karıştırılmış su ile yıkarsa bu gusül yerine geçer. Fakat benim hoşuma giden üç ve üçten fazla yıkanmasıdır.
Rasûlullah (s.a.v.)’in “O’nu üç, beş kere yıkayın” emrinden dolayı üçten eksik yıkanmamalıdır. Üçten az yıkamakla
da kirden temizlenirse buda yeterlidir. Bizce Rasûlullah (s.a.v.)’in “Üç, beş kere yıkayın” sözü sınır koymadığı için
sadece temizleyin anlamındadır. Fıkıhçılar da aynı kanaatte olup, hadisin manalarını daha iyi bilirler. Ahmed ve İshâk
ta şöyle demektedirler: Yıkamalar su ve sidr ile olur sonuncusunda ise kafurdan bir parça atılarak yıkama bitirilmiş
olur.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Beyaz
elbise giyiniz çünkü en hayırlı elbiseleriniz beyaz renkli olanlardır. Ölülerinizi de beyaz kefenle
kefenleyiniz.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 29; İbn Mâce, Cenaiz: 12)
Ebû Katâde (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Ölen bir kimse adına yetkili olan kimse onun kefenini güzelinden yapsın.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Hz. Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), üç parça beyaz
yemen kumaşı ile kefenlendi gömlek ve sarık yoktu.” (Müslim, Cenaiz: 13; İbn Mâce, Cenaiz: 11 )
Tirmîzî: Âişe (r.anha)’ya: “İki parça kumaş birde çizgili kumaşla kefenlendiği söyleniliyor”
denilince, Âişe şöyle dedi: "Çizgili bir kumaş getirildi fakat onunla kefenlenmeyip o kumaşı geri verdiler."
Tirmizi: Rasûlullah (s.a.v.)’in kefeni hakkında değişik rivâyetler gelmiş olup
bu konuda en sahih olan rivâyet Âişe’nin rivâyetidir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı ve sonraki dönem ilim
adamlarının pek çoğu uygulamalarını bu hadise göre yaparlar.
Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Hamza b.
Abdulmuttâlib’i çizgili tek bir kumaşla kefenlemişti.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Abdullah b. Cafer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Cafer’in ölüm haberi gelince
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cafer’in ailesi için yemek hazırlayın çünkü onları cenaze meşgul
etti.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 25; İbn Mâce, Cenaiz: 59)
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.): “Ölen kimse kendisine ağlandığı
takdirde azâb görür.” Bu rivâyeti duyunca Âişe dedi ki: Allah İbn Ömer’e acısın affetsin gerçekten yalan
söylemedi ama herhalde yanıldı çünkü Rasûlullah (s.a.v.) ölen bir Yahudi için şöyle demişti: “Ölen kimse
azâb görüyor arkasındakiler de ona ağlıyorlar.” (Buhârî, Cenaiz: 43; Müslim, Cenaiz: 10)
İbn Ömer’in “Dirilerin ağlaması yüzünden ölü azâb görür” sözü Âişe’ye hatırlatıldı.
O’da şöyle dedi: Abdurrahman’ın babasını Allah affetsin yalan söylemedi fakat unuttu veya hatalı
konuştu. Çünkü; “Rasûlullah (s.a.v.), Yahudi bir kadının kabri yanından geçti ve: Onlar ölü için
ağlıyorlar o ise kabrinde azâb görüyor” buyurdular. (Buhârî, Cenaiz: 33; Müslim, Cenaiz: 10)
Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Bekir
ve Ömer’in, cenazenin önünden yürüdüklerini gördüm.” (İbn Mâce, Cenaiz: 16)
Câbir b. Semure (r.a.)’den rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.), Ebû’d Dahdah’ın
cenazesinin ardından yaya yürüdü dönüşte ise bir at üzerindeydi.” (Müslim, Cenaiz: 28; Ebû Dâvûd,
Cenaiz: 44)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den aktarıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cenazeyi
çabucak kaldırınız; Eğer o iyi bir kimse ise onu hayır ve sevâbına yaklaştırmış olursunuz, eğer şerli bir
kimse ise onu omuzlarınızdan indirip atmış olursunuz.” (Müslim, Cenaiz: 16; Ebû davud: Cenaiz: 45)
bn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ölen
kimselerin iyi yönlerini anıp hatırlayın kötülüklerini ise gündeme getirmeyin.” (İbn Mâce, Cenaiz:
20; Nesâî, Cenaiz: 51)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) vefat edincedefnedilmesi konusunda değişik görüşler ortaya atıldı. Ebû Bekir (r.a.) şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.)’den işitip halen unutmadığım bir söz vardır şöyle buyurmuştur: “Allah peygamberlerin ruhunu
defnedilmek istediği yerde kabzeder öyleyse onu yatağının olduğu yere defnediniz.” (Tirmîzî rivâyet
etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Abdurrahman b. Ebû Bekir el Müleykî’nin hafızasının zayıf olduğu
söylenmiştir. Bu hadis değişik yollarla da rivâyet edilmiştir. ibn Abbâs, Ebû Bekir’den de aynı şekilde bu hadisi
rivâyet etmiştir.
Ebû Sinan (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Oğlum Sinan’ı defnettim. Ebû Talha el
Havlanî kabrin kenarında oturuyordu kabirden çıkmak istediğimde elimden tuttu ve şöyle dedi: “Ey Ebû
Sinan sana bir müjde vereyim mi? Bende evet dedim. Dedi ki: Dahhâk b. Abdurrahman b. Arzeb,
Ebû Musa el Eşarî’den bana rivâyet ettiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kulun
çocuğu vefat ettiğinde Allah; meleklerine kulumun çocuğunun ruhunu kabzettiniz mi? Buyurur.
Melekler evet derler. Sonra Allah şöyle buyurur: Onun gönlünün meyvesini mi kopardınız?
Meleklerde evet derler. Kulum ne dedi? Buyurur. Melekler de: “Hamdetti ve İnna lillahi ve inna
ileyhî raciûn” dedi. Derler. Bunun üzerine Allah’ta şöyle buyurur: “Bu kuluma Cennet’te bir ev yapın
ve adını “Hamd evi” koyun.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) Habeş Kralı olarak Necaşi’ye
cenazesi yok iken arkasından gıyabî cenaze namazını kıldı ve bu namazda dört tekbir
almıştı.” (Buhârî, Cenaiz: 6; İbn Mâce, Cenaiz: 24)
Abdurrahman b. ebî Leylâ (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Zeyd b. Erkâm cenaze
namazında dört tekbir alırdı. Bir seferinde ise beş tekbir almıştı. Kendisine bunu sorduk dedi ki:
“Rasûlullah (s.a.v.) beş tekbir de alırdı.” (Müslim, Cenaiz: 22; Ebû Dâvûd: Cenaiz: 52)
Ebû İbrahim el Eşhelî (r.a.)’in babasından rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) cenaze namazı kıldığı zaman “Allah’ım dirimizi, ölümüzü burada bulunanımızı ve bulunmayanımızı, küçüğümüzü, büyüğümüzü, erkeğimizi ve dişimizi hepsini affet” diye dua ederdi. Yahya diyor ki:
Ebû Seleme b. Abdurrahman, Ebû Hüreyre’den bu hadisin benzerini bize aktardı ve şu ilaveyi yaptı.
“Allah’ım aramızda yaşamasını dilediğin kimseyi İslam üzere yaşat ölmesini istediğin kimseyi de
imanla öldür.” (56; İbn Mâce, Cenaiz: 23; Buhârî, Cenaiz: 65)
Avf b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bir ölüye cenaze
namazı kılarken şöyle söylediğini işittim namazında şöyle diyordu: “Allah’ım affet onu, acı ona,
çamaşırın kirden temizlendiği gibi onu dolu (yağmur, kar) ile günahlarından arındır.” (Müslim,
Cenaiz: 26; İbn Mâce, Cenaiz: 23)
Talha b. Avf (r.a.)’den rivâyete göre; İbn Abbâs ceneze namazını kılarken Fatiha sûresini
okudu kendisine sordum: “Fatiha okumak sünnettendir veya sünnetin tamamındandır” dedi. (Buhârî,
Cenaiz: 65; Nesâî, Cenaiz: 77)
Abdullah b. Yezenî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Mâlik b. Hübeyre bir sefer
cenaze namazı kıldıracağında cemaati az bularak onları üç saf haline getirdi sonra da dedi ki: Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu: Bir kimse üzerinde üç saf cemaat cenaze namazı kılarsa Allah, o kimseye imanla
gittiği takdirde Cenneti ona vâcib kılar. (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 39; İbn Mâce, Cenaiz: 19)
Tirmîzî: Mâlik b. Hubeyre hadisi hasendir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Müslümanlardan
bir kişi ölürde Müslümanlardan yüz kişi o kimse üzerine cenaze namazı kılar ve bağışlanması için dua
ederse Allah onların bu konudaki dualarını kabul eder." Ali b. Hucr diyor ki: “Yüz veya yüzden fazla
kimse.” (Müslim, Cenaiz: 18; Nesâî, Cenaiz: 78)
Muğıre b. Şu’be (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Binek
üzerinde olan cenazenin arkasından, yaya olan cenazenin hangi tarafından isterse oradan
yürüyebilir. Çocuk içinde cenaze namazı kılınır. (Nesâî, Cenaiz: 59; İbn Mâce, Cenaiz: 26)
Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Canlı olarak
doğmayan çocuğa cenaze namazı kılınmaz o çocuk ne mirası alan nede bırakan kimse
olabilir.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadiste hadisçiler kargaşaya düşmüşlerdir. Bazıları Ebû’z Zübeyr ve Câbir’den merfu
olarak rivâyet etmiş. Eş’as b. Sevvar ve pek çok kimsede Ebû’z Zübeyr ve Câbir’den mevkuf olarak rivâyet
etmişlerdir. Yine Muhammed b. İshâk, Atâ b. ebî Rebah ve Câbir’den mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir ki bu
rivâyet daha Sahih gözükmektedir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yapmakta olup canlı
doğmayan çocuğa cenaze namazı kılınmaz derler. Sûfyân es Sevrî ve Şâfii bunlardandır.
Hz. Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Süheyl b. Beyza için
mescid içerisinde cenaze namazı kıldırdı.” (Müslim, Cenaiz: 34; İbn Mâce, Cenaiz: 29)
Ebû Gâlib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Enes b. Mâlik ile beraber bir erkeğe
cenaze namazı kılmıştım. Enes cenazenin başının hizasına durmuştu. Sonra Kureyş’den bir kadının
cenazesini getirdiler ve Ey Ebû Hamza bu cenazenin de namazını kıldırıver dediler oda cenazenin tam
ortasına durdu ve namazı kıldırdı. Bunun üzerine Alâ b. Ziyâd dedi ki: Ben de: “Rasûlullah (s.a.v.)’i
erkek ve kadın cenazelerini aynı şekilde kıldırdığını görmüştüm.” Bunu duyan Enes ise “Evet” dedi.
Cenaze işi bitince Enes dedi ki: “Bunları iyi öğrenin.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 51; Müslim, Cenaiz: 27)
Câbir b. Abdillah (r.a.)’ın haber verdiğine göre Peygamber (s.a.v.), Uhud şehîdlerinden iki
kişiyi bir araya getirir tek bir kefenle sarar ve hangisi Kur’ân’ı daha çok bilir diye sorardı hangisine işaretedilirse onu kabrin ön tarafına geçirirdi ve derdi ki: “Ben kıyamet günü bunların şâhidleri
olacağım. Şehîdlerin kanları içerisinde defnedilmelerini emretti, onlara cenaze namazı da
kıldırmadı onlar yıkanmadılar da.” (Buhârî, Cenaiz: 72; İbn Mâce, Cenaiz: 28)
Tirmîzî: Câbir hadisi hasen sahihtir. Bu hadis Zührî ve Enes’den de rivâyet edilmiştir. Aynı şekilde
Zührî’den, Abdullah b. Sa’lebe b. ebî Suayr’den de rivâyet edilmiştir. Kimileri de sadece Câbir’den naklederek
rivâyet etmişlerdir. Şehîd üzerine cenaze namazı kılınması konusunda ilim adamları değişik görüşler ortaya
koymuşlardır. Bir kısmı şehîd üzerine cenaze namazı kılınmaz demektedirler. Medîneliler ve Ahmed ve Şâfii
bu görüşte olanlardandır. Bazı alimlerde şehîde de cenaze namazı kılınması görüşündedirler ve Rasûlullah
(s.a.v.)’in şehîd olan Hamza’ya kıldığı cenaze namazını delil olarak gösterirler. Sevrî, Küfeliler ve İshâk bu
kanaattedirler.
Sa’bi (r.a.)’den bildirildiğine göre, şöyle rivâyet edilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’i gören bir
kişi bana bildirdi ki: “Rasûlullah (s.a.v.) tek başına bir kabir gördü ashabını arkasına saf yaparak o
kabrin üzerine cenaze namazı kıldı. Şa’bi’ye soruldu bunu sana kim bildirdi diye oda “İbn Abbâs”
dedi.” (Buhârî, Cenaiz: 66; Müslim, Cenaiz: 23)
Saîd b. Müseyyeb (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Peygamber (s.a.v.) Medîne’de yok iken
Sa’dın annesi ölmüştü Peygamber (s.a.v.) Medîne’ye gelince ona cenaze namazı kıldırdı. Aradan bir ay
zaman geçmişti. (Buhârî, Cenaiz: 66; Müslim, Cenaiz: 23)
Imrân b. Husayn (r.a.)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bize:
“Kardeşiniz Necâşî vefat etti kalkın ona cenaze namazı kılın” buyurdular. “Bizde kalktık cenaze
namazındaki gibi saf olduk cenazeye namaz kılındığı gibi ona namaz kıldık.” (Nesâî, Cenaiz: 57; İbn
Mâce, Cenaiz: 33)
Tirmîzî: Bu hadis bu şekliyle hasen sahih garibtir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Her
kim bir cenazenin namazını kılarsa ona bir kîrât sevap vardır. Ve her kim cenazeyi takip eder ve
defnedilinceye kadar bulunursa iki kîrât sevap vardır ki o iki kîrâttan her biri veya en küçüğü Uhud dağı
kadardır. Bu konuyu İbn Ömer’e anlattım. O’da Âişe’ye adam göndererek bu hadisi ona sordurdu da
Âişe: “Ebû Hüreyre doğru söyledi” dedi. Bunun üzerine İbn Ömer dedi ki: “Demek ki biz pek çok
kîrâtlık sevapları elden kaçırmışız.” (Buhârî, Cenaiz: 57; Müslim, Cenaiz: 17)
Âmir b. Rabia (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cenaze
gördüğünüz zaman sizi geçinceye kadar veya omuzlardan indirilinceye kadar cenaze için ayağa
kalkın.” (Buhârî, Cenaiz: 47; Müslim, Cenaiz: 3)5
Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cenaze gördüğünüzde ayağa kalkın cenazeyi takip eden kimse cenaze omuzlardan indirilinceye
kadar oturmasın.” (Buhârî, Cenaiz: 49; İbn Mâce, Cenaze: 35)
Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: Kendisine cenaze omuzlardan
indirilinceye kadar ayakta kalınması meselesi anlatıldı da, O’da şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v.) önceleri
cenaze için kalkardı sonraları ise kalkmaz ve otururdu.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 43)
Not: Bazı alimlere göre bu hadis “Cenaze gördüğünüz zaman kalkınız” hadisinin hükmünü kaldırmıştır.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kıble tarafına doğru ayrı bir bölüm yapılarak kabir kazmak biz Müslümanların kabir modelidir.
Bizim dışımızdakiler ise düz çukur gibi kabir kazarlar.” (Buhârî, Cenaiz: 71; Müslim, Cenaiz: 29)
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi bu şekliyle hasen garibtir.
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) ölü mezara konulduğu zaman bir
keresinde: “Allah adına Allah’ın buyruğla ve Allah’ın Rasûlünün yolu üzere” demiş diğer bir
seferinde ise “Allah adına Allah buyruğuyla ve Allah Rasûlünün sünneti üzere seni kabre
indiriyoruz demiştir.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 63; İbn Mâce, Cenaiz: 38)
Tirmîzî: Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir.
Osman b. Ferkad (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Cefer b. Muhammed’in
babasından işittiğime göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in kabrini lahd şeklinde kazıp
hazırlayan Ebû Talha’dır. Kabrin altına kadife bir örtü atan ise Rasûlullah (s.a.v.)’in azâd ettiği
kölelerden Şükran’dır.”
Cafer diyor ki: Ubeydullah b. ebî Rafi’ bana bildirdi ve şöyle dedi: Şükran’dan işittim şöyle
diyordu: “Rasûlullah (s.a.v.)’in kabrinin tabanına kadife örtüyü atan vallahi ben idim.” (Müslim,
Cenaiz: 30; Nesâî, Cenaiz: 88)
Tirmîzî: Şükran hadisi hasen garibtir.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in kabrinin
tabanına kırmızı bir kadife serilmişti.” (Nesâî, Cenaiz: 88; Müslim, Cenaiz: 30)
Tirmizi: Bu hadis hasen sahihtir. İbn Abbâs’tan kabirde ölünün altına bir şey serilmesini
mekruh gördüğü de rivâyet edilmiştir. Bazı ilim adamları da bu kanaattedir.
Ebû Vâil (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Ali, Ebûl Heyyac el Esedî’ye dedi ki: Rasûlullah
(s.a.v.)’in beni gönderdiği bir görevle seni gönderiyorum; “Toprak seviyesinden yüksek kabirleri
düzleyesin ve gördüğün her bir heykel ve putu kırıp geçiresin.” (Müslim, Cenaiz: 31; Ebû Dâvûd,
Cenaiz: 66)
Tirmîzî: Ali hadisi hasendir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve yer seviyesinden
yukarı kaldırılmasını hoş görmezler.
Şâfii diyor ki: Kabirlerin yer seviyesinden yüksek olmasını hoş karşılamam Ama çiğnenmemesi ve
üzerine oturulmaması için kabir olduğu belli olacak kadar yükseltilmesi uygundur.
Ebû Mersed el Ganevî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Kabirlerin üzerine oturmayın kabirlere karşı da namaz kılmayın.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz:
71; İbn Mâce, Cenaiz: 45)
Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) kabirler üzerine kireç
(ve mermer) yapmayı, kabirler üzerine yazı yazmayı, kabirler üzerine bina yapmayı ve kabirleri
çiğnemeyi yasakladı.” (İbn Mâce, Cenaiz: 43; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 70)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Câbir’den başka şekillerde de rivâyet edilmiştir. Bazı ilim adamları
“Kabirlere çamurdan sıva yapılabilir” derler. Hasan el Basrî bunlardandır.
Şâfii: “Kabre çamurla sıva yapmakta sakınca yoktur” der.
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) Medîne
mezarlıklarına uğradı ve yüzünü kabirdekilere doğru çevirerek şöyle buyurdular: Ey bu kabirlerde
yatanlar! Allah’ın selamı sizlerin üzerine olsun. Allah bizi de sizi de affetsin siz bizim önden
gidenlerimizsiniz biz de sizin izinizden geleceğiz.” (İbn Mâce, Cenaiz: 36; Müslim, Cenaiz: 35)
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen garibtir.
Süleyman b. Büreyde (r.a.)’nin babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu: Bazı sebeblerden dolayı size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamış idim. Şimdi
Muhammed’e annesinin kabrini ziyaret etme izni verildi siz de kabirleri ziyaret ediniz çünkü kabir
ziyareti size ahireti hatırlatır.” (Nesâî, Cenaiz: 100; İbn Mâce, Cenaiz: 47)
İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) geceleyin ashabından birini
defnetmek için kabre inmişti. Kendisi için bir kandil yakılmıştı cenazeyi kıble tarafına getirerek: “Allah
sana rahmet etsin sen Allah korkusuyla devamlı inleyen ve çok Kur’ân okuyan bir kişi idin”
buyurdu ve cenaze üzerine dört kere tekbir getirdi. (Buhârî, Cenaiz: 69)
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasendir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yapar, “Cenaze
kıbleye döndürülerek kabre indirilir” derler. Kimi ilim adamları ise: “Yukarıdan aşağıya doğru çekilerek
kabre yerleştirilir” derler. İlim adamlarının çoğu geceleyin cenaze defnedilmesine izin vermişlerdir.
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in önünden bir
cenaze geçti sahabe o kimseyi hayırla andılar bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Vâcib oldu” buyurdu
sonra şöyle söyledi: “Sizler yeryüzünde Allah’ın şâhidlerisiniz.” (Buhârî, Cenaiz: 85; Nesâî, Cenaiz: 51)
Ebûl Esved ed Düvelî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Medîne’ye geldim, Ömer b.
Hattâb’ın yanında oturuyorken bir cenaze ile geçtiler oradaki insanlar o cenazeyi hayırla andılar bunun
üzerine Ömer “Vâcib oldu” dedi. Bunun üzerine “ne vâcib oldu?” dedim. Rasûlullah (s.a.v.)’in söylediğini
söylüyorum, Şöyle buyurmuştu: “Herhangi bir Müslümana üç kişi şâhidlik ederse Cennet ona vâcib
olur. Biz iki kişide mi? dedik. “İki kişide olsa” buyurdu. Bizde tek kişinin şâhidliğinden sormadık. (Buhârî,
Cenaiz: 85; Nesâî, Cenaiz: 50)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Müslümanlardan her kimin üç çocuğu ergenlik çağına ulaşmadan ölürse o kimse Cehenneme
girmez ancak Allah’ın yemini yerini bulacak kadar ateş ona dokunmuş olur. (Yani 19 Meryem: 71
ayeti gereği) (Buhârî, Cenaiz: 6; Müslim, Birr ve Sıla: 47)
İbn Abbâs (r.a.)’den bize aktarıldığına göre kendisi Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle işitmiştir:
“Ümmetimden ergenlik çağına ulaşmadan iki vefat eden çocuğu olan kimseyi Allah o iki çocuk
sebebiyle Cennete koyacaktır. Bunun üzerine Âişe (r.anha), ümmetinden aynı durumda bir çocuğu
olan kimse ne olacak? Deyince “Ey başarılı ve zeki kadın, bir çocuğu aynı durumda olan da aynı
şekildedir” buyurdular. Âişe: “Ya hiç çocuk göndermeyen kimsenin durumu ne olacak? Deyince
ümmetimin önde gideni ve şefaat verilecek ve şefaat edecek olanı ben olacağım. Ümmetimin benden daha
büyük kayıpları olmayacaktır. (İbn Mâce, Cenaiz: 57; Müslim, Bir ve Sıla: 47)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece Abdi Rabbih b. Barik’in rivâyetiyle bilmekteyiz.
Pek çok hadisçiler ondan hadis rivâyet etmişlerdir. Ahmed b. Saîd el Murabıtî, Habban b. Hilâl vasıtasıyla
Abdi Rabbih b. Barik’den bu hadisin bir benzerini bize rivâyet etmiştir.
Câbir b. Semure (r.a.)’den rivâyete göre; “Rasûlullah (s.a.v.), kendisini öldüren bir
adamın cenaze namazını kılmadı.” (Müslim, Cenaiz: 37; Nesâî, Cenaiz: 68)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları bu konuda değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Bir
kısmı kıbleye dönüp namaz kılan her kimsenin ve intihar edeninde cenaze namazı kılınır derler. Sûfyân es
Sevrî ve İshâk bu şekilde düşünür.
Ahmed der ki: Otorite sahibi olan devlet başkanı durumundaki imam intihar eden kimsenin namazını
kıldırmaz başka birileri kıldırabilir. (Rasûlullah (s.a.v.), intihar edenin cenaze namazını isyan ettiği için ve
insanları intihardan sakındırmak için kılmamıştır. Borçlu kimselere de kıldırmadığı gibi)
Osman b. Abdullah b. Mevhib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. ebî
Katâde’nin babasından naklettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.)’e cenaze namazı kıldırması için bir adamın
cenazesi getirildi de Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Arkadaşınızın namazını siz kılın çünkü onun
borcu vardır.” Ebû Katâde: “O borcu ben ödeyeceğim” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) “Ödemeye kefilsin
değil mi?” deyince Katâde “Evet ödeyeceğin” dedi. Bunun üzerine o kimseye cenaze namazını kıldı.
(Nesâî, Cenaiz: 67)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre; Rasûlullah (s.a.v.)’e borçlu olarak ölen bir kimsenin
cenazesi getirilirdi de bunun üzerine “Borcunu ödeyecek bir mal bıraktı mı?” diye sorardı. Ödeyecek
miktarda mal bırakmıştır denilirse; o kimsenin namazını kılardı, değilse Müslümanlara; “Arkadaşınızın
namazını siz kılın” buyururdu.
Allah fetihler nasip edip İslam devleti zenginleyince Rasûlullah (s.a.v.) minbere çıkıp şöyle
konuştu: “Ben mü’minlere kendilerinden daha yakınım dolayısıyla borç bırakarak vefat eden
kimsenin borcunu ödemek bana düşer, Kim de mal bırakırsa o mal varisleri arasında
bölüştürülür.” (Nesâî, Cenaiz: 67)
Yine Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Mü’minin kafası, kalbi, borcu ödeninceye kadar borcuna takılı kalmıştır.” (İbn Mâce, Sadakat: 12)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) cenaze namazını kıldırmak
üzere ilk tekbiri getirdi ellerini kaldırdı ve sağ elini sol eli üzerine koydu.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Sadece bu şekliyle bilmekteyiz. İlim adamları bu konuda değişik görüşler
ortaya koymuşlardır. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden pek çok kimse cenaze
namazında her tekbirde ellerin kaldırılması görüşündedirler. İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu
görüştedirler. Bazı ilim adamları ise: “Sadece ilk tekbir de eller kaldırılır” derler. Küfeliler ve Sevrî’nin
görüşü de böyledir. İbn’ül Mübarek’in cenaze namazı konusundaki şöyle dediği aktarılır: “Cenaze namazında
sağ el sol el üzerine bağlanmaz.” Diğer bir kısım alimler ise: “Aynen namazda yapıldığı gibi sağ el sol el
üzerine bağlanır.”
Tirmîzî: Ellerin bağlanması bence daha hoştur.