Peygamberimizin Değeri

Vasile b. Eskâ (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah, İbrahim oğullarından İsmail’i seçti. İsmail oğullarından kinaneoğullarını seçti. Kinaneoğullarından da Kureyş’i seçti. Kureyş’ten de Benî Haşim’i seçti. Beni de Benî Haşim’den seçti”
(Müslim, Fedail 27)

Vasile b. Eskâ (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah, İsmail oğulların’dan kinaneyi seçti Kureyş’i de Kinâne’den seçti. Kureyş’ten de Hâşimi seçti. Haşîm oğullarından da beni seçti.”
(Müslim, Fedail 17)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir.

Abbâs b. Abdulmuttalib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Rasûlü! Kureyş oturup kendi aralarında neseblerini görüşüp konuştular ve seni de kendiliğinden yetişen süprüntü gibi bir hurma ağacına benzettiler” dedim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah, mahlukatı yarattı beni de onların en hayırlılarından ve iki fırkanın (Arap ve Acem) de en hayırlısından kıldı. Sonra kabileleri yarattı. Beni de kabilelerin en hayırlısından kıldı. Sonra hayırlı aileleri yarattı beni de hayırlı aile Benî Hâşim’den kıldı. Ben şahıs olarak onların en hayırlısıyım, aile olarak ta en hayırlısıyız.”
(Müsned: 1692)
Tirmizî: Bu hadis hasendir.

Abbâs b. Abdulmuttalib b. ebî Vedaa (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abbâs sanki bir şey işitmiş gibi kızgın vaziyette Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına gelmişti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), minbere çıktı ve şöyle buyurdu: “Ben kimim?” Ashab: “Sen Allah’ın Rasûlüsün sana selam olsun” dediler. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Ben Abdulmuttalib oğlu Abdullah oğlu Muhammed’im. Allah mahlukatını yarattı ve beni onların en hayırlılarından kıldı. Sonra insanoğlunu (Arap, Acem) iki guruba ayırdı. Beni onların en hayırlıları kıldı. Sonra onları kabilelere ayırdı ve beni en hayırlı kabile olarak (Kureyş) içinde kıldı. Sonra onları ailelere ayırdı ve beni aile olarak onların en hayırlısı kıldı.”
(Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasendir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ashab: Ey Allah’ın Rasûlü! Peygamber oluşun ne zaman kesinleşti? Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Adem, cesedle ruh arasında iken.”
(Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir. Ebû Hüreyre rivâyeti olarak sadece bu şekliyle bilmekteyiz. Bu konuda Meyseretel Fecr’den de hadis rivâyet edilmiştir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cennet elbiselerinden ilk elbise giyecek olan benim, sonra arşın sağında ben duracağım, sonra mahlukat içersinde benim makamımda benden başka duracak kimse yoktur.”
(Müsned: 10549)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir.

Übey b. Ka’b (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Peygamberler içinde benim örneğim bir ev inşa edip onu en iyi şekilde yapıp bir tuğla yeri eksik bırakankimsenin durumu gibidir. İnsanlar bu binanın çevresinde dolaşırlar ve ona hayran olurlar ve o tuğlanın yeri de yapılmış olsaydı derler. İşte Peygamberler içinde benim yerim o tuğlanın yeri gibidir.”
(Müsned: 20392)
Bu senedle Peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğu da rivâyet edilmiştir: “Kıyamet gününde Peygamberlerin imamı hatibi ve şefaatin sahibiyim, fakat övünme yok.”
Tirmizî: Bu hadis hasendir.

Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivâyete göre, bizzat kendisi Peygamber (s.a.v)’den şöyle buyurduğunu işitti: “Müezzini ezan okurken işittiğinizde onun söylediklerini aynen söyleyiniz. Sonra bana salavat getiriniz. Kim bana bir kere salevat getirirse Allah o kimseye on kere rahmet eder. Sonra bana vesileyi dileyiniz. Vesile; Cennet’te bir derecedir ki Allah’ın kullarından sadece bir kula layıktır. Onun da ben olmamı temenni ederim. Her kim bana vesileyi dilerse kendisine şefaatim helal olur.”
(Müslim, Salat: 27; Nesâî, Salat: 17)

Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde Ademoğullarının efendisi benim, Hamd sancağı benim elimdedir. Övünme yok o gün adem ve diğerleri de hepsi benim sancağım altındadır. Toprak yarılıp kabirden çıkarılacak ilk kimse de benim fakat övünme yok.”
(İbn Mâce, Zühd: 17)
Tirmizî: Bu hadis buradakinden uzundur. Bu hadis hasen sahihtir.
Bu senedle Ebû Nadre’den, İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in Medîne’ye geldikleri gün Medîne’nin her yeri aydınlanmış ve nurlanmıştı. Vefat ettiği gün ise her taraf karanlıklar içerisinde kalmıştı. Defnedeceğimiz zaman ellerimizden toprağa bıraktık, kalblerimizi tanıyamaz olduk.”
(İbn Mâce, Cenaiz: 27)
Tirmizî: Bu hadis garib sahihtir.

Kays b. Mahreme (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ben ve Rasûlullah (s.a.v.), Fil hadisesi olduğu yıl dünyaya gelmişiz. Osman b. Affân bir gün Ya’mer b. Leys oğullarının adamı Kubas b. Eşyem’e sen mi büyüksün yoksa Rasûlullah (s.a.v.) mi? Kubas şu karşılığı verdi. Rasûlullah (s.a.v.) benden büyüktür ben ise doğumda ondan eskiyim. Rasûlullah (s.a.v.), fil senesi doğdu Annem beni Fil olayının olduğu yere götürmüştü de fillerin (veya kuşların) terslerini yeşilimtırak olarak görmüştüm.”
(Müsned: 17218)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Sadece Muhammed b. İshâk’ın rivâyetiyle bilmekteyiz.

Ebû Musa el Eş’arî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebû Tâlib ticaret için Şam’a doğru yola çıktı. Peygamber (s.a.v)’de Kureyş’in ileri gelenleriyle birlikte çıkmıştı. Rahib Buheyra (veya Bahira) nın yakınına vardıklarında Ebû Tâlib konaklamak için develerin palanlarını çözmüştür. Önceleri o Rahib bu kervandaki insanların yanına çıkmazdı ve ilgilenmezdi bu sefer bu kervanda bulunan kimselerin yanına çıkıp aralarında gezinmeye başladı. Peygamber (s.a.v)’in yanına gelince O’nun elini tutarak: “Bu alemlerin efendisidir. Bu alemlerin efendisidir. Allah, bunu alemlere rahmet olarak gönderecektir” dedi. Kureyş’in ileri gelenleri “nereden biliyorsun” dediler. Rahib şu karşılığı verdi. Siz tepeyi aştığınız zaman secdeye kapanmadık ne bir ağaç ne de taş kalmamıştır. Bunlar ancak peygamber olacak kimselere secde ederler. Onun iki kürek kemiği arasındaki bir meyve ve büyüklüğündeki peygamberlik mühründen de tanıdım sonra dönüp onlar için yemek hazırladı. Yemeği kendilerine getirdiğinde Rasûlullah (s.a.v.) develerin ve eşyaların yanında bulunuyordu. Rahib ona haber gönderiniz o da gelsin dedi. Rasûlullah (s.a.v.)’de kendisini gölgelendiren bir bulut üzerinde olduğu halde çıkageldi. Bir ağacın gölgesi altında oturan o kalabalığın yanına gelip oturunca ağacın gölgesi onun üzerine doğru eğilmişti. Rahib: “Bakınız ağacın gölgesi onun üzerine eğildi” dedi. Rahib, onların arasında dolaşırken; Şam tarafına Rumlar diyarına götürmemelerini istemekte idi. Çünkü Rumlar O’nu tanırlarsa öldürebilirlerdi. Rahib burada iken Rumlardan gelen yedi kişi gözüne ilişti. Rahib onları karşıladı ve geliş sebebiniz nedir? diye sordu. Onlar da dediler ki: Şu gelmesi beklenen peygamber bu aylarda çıkacaktır diye geldi. Adam gönderilmedik hiçbir yol ve yön kalmadı Biz de haber aldık ve senin bu bölgene gönderildik. Rahib: Arkanızda sizden daha çok bilgi sahibi, hayırlı bir kimse var mı diye sordu. Onlarda: “Senin bulunduğun bu bölgede onun olabileceği bildirildi” dediler. Rahib: Allah’ın yapacağı bir işi insanlardan birilerinin engelleyebileceğini ve buna güçlerinin yeteceğini sordu. Hayır diye cevap verdiler.” Sonra o Rahibin bilgi ve otoritesini kabul edip orada kaldılar. Rahib: Kureyşlilere, Allah için söyleyiniz bu çocuğun velisi kimdir? dediler ki? Ebû Tâlib’tir. Rahibin ısrarlı hareketine bakarak Ebû Tâlib, peygamberi götürmekten vazgeçip Ebû Bekir ve Bilâl ile geri gönderdi. Rahib, Peygamber ve beraberindekilere azık olarak pasta ve zeytinyağı verdi.
(Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Sadece bu şekliyle bilmekteyiz.

İbn Abbâs (r.a.)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v)’e kırk yaşında iken vahiy inmeye başladı Mekke’de on üç yıl, Medîne’de ise on yıl kaldı ve altmış üç yaşında vefat etti.”
(Buhârî, Menakıb: 27; Müslim, Fedail: 17)

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), ne çok uzun boylu ne de dikkat çekecek kadar kısa boylu idi. Sütbeyaz olarak beyazda değildi. Esmer de değildi. Saçı ne kıvırcık ne de düz değildi. Allah kırk yaşında O’na peygamberlik görevi verdi. Mekke’de on yıl, Medîne’de on yıl kaldı. Altmış beş yaşında da vefat etti. Vefat ettiği zaman saç ve sakalında yirmi kadar beyaz kıl yoktu.”
(Buhârî, Menakıb: 27; Müslim, Fedail: 17)

Semure b. Cündüp (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber tek bir kaptan sabahtan başlayarak geceye kadar yemek yemiştik; on kişi kalkar on kişi otururdu. Biz nereden ve nasıl bu yemek çoğalıyor?” Dedik. Semure: “Hayret ettiğin şeye birbak, kaptaki bereket şuradan yapılıyordu dedi ve eliyle göğü işaret etti.”
(Müsned: 19276)

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) bir hurma ağacı gövdesine dayanarak hutbe okurdu sonradan minber yaptılar da minber üzerinde hutbe vermişti ki o kütük devenin inlemesi gibi inledi. Peygamber (s.a.v), minberden inerek o kütüğü okşadı da sesi kesildi.”
(Müsned: 12884)
Tirmizî: Bu konuda Übey, Câbir, İbn Ömer, Sehl b. Sa’d, İbn Abbâs, Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir. Enes hadisi hasen sahihtir.

İbn Abbâs (r.a.)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir bedevî Rasûlullah (s.a.v.)’e geldi ve “Senin peygamber olduğunu ne ile bileceğim?” Rasûlullah (s.a.v.): “Şu hurmanın salkımını çağırsam o benim peygamber olduğuma şehâdet eder dedi ve çağırdı. Hurma salkımı ağaçtan inmeye başlayarak Peygamber (s.a.v)’in yanına gelip dayandı. Sonra Peygamber (s.a.v), dön buyurdu. Hurma salkımı da dönüp ağaçtaki yerini aldı. Bedevi de Müslüman oldu.”
(Dârimî, Mukaddime: 17)
Tirmizî: Bu hadis hasen garib sahihtir.

Enes (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebû Talha, Ümmü Süleym’e, Peygamber (s.a.v)’in sesini çok zayıf buldum onda açlık olduğunu zannediyorum yanında yiyecek olarak bir şey var mı? dedi. Ümmü Süleym de: “Evet” diye cevap verdi. Sonra arpa unundan birkaç ekmek çıkardı. Başörtüsünden bir parçasıyla sardıktan sonra elime tutuşturdu bir kısmını da kendine bıraktı sonra beni Rasûlullah (s.a.v.)’a gönderdi. Ben de ekmeği Rasûlullah (s.a.v.)’e getirdim. Rasûlullah (s.a.v.)’i yanında ashabıyla mescidde oturur durumda buldum, ben de onların yanına dikeldim. Rasûlullah (s.a.v.) bana dedi ki: Seni Ebû Talha mı gönderdi? Ben de “Evet” dedim. Yemek için mi? buyurdu. Ben de “Evet” dedim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) yanındakilere kalkınız! Buyurdu. Hepbirlikte yürüdüler. Ben de onların önünden yürüdüm. Ebû Talha’ya varınca durumu haber verdim. Ebû Talha dedi ki: Ey Ümmü Süleym! Rasûlullah (s.a.v.), beraberindekilerle birlikte bize geldi kendilerine yedirecek bir şeyimiz de yok. Ümmü Süleym, Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dedi. Ebû Talha gidip Peygamberi karşıladı. Peygamber (s.a.v) ile Ebû Talha içeri girdiler. Rasûlullah (s.a.v.), Ey Süleym’in annesi buyurdu yanında ne varsa getirir. Ümmü Süleym o ekmeği getirdi. Rasûlullah (s.a.v.)’in emri üzerine ekmek doğrandı. Ümmü Süleym yağ tulumunu sıkarak onun içinden çıkanı katık yaptı. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) bu kabın içersine Allah’ın dilediği şekilde bir şeyler okudu. Sonra Ebû Talha’ya on kişiye izin ver dedi. Ebû Talha on kişiye yemek yemeleri için izin verdi. Onlar girdiler doyasıya kadar yediler sonra çıktılar. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) on kişiye daha izin ver buyurdu. Bunlar da girdiler. Doyasıya kadar yediler ve çıktılar. Tüm cemaat hepsi yediler ve doydular. O gün o topluluk yetmiş veya seksen kişiydi.
(Buhârî, Menakıb: 27; Müslim, Eşribe: 17)

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “İkindi namazı yaklaştığı bir sırada Rasûlullah (s.a.v.)’i gördüm. İnsanlar abdest suyu aradılar fakat bulamadılar. Peygamber (s.a.v)’e abdest suyu getirildi. Peygamber (s.a.v) elini o kabın içersine koydu ve Müslümanlara o kaptan abdest almalarını emretti. Enes: Rasûlullah (s.a.v.)’in parmaklarının altından suyun fışkırdığını gördüm. Müslümanların hepsi o kaptaki sudan abdestlerini aldılar.”
(Buhârî, Menakıb: 27; Müslim, Fedail: 17)
Tirmizî: Bu konuda Imrân b. Husayn, İbn Mes’ûd, Câbir, Ziyâd b. Hâris es Sudâî’den de hadis rivâyet edilmiştir. Enes hadisi hasen sahihtir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamberliğin ilk başlangıcında Allah kendisine rahmetiyle muamele ederek şöyle ikramda bulundu: O günlerde gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi aynen çıkardı. Allah’ın dilediği kadar bir süre böyle kaldı. Sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. O günlerde kendisine yalnız kalmaktan daha sevimli bir şey yoktu.”
(Buhârî, Ta’bir: 27; Müslim, İman: 17)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir.

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Siz mucizeleri azab olarak kabul ediyorsunuz. Oysa biz Peygamber (s.a.v) zamnında onu bereket olarak kabul ederdik. Peygamberle beraber yemek yerken yemeğin Allah’ı tesbih ettiğini işitirdik. Bir seferinde Peygamber (s.a.v)’e su getirilmişti. Rasûlullah (s.a.v.) elini suyun içersine koydu parmakları arasından su fışkırmaya başladı. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Haydin abdest almaya... Gökten inen berekete geliniz... Hepimiz o sudan abdest aldık.”
(Buhârî, Menakıb: 27)

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Hâris b. Hişâm, Peygamber (s.a.v)’e: “Sana vahiy nasıl geliyor” diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bana vahiy bazen çan sesi gibi gelir ki bana en şiddetli gelen şekli budur. Bazen melek bana insan suretinde görünür benimle konuşur ben de onun söylediklerini ezberlemiş olurum.” Âişe diyor ki: “Soğuğu şiddetli bir günde Peygamber (s.a.v)’e vahiy geldiğini görmüştüm alnından ter akıyordu.”
(Buhârî, Menakıb: 27)

Berâ (r.a.)’dan rivâyet edilmiştir dedi ki: “Kırmızı elbise içerisinde saçları omuzlarına kadar dökülen kimseler arasında Rasûlullah (s.a.v.)’den daha güzel birini görmedim; saçları iki omuzları arasına dökülmüştü. Omuzları arası genişti boyu da ne uzun ne de kısa idi.”
(Buhârî, Menakıb: 27; Müslim, Fedail: 17)

Ebû İshâk (r.a.)’tan rivâyete göre: “Adamın biri, Berâ’ya, Rasûlullah (s.a.v.)’in yüzü kılıç gibi beyaz mıydı?” diye sordu. Berâ: “Hayır! Ay gibi parlaktı” dedi.
(Buhârî, Menakıb: 27; Dârimî, Mukaddime: 17)
Tirmizî: Bu hadis hasendir.

Ali (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in boyu ne uzun ne de kısa idi, avuçları ve ayakları dolgundu, başı irice idi, mafsalları büyükçe idi, göğsünden göbeğine kadar bir kıl çizgi şeklinde uzardı. Yürüdüğü vakit yokuştan iniyormuş gibi öne eğilerek yürürdü. O’ndan önce ve O’ndan sonra O’nun bir benzerini görmedim.”
(Müsned: 706)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
Sûfyân b. Vekî, babası Vekî’ vasıtasıyla Mes’ûdî’den aynı senedle bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir.

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) sözü sizin gibi hızlı hızlı söylemezdi. Fakat o açıklayarak ve yavaş yavaş konuşurdu ki yanında olan kimse onu ezberlerdi.”
(Buhârî, Menakıb: 27; Müslim, Fedail-üs Sahabe: 27)
Tirmizî: Bu hadis hasendir. Bu hadisi sadece Zührî’nin rivâyetiyle bilmekteyiz. Yunus b. Yezîd’te bu hadisi Zührî’den rivâyet etmiştir.

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) konuştuğu bir kelimeyi üç sefer tekrar ederdi ki dinleyen daha kolay anlasın diye.”
(Buhârî, İlim: 27)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir. Abdullah b. Müsenna rivâyetiyle bilmekteyiz.

Abdullah b. Hâris b. Cez (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in gülüşü sadece tebessümdü.”
(Müsned: 17043)
Tirmizî: Bu hadis sahih garibtir. Bu hadisin Leys b. Sa’d’ın rivâyetinden olduğunu sadece bu şekliyle bilmekteyiz.

Câbir b. Semure (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in mührü iki kürek kemiği arasında olup güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızımtırak bir yumru şeklinde idi.”
(Müslim, Fedail: 17)

Câbir b. Semure (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in baldır ve bacakları çok düzgün olup sadece tebessüm şekliyle gülerdi, kendisine baktığımda sürmeli derdim halbuki sürme çekmiş değildi.”
(Müsned: 20012)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Bu şekliyle sahihtir.

Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Peygamberler bana gösterildi; Musa’yı, Yemenli Şenûe kabilesinin insanlarına benzer olarak gördüm. Meryem oğlu İsa’yı gördüm, insanlardan O’na en yakın benzeyen Urve b. Mes’ûd’tur. İbrahim’i gördüm O’na benzeyen kişi benim. Cibril’i de insan şeklinde gördüm, Dıhye İbn halife el Kelbî’ye benzerdi.”
(Müslim, İman: 27)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir.

Yine Câbir b. Semure (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), geniş ağızlı, gözünün beyazı kızılımtırak ayakları da düztaban değildi. Şu’be diyor ki: Simak’e “Daliul fem” ne demektir? Diye sordum. “Geniş ağızlı” diye cevap verdi. “Eşkelün ayn” ne demektir? Dedim. “Göz yarığı geniş olan” demektir, dedi. (Simak’in bu konuda yanıldığı doğrusunun gözünün akının kızılım tırak olduğudur.) “Menhûşül akıb” ne demektir? Dedim. “Eti az olan ökçe” dedi.
(Müslim, Fedail: 17)

Cerir (r.a.) vasıtasıyla Muaviye b. ebî Sûfyân’dan rivâyet edilmiştir. Cerir dedi ki: “Muaviye’nin hutbe verdiğini ve şöyle dediğini işittim: Peygamber (s.a.v), altmış üç yaşında vefat etti. Ebû Bekir ve Ömer’de aynı yaşta vefat ettiler. Şu anda ben de altmış üç yaşındayım.”
(Müslim, Fedail: 27)

Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v), altmış üç yaşında vefat etti.”
(Buhârî, Menakıb: 27; Müslim, Fedail: 17)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Zührî’nin kardeşinin oğlu bu hadisi Zührî’den, Urve’den ve Âişe’den buna benzer şekilde rivâyet etmiştir.


Paylaşın:


Paylaşım tarihi:





ANA SAYFA İSLAM Hadis-i Şerifler