1. [68:12] | mennâ`il lilḫayri mü`tedin eŝîm. | مناع للخير معتد أثيم مَنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ |
---|
Elmalılı | Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr, | Y. Ali | (Habitually) hindering (all) good, transgressing beyond bounds, deep in sin,
| Words | | مناع - A preventer,| للخير - of (the) good,| معتد - transgressor,| أثيم - sinful,| | Pickthal | Hinderer of the good, transgressor, malefactor | Arberry | hinderer of good, guilty aggressor, coarse-grained, | Shakir | Forbidder of good, outstepping the limits, sinful, | Free Minds | Forbidder of charity, a transgressor, a sinner. | Qaribullah | those who hinder good, the guilty aggressor, | Asad | [or] the withholder of good, [or] the sinful aggressor, | Diyanet Vakfı | Hayra engel olan, mütecaviz ve saldırgan günahkar, | Diyanet | Diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği daima önleyen, aşırı giden, suç işleyen, çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye aldırış etmeyesin. | Edip Yüksel | İyiliğe ve yardıma engel olan, saldırgan, günahkar. | Suat Yıldırım | Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda “Bu eski insanların masalları!” diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. [74,11-26; 6,25; 8,31; 46,17] | Yaşar Nuri Öztürk | Hayrı engelleyen, sınır tanımaz-saldırgan, günaha batmış, | Abdulbaki Gölpınarlı | Hayrı tamamıyla meneden haddini aşmış suçluya. | Ali Bulaç | Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar, | Süleyman Ateş | Hayra engel olan, saldırgan, günahkar, | Önceki [68:11]< >[68:13] Sonraki |
|