Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 Surah :  22 - HaccGörüntülenen ayetler : 31 ... 60 | 78 - Sure no: 22
1.
[22:31]
ḥunefâe lillâhi gayra müşrikîne bih. vemey yüşrik billâhi fekeennemâ ḫarra mine-ssemâi fetaḫṭafühu-ṭṭayru ev tehvî bihi-rrîḥu fî mekânin seḥîḳ.حنفاء لله غير مشركين به ومن يشرك بالله فكأنما خر من السماء فتخطفه الطير أو تهوي به الريح في مكان سحيق
حُنَفَاءَ لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ
Elmalılı Allah için, O'na eş koşmayan, O'nun birliğine inanmış kimseler olun. Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma sürüklediği şeye benzer.
Y. AliBeing true in faith to Allah, and never assigning partners to Him: if anyone assigns partners to Allah, is as if he had fallen from heaven and been snatched up by birds, or the wind had swooped (like a bird on its prey) and thrown him into a far-distant place.
 Words|حنفاء - Being upright| لله - to Allah,| غير - not| مشركين - associating partners| به - with Him.| ومن - And whoever| يشرك - associates partners| بالله - with Allah| فكأنما - then (it is) as though| خر - he had fallen| من - from| السماء - the sky| فتخطفه - and (had) snatched him| الطير - the birds,| أو - or| تهوي - had blown| به - him| الريح - the wind| في - to| مكان - a place| سحيق - far off.|
2.
[22:32]
ẕâlik. vemey yü`ażżim şe`âira-llâhi feinnehâ min taḳve-lḳulûb.ذلك ومن يعظم شعائر الله فإنها من تقوى القلوب
ذَلِكَ وَمَن يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِن تَقْوَى الْقُلُوبِ
Elmalılı Bu böyledir; kim Allah'ın nişanelerine, kurbanlıklarına saygı gösterirse, şüphesiz o kalblerin takvasındandır.
Y. AliSuch (is his state): and whoever holds in honour the symbols of Allah, (in the sacrifice of animals), such (honour) should come truly from piety of heart.
 Words|ذلك - That,| ومن - and whoever| يعظم - honors| شعائر - (the) Symbols| الله - (of) Allah| فإنها - then indeed, it| من - (is) from| تقوى - (the) piety| القلوب - (of) the hearts.|
3.
[22:33]
leküm fîhâ menâfi`u ilâ ecelim müsemmen ŝümme meḥillühâ ile-lbeyti-l`atîḳ.لكم فيها منافع إلى أجل مسمى ثم محلها إلى البيت العتيق
لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِيقِ
Elmalılı Sizin için onlarda belli bir süreye kadar bir takım faydalar vardır. Sonra bunlar Beyti atik (kâbe) de son bulurlar.
Y. AliIn them ye have benefits for a term appointed: in the end their place of sacrifice is near the Ancient House.
 Words|لكم - For you| فيها - therein| منافع - (are) benefits| إلى - for| أجل - a term| مسمى - appointed;| ثم - then| محلها - their place of sacrifice| إلى - (is) at| البيت - the House| العتيق - the Ancient.|
4.
[22:34]
velikülli ümmetin ce`alnâ mensekel liyeẕkürü-sme-llâhi `alâ mâ razeḳahüm mim behîmeti-l'en`âm. feilâhüküm ilâhüv vâḥidün felehû eslimû. vebeşşiri-lmuḫbitîn.ولكل أمة جعلنا منسكا ليذكروا اسم الله على ما رزقهم من بهيمة الأنعام فإلهكم إله واحد فله أسلموا وبشر المخبتين
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ
Elmalılı Her ümmet için Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O'nun adını ansınlar diye bir mabed yapmışızdır. Hepinizin ilâhı bir tek ilâhtır. Onun için yalnız O'na teslim olan müslümanlar olun. (Ey Muhammed!) Allah'a itaat eden alçak gönüllüleri müjdele.
Y. AliTo every people did We appoint rites (of sacrifice), that they might celebrate the name of Allah over the sustenance He gave them from animals (fit for food). But your god is One God: submit then your wills to Him (in Islam): and give thou the good news to those who humble themselves,-
 Words|ولكل - And for every| أمة - nation| جعلنا - We have appointed| منسكا - a rite,| ليذكروا - that they may mention| اسم - (the) name| الله - (of) Allah| على - over| ما - what| رزقهم - He (has) provided them| من - of| بهيمة - (the) beast| الأنعام - (of) cattle.| فإلهكم - And your God| إله - (is) God| واحد - One,| فله - so to Him| أسلموا - submit.| وبشر - And give glad tidings| المخبتين - (to) the humble ones.|
5.
[22:35]
elleẕîne iẕâ ẕükira-llâhü vecilet ḳulûbühüm veṣṣâbirîne `alâ mâ eṣâbehüm velmüḳîmi-ṣṣalâti vemimmâ razaḳnâhüm yünfiḳûn.الذين إذا ذكر الله وجلت قلوبهم والصابرين على ما أصابهم والمقيمي الصلاة ومما رزقناهم ينفقون
الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Elmalılı Ki Allah anıldığı vakit onların kalpleri titrer. Onlar başlarına gelene sabreden, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.
Y. AliTo those whose hearts when Allah is mentioned, are filled with fear, who show patient perseverance over their afflictions, keep up regular prayer, and spend (in charity) out of what We have bestowed upon them.
 Words|الذين - Those| إذا - when| ذكر - is mentioned| الله - Allah -| وجلت - fear| قلوبهم - their hearts,| والصابرين - and those who are patient| على - over| ما - whatever| أصابهم - has afflicted them,| والمقيمي - and those who establish| الصلاة - the prayer,| ومما - and out of what| رزقناهم - We have provided them| ينفقون - they spend.|
6.
[22:36]
velbüdne ce`alnâhâ leküm min şe`âiri-llâhi leküm fîhâ ḫayr. feẕkürü-sme-llâhi `aleyhâ ṣavâff. feiẕâ vecebet cünûbühâ fekülû minhâ veaṭ`imü-lḳâni`a velmü`terr. keẕâlike seḫḫarnâhâ leküm le`alleküm teşkürûn.والبدن جعلناها لكم من شعائر الله لكم فيها خير فاذكروا اسم الله عليها صواف فإذا وجبت جنوبها فكلوا منها وأطعموا القانع والمعتر كذلك سخرناها لكم لعلكم تشكرون
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُم مِّن شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Elmalılı Kurbanlık deve ve sığırları Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Ön ayaklarının biri bağlı halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin buyruğunuza verdik ki, şükredesiniz.
Y. AliThe sacrificial camels we have made for you as among the symbols from Allah: in them is (much) good for you: then pronounce the name of Allah over them as they line up (for sacrifice): when they are down on their sides (after slaughter), eat ye thereof, and feed such as (beg not but) live in contentment, and such as beg with due humility: thus have We made animals subject to you, that ye may be grateful.
 Words|والبدن - And the camels and cattle -| جعلناها - We have made them| لكم - for you| من - among| شعائر - (the) Symbols| الله - (of) Allah,| لكم - for you| فيها - therein| خير - (is) good.| فاذكروا - So mention| اسم - (the) name| الله - (of) Allah| عليها - over them| صواف - (when) lined up;| فإذا - and when| وجبت - are down| جنوبها - their sides,| فكلوا - then eat| منها - from them| وأطعموا - and feed| القانع - the needy who do not ask| والمعتر - and the needy who ask.| كذلك - Thus| سخرناها - We have subjected them| لكم - to you| لعلكم - so that you may| تشكرون - be grateful.|
7.
[22:37]
ley yenâle-llâhe lüḥûmühâ velâ dimâühâ velâkiy yenâlühü-ttaḳvâ minküm. keẕâlike seḫḫarahâ leküm litükebbirü-llâhe `alâ mâ hedâküm. vebeşşiri-lmuḥsinîn.لن ينال الله لحومها ولا دماؤها ولكن يناله التقوى منكم كذلك سخرها لكم لتكبروا الله على ما هداكم وبشر المحسنين
لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ
Elmalılı Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!) Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele.
Y. AliIt is not their meat nor their blood, that reaches Allah: it is your piety that reaches Him: He has thus made them subject to you, that ye may glorify Allah for His Guidance to you and proclaim the good news to all who do right.
 Words|لن - Will not| ينال - reach| الله - Allah| لحومها - their meat| ولا - and not| دماؤها - their blood| ولكن - but| يناله - reaches Him| التقوى - the piety| منكم - from you.| كذلك - Thus| سخرها - He subjected them| لكم - to you| لتكبروا - so that you may magnify| الله - Allah| على - for| ما - what| هداكم - He has guided you.| وبشر - And give glad tidings| المحسنين - (to) the good-doers.|
8.
[22:38]
inne-llâhe yüdâfi`u `ani-lleẕîne âmenû. inne-llâhe lâ yüḥibbü külle ḫavvânin kefûr.إن الله يدافع عن الذين آمنوا إن الله لا يحب كل خوان كفور
إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ
Elmalılı Şüphesiz Allah inananları savunur. Çünkü Allah hâin ve nankörlerin hiçbirini sevmez.
Y. AliVerily Allah will defend (from ill) those who believe: verily, Allah loveth not any that is a traitor to faith, or show ingratitude.
 Words|إن - Indeed,| الله - Allah| يدافع - defends| عن - defends| الذين - those who| آمنوا - believe.| إن - Indeed,| الله - Allah| لا - (does) not| يحب - like| كل - every| خوان - treacherous| كفور - ungrateful.|
9.
[22:39]
üẕine lilleẕîne yüḳâtelûne biennehüm żulimû. veinne-llâhe `alâ naṣrihim leḳadîr.أذن للذين يقاتلون بأنهم ظلموا وإن الله على نصرهم لقدير
أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا وَإِنَّ اللَّهَ عَلَى نَصْرِهِمْ لَقَدِيرٌ
Elmalılı Kendilerine savaş açılan kimselere (kâfirlere karşı koymak için) izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir.
Y. AliTo those against whom war is made, permission is given (to fight), because they are wronged;- and verily, Allah is most powerful for their aid;-
 Words|أذن - Permission is given| للذين - to those who| يقاتلون - are being fought| بأنهم - because they| ظلموا - were wronged.| وإن - And indeed,| الله - Allah| على - for| نصرهم - their victory| لقدير - (is) surely Able.|
10.
[22:40]
elleẕîne uḫricû min diyârihim bigayri ḥaḳḳin illâ ey yeḳûlû rabbüne-llâh. velevlâ def`u-llâhi-nnâse ba`ḍahüm biba`ḍil lehüddimet ṣavâmi`u vebiye`uv veṣalevâtüv vemesâcidü yüẕkeru fîhe-smü-llâhi keŝîrâ. veleyenṣuranne-llâhü mey yenṣuruh. inne-llâhe leḳaviyyün `azîz.الذين أخرجوا من ديارهم بغير حق إلا أن يقولوا ربنا الله ولولا دفع الله الناس بعضهم ببعض لهدمت صوامع وبيع وصلوات ومساجد يذكر فيها اسم الله كثيرا ولينصرن الله من ينصره إن الله لقوي عزيز
الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِن دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَن يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لَّهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
Elmalılı Onlar "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden başka bir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izetlidir (her şeye galiptir).
Y. Ali(They are) those who have been expelled from their homes in defiance of right,- (for no cause) except that they say, "our Lord is Allah". Did not Allah check one set of people by means of another, there would surely have been pulled down monasteries, churches, synagogues, and mosques, in which the name of Allah is commemorated in abundant measure. Allah will certainly aid those who aid his (cause);- for verily Allah is full of Strength, Exalted in Might, (able to enforce His Will).
 Words|الذين - Those who| أخرجوا - have been evicted| من - from| ديارهم - their homes| بغير - without| حق - right| إلا - except| أن - that| يقولوا - they said,| ربنا - "Our Lord| الله - (is) Allah."| ولولا - And if not| دفع - Allah checks| الله - Allah checks| الناس - the people,| بعضهم - some of them| ببعض - by others| لهدمت - surely (would) have been demolished| صوامع - monasteries| وبيع - and churches| وصلوات - and synagogues| ومساجد - and masajid -| يذكر - is mentioned| فيها - in it| اسم - (the) name of Allah| الله - (the) name of Allah| كثيرا - much.| ولينصرن - And surely Allah will help| الله - And surely Allah will help| من - (those) who| ينصره - help Him.| إن - Indeed,| الله - Allah| لقوي - (is) surely All-Strong,| عزيز - All-Mighty.|
11.
[22:41]
elleẕîne im mekkennâhüm fi-l'arḍi eḳâmu-ṣṣalâte veâtevu-zzekâte veemerû bilma`rûfi venehev `ani-lmünker. velillâhi `âḳibetü-l'ümûr.الذين إن مكناهم في الأرض أقاموا الصلاة وآتوا الزكاة وأمروا بالمعروف ونهوا عن المنكر ولله عاقبة الأمور
الَّذِينَ إِن مَّكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ
Elmalılı Onlar (o müminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah'a âittir.
Y. Ali(They are) those who, if We establish them in the land, establish regular prayer and give regular charity, enjoin the right and forbid wrong: with Allah rests the end (and decision) of (all) affairs.
 Words|الذين - Those who,| إن - if| مكناهم - We establish them| في - in| الأرض - the land| أقاموا - they establish| الصلاة - the prayer| وآتوا - and they give| الزكاة - zakah| وأمروا - and they enjoin| بالمعروف - the right| ونهوا - and forbid| عن - from| المنكر - the wrong.| ولله - And for Allah| عاقبة - (is the) end| الأمور - (of) the matters.|
12.
[22:42]
veiy yükeẕẕibûke feḳad keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥiv ve`âdüv veŝemûd.وإن يكذبوك فقد كذبت قبلهم قوم نوح وعاد وثمود
وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ
Elmalılı (Ey Muhammed!) Eğer seni (müşrikler) yalanlıyorlarsa bil ki onlardan önce Nûh kavmi, Âd ve Semûd (kavimleri de kendi peygamberlerini) yalancı saydılar.
Y. AliIf they treat thy (mission) as false, so did the peoples before them (with their prophets),- the People of Noah, and 'Ad and Thamud;
 Words|وإن - And if| يكذبوك - they deny you,| فقد - so verily| كذبت - denied| قبلهم - before them| قوم - (the) people| نوح - (of) Nuh| وعاد - and Aad| وثمود - and Thamud,|
13.
[22:43]
veḳavmü ibrâhîme veḳavmü lûṭ.وقوم إبراهيم وقوم لوط
وَقَوْمُ إِبْرَاهِيمَ وَقَوْمُ لُوطٍ
Elmalılı İbrahim'in kavmi de, Lût'un kavmi de (peygamberlerini) yalancı saydılar.
Y. AliThose of Abraham and Lut;
 Words|وقوم - And (the) people| إبراهيم - (of) Ibrahim,| وقوم - and (the) people| لوط - (of) Lut|
14.
[22:44]
veaṣḥâbü medyen. veküẕẕibe mûsâ feemleytü lilkâfirîne ŝümme eḫaẕtühüm. fekeyfe kâne nekîr.وأصحاب مدين وكذب موسى فأمليت للكافرين ثم أخذتهم فكيف كان نكير
وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ وَكُذِّبَ مُوسَى فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
Elmalılı (Şuayb'ın kavmi olan) Medyen halkı da (Şûayb'ı) yalanladı. Musa da (Firavun tarafından) yalanlandı. Ben de o kâfirlere bir süre verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. Beni tanımamak nasılmış görsünler.
Y. AliAnd the Companions of the Madyan People; and Moses was rejected (in the same way). But I granted respite to the Unbelievers, and (only) after that did I punish them: but how (terrible) was my rejection (of them)!
 Words|وأصحاب - And the inhabitants| مدين - (of) Madyan.| وكذب - And Musa was denied,| موسى - And Musa was denied,| فأمليت - so I granted respite| للكافرين - to the disbelievers,| ثم - then| أخذتهم - I seized them,| فكيف - and how| كان - was| نكير - My punishment.|
15.
[22:45]
fekeeyyim min ḳaryetin ehleknâhâ vehiye żâlimetün fehiye ḫâviyetün `alâ `urûşihâ vebi'rim mü`aṭṭaletiv veḳaṣrim meşîd.فكأين من قرية أهلكناها وهي ظالمة فهي خاوية على عروشها وبئر معطلة وقصر مشيد
فَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُّعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَّشِيدٍ
Elmalılı Nice memleketler vardı ki, zulüm yaparlarken biz onları yok ettik. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır. (Geride) Nice terkedilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar (bırakılmıştır.)
Y. AliHow many populations have We destroyed, which were given to wrong-doing? They tumbled down on their roofs. And how many wells are lying idle and neglected, and castles lofty and well-built?
 Words|فكأين - And how many| من - of| قرية - a township| أهلكناها - We have destroyed it,| وهي - while it| ظالمة - was doing wrong,| فهي - so it| خاوية - fell| على - on| عروشها - its roofs,| وبئر - and well| معطلة - abandoned,| وقصر - and castle| مشيد - lofty.|
16.
[22:46]
efelem yesîrû fi-l'arḍi fetekûne lehüm ḳulûbüy ya`ḳilûne bihâ ev âẕânüy yesme`ûne bihâ. feinnehâ lâ ta`me-l'ebṣâru velâkin ta`me-lḳulûbü-lletî fi-ṣṣudûr.أفلم يسيروا في الأرض فتكون لهم قلوب يعقلون بها أو آذان يسمعون بها فإنها لا تعمى الأبصار ولكن تعمى القلوب التي في الصدور
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِن تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ
Elmalılı Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.
Y. AliDo they not travel through the land, so that their hearts (and minds) may thus learn wisdom and their ears may thus learn to hear? Truly it is not their eyes that are blind, but their hearts which are in their breasts.
 Words|أفلم - So have not| يسيروا - they traveled| في - in| الأرض - the land| فتكون - and is| لهم - for them| قلوب - hearts| يعقلون - (to) reason| بها - with it| أو - or| آذان - ears| يسمعون - (to) hear| بها - with it?| فإنها - For indeed, [it]| لا - not| تعمى - (are) blinded| الأبصار - the eyes| ولكن - but| تعمى - (are) blinded| القلوب - the hearts| التي - which| في - (are) in| الصدور - the breasts.|
17.
[22:47]
veyesta`cilûneke bil`aẕâbi veley yuḫlife-llâhü va`deh. veinne yevmen `inde rabbike keelfi senetim mimmâ te`uddûn.ويستعجلونك بالعذاب ولن يخلف الله وعده وإن يوما عند ربك كألف سنة مما تعدون
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَن يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ وَإِنَّ يَوْمًا عِندَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ
Elmalılı Bir de senden acele azab istiyorlar. Elbette Allah sözünden caymaz. Bununla beraber Rabbinin katında birgün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.
Y. AliYet they ask thee to hasten on the Punishment! But Allah will not fail in His Promise. Verily a Day in the sight of thy Lord is like a thousand years of your reckoning.
 Words|ويستعجلونك - And they ask you to hasten| بالعذاب - the punishment.| ولن - But never will| يخلف - Allah fail| الله - Allah fail| وعده - (in) His Promise.| وإن - And indeed,| يوما - a day| عند - with| ربك - your Lord| كألف - (is) like a thousand| سنة - year(s)| مما - of what| تعدون - you count.|
18.
[22:48]
vekeeyyim min ḳaryetin emleytü lehâ vehiye żâlimetün ŝümme eḫaẕtühâ. veileyye-lmeṣîr.وكأين من قرية أمليت لها وهي ظالمة ثم أخذتها وإلي المصير
وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ أَخَذْتُهَا وَإِلَيَّ الْمَصِيرُ
Elmalılı Zulmedip dururlarken kendilerine mühlet verdiğim nice memleket halkı vardı ki, sonunda onları yakalayıvermiştim. Dönüş ancak banadır.
Y. AliAnd to how many populations did I give respite, which were given to wrong-doing? in the end I punished them. To me is the destination (of all).
 Words|وكأين - And how many| من - of| قرية - a township| أمليت - I gave respite| لها - to it,| وهي - while it| ظالمة - (was) doing wrong.| ثم - Then| أخذتها - I seized it| وإلي - and to Me| المصير - (is) the destination.|
19.
[22:49]
ḳul yâ eyyühe-nnâsü innemâ ene leküm neẕîrum mübîn.قل يا أيها الناس إنما أنا لكم نذير مبين
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Elmalılı (Habîbim!) De ki: "Ey insanlar! Ben size ancak apaçık anlatan bir uyarıcıyım."
Y. AliSay: "O men! I am (sent) to you only to give a Clear Warning:
 Words|قل - Say,| يا - O| أيها - "O mankind!| الناس - "O mankind!| إنما - Only| أنا - I am| لكم - to you| نذير - a warner| مبين - clear."|
20.
[22:50]
felleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lehüm magfiratüv verizḳun kerîm.فالذين آمنوا وعملوا الصالحات لهم مغفرة ورزق كريم
فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
Elmalılı İşte iman edip salih amel işleyenler için hem bir mağfiret, hem de (cennette) tükenmez bir rızık vardır.
Y. Ali"Those who believe and work righteousness, for them is forgiveness and a sustenance most generous.
 Words|فالذين - So those who| آمنوا - believe| وعملوا - and do| الصالحات - righteous deeds -| لهم - for them| مغفرة - (is) forgiveness| ورزق - and a provision| كريم - noble.|
21.
[22:51]
velleẕîne se`av fî âyâtinâ mü`âcizîne ülâike aṣḥâbü-lceḥîm.والذين سعوا في آياتنا معاجزين أولئك أصحاب الجحيم
وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Elmalılı Âyetlerimizi tartışarak bozmaya uğraşanlara gelince, işte onlar cehennemliktirler. Böyle de ve temennilere uyma. Çünkü:
Y. Ali"But those who strive against Our Signs, to frustrate them,- they will be Companions of the Fire."
 Words|والذين - And those who| سعوا - strove| في - against| آياتنا - Our Verses,| معاجزين - (to) cause failure,| أولئك - those| أصحاب - (are the) companions| الجحيم - (of) the Hellfire.|
22.
[22:52]
vemâ erselnâ min ḳablike mir rasûliv velâ nebiyyin illâ iẕâ temennâ elḳa-şşeyṭânü fî ümniyyetih. feyenseḫu-llâhü mâ yülḳi-şşeyṭânü ŝümme yuḥkimü-llâhü âyâtih. vellâhü `alîmün ḥakîm.وما أرسلنا من قبلك من رسول ولا نبي إلا إذا تمنى ألقى الشيطان في أمنيته فينسخ الله ما يلقي الشيطان ثم يحكم الله آياته والله عليم حكيم
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Elmalılı (Ey Muhammed!) Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah, âyetlerini tahkim eder (güçlendirir). Allah Alîm'dir (herşeyi bilir), Hakîmdir (Hikmet sahibidir)
Y. AliNever did We send a messenger or a prophet before thee, but, when he framed a desire, Satan threw some (vanity) into his desire: but Allah will cancel anything (vain) that Satan throws in, and Allah will confirm (and establish) His Signs: for Allah is full of Knowledge and Wisdom:
 Words|وما - And not| أرسلنا - We sent| من - before you| قبلك - before you| من - any| رسول - Messenger| ولا - and not| نبي - a Prophet| إلا - but| إذا - when| تمنى - he recited,| ألقى - threw| الشيطان - the Shaitaan| في - in| أمنيته - his recitation.| فينسخ - But Allah abolishes| الله - But Allah abolishes| ما - what| يلقي - throws| الشيطان - the Shaitaan,| ثم - then| يحكم - Allah will establish| الله - Allah will establish| آياته - His Verses.| والله - And Allah| عليم - (is) All-Knower,| حكيم - All-Wise.|
23.
[22:53]
liyec`ale mâ yülḳi-şşeyṭânü fitnetel lilleẕîne fî ḳulûbihim meraḍuv velḳâsiyeti ḳulûbühüm. veinne-żżâlimîne lefî şiḳâḳim be`îd.ليجعل ما يلقي الشيطان فتنة للذين في قلوبهم مرض والقاسية قلوبهم وإن الظالمين لفي شقاق بعيد
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِّلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
Elmalılı Allah, şeytanın karıştırdığını, kalblerinde hastalık bulunan ve kalpleri kaskatı olan kimseleri sınamaya vesile kılar. Zalimler şüphesiz (haktan uzak) derin bir ayrılık içindedirler.
Y. AliThat He may make the suggestions thrown in by Satan, but a trial for those in whose hearts is a disease and who are hardened of heart: verily the wrong-doers are in a schism far (from the Truth):
 Words|ليجعل - That He may make| ما - what| يلقي - the Shaitaan throws| الشيطان - the Shaitaan throws| فتنة - a trial| للذين - for those| في - in| قلوبهم - their hearts| مرض - (is) a disease,| والقاسية - and (are) hardened| قلوبهم - their hearts.| وإن - And indeed,| الظالمين - the wrongdoers| لفي - (are) surely, in| شقاق - schism| بعيد - far.|
24.
[22:54]
veliya`leme-lleẕîne ûtü-l`ilme ennehü-lḥaḳḳu mir rabbike feyü'minû bihî fetuḫbiṭa lehû ḳulûbühüm. veinne-llâhe lehâdi-lleẕîne âmenû ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.وليعلم الذين أوتوا العلم أنه الحق من ربك فيؤمنوا به فتخبت له قلوبهم وإن الله لهاد الذين آمنوا إلى صراط مستقيم
وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar, Kur'ân'ın şüphesiz Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler ve ona iman etsinler de kalpleri ona saygı duysun. Çünkü Allah, iman edenleri doğru yola eriştirir.
Y. AliAnd that those on whom knowledge has been bestowed may learn that the (Qur'an) is the Truth from thy Lord, and that they may believe therein, and their hearts may be made humbly (open) to it: for verily Allah is the Guide of those who believe, to the Straight Way.
 Words|وليعلم - And that may know| الذين - those who| أوتوا - have been given| العلم - the knowledge| أنه - that it| الحق - (is) the truth| من - from| ربك - your Lord,| فيؤمنوا - and they believe| به - in it,| فتخبت - and may humbly submit| له - to it| قلوبهم - their hearts.| وإن - And indeed,| الله - Allah| لهاد - (is) surely (the) Guide| الذين - (of) those who| آمنوا - believe,| إلى - to| صراط - a Path| مستقيم - Straight.|
25.
[22:55]
velâ yezâlü-lleẕîne keferû fî miryetim minhü ḥattâ te'tiyehümü-ssâ`atü bagteten ev ye'tiyehüm `aẕâbü yevmin `aḳîm.ولا يزال الذين كفروا في مرية منه حتى تأتيهم الساعة بغتة أو يأتيهم عذاب يوم عقيم
وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ
Elmalılı İnkâr edenler de, kendilerine ansızın kıyamet gelinceye veya akîm (kısır) bir günün azabı gelinceye kadar, Kur'ân'dan şüphe etmekte devam edip giderler.
Y. AliThose who reject Faith will not cease to be in doubt concerning (Revelation) until the Hour (of Judgment) comes suddenly upon them, or there comes to them the Penalty of a Day of Disaster.
 Words|ولا - And not| يزال - will cease| الذين - those who| كفروا - disbelieve| في - (to be) in| مرية - doubt| منه - of it| حتى - until| تأتيهم - comes to them| الساعة - the Hour| بغتة - suddenly| أو - or| يأتيهم - comes to them| عذاب - (the) punishment| يوم - (of) a Day| عقيم - barren.|
26.
[22:56]
elmülkü yevmeiẕil lillâh. yaḥkümü beynehüm. felleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti fî cennâti-nne`îm.الملك يومئذ لله يحكم بينهم فالذين آمنوا وعملوا الصالحات في جنات النعيم
الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِّلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
Elmalılı O gün hükümranlık yalnız Allah'ındır, O aralarında hükmünü verir. Artık iman edip yararlı iş işleyenler nimet cennetlerindedirler.
Y. AliOn that Day of Dominion will be that of Allah: He will judge between them: so those who believe and work righteous deeds will be in Gardens of Delight.
 Words|الملك - The Sovereignty| يومئذ - (on) that Day| لله - (will be) for Allah,| يحكم - He will judge| بينهم - between them.| فالذين - So those who| آمنوا - believe| وعملوا - and did| الصالحات - righteous deeds| في - (will be) in| جنات - Gardens| النعيم - (of) Delight.|
27.
[22:57]
velleẕîne keferû vekeẕẕebû biâyâtinâ feülâike lehüm `aẕâbüm mühîn.والذين كفروا وكذبوا بآياتنا فأولئك لهم عذاب مهين
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
Elmalılı İnkâr edip âyetlerimizi yalan sayanlar ise, işte bunlar için hakîr düşüren bir azab vardır.
Y. AliAnd for those who reject Faith and deny our Signs, there will be a humiliating Punishment.
 Words|والذين - And those who| كفروا - disbelieved| وكذبوا - and denied| بآياتنا - Our Verses,| فأولئك - then those| لهم - for them| عذاب - (will be) a punishment| مهين - humiliating.|
28.
[22:58]
velleẕîne hâcerû fî sebîli-llâhi ŝümme ḳutilû ev mâtû leyerzüḳannehümü-llâhü rizḳan ḥasenâ. veinne-llâhe lehüve ḫayru-rrâziḳîn.والذين هاجروا في سبيل الله ثم قتلوا أو ماتوا ليرزقنهم الله رزقا حسنا وإن الله لهو خير الرازقين
وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ قُتِلُوا أَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللَّهُ رِزْقًا حَسَنًا وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
Elmalılı Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, elbette Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Çünkü Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Y. AliThose who leave their homes in the cause of Allah, and are then slain or die,- On them will Allah bestow verily a goodly Provision: Truly Allah is He Who bestows the best provision.
 Words|والذين - And those who| هاجروا - emigrated| في - in| سبيل - (the) way| الله - (of) Allah| ثم - then| قتلوا - were killed| أو - or| ماتوا - died,| ليرزقنهم - surely, Allah will provide them| الله - surely, Allah will provide them| رزقا - a provision| حسنا - good.| وإن - And indeed| الله - Allah,| لهو - surely, He| خير - (is the) Best| الرازقين - (of) the Providers.|
29.
[22:59]
leyüdḫilennehüm müdḫaley yerḍavneh. veinne-llâhe le`alîmün ḥalîm.ليدخلنهم مدخلا يرضونه وإن الله لعليم حليم
لَيُدْخِلَنَّهُم مُّدْخَلًا يَرْضَوْنَهُ وَإِنَّ اللَّهَ لَعَلِيمٌ حَلِيمٌ
Elmalılı Allah onları hoşnud olacakları bir yere (cennete) elbette koyacaktır. Şüphesiz Allah Alîmdir (herşeyi bilir) Halîmdir, (Kullarına yumuşak davranır.).
Y. AliVerily He will admit them to a place with which they shall be well pleased: for Allah is All-Knowing, Most Forbearing.
 Words|ليدخلنهم - Surely, He will admit them| مدخلا - (to) an entrance| يرضونه - they will be pleased (with) it.| وإن - And indeed,| الله - Allah| لعليم - surely, (is) All-Knowing,| حليم - Most Forbearing.|
30.
[22:60]
ẕâlik. vemen `âḳabe bimiŝli mâ `ûḳibe bihî ŝümme bügiye `aleyhi leyenṣurannehü-llâh. inne-llâhe le`afüvvun gafûr.ذلك ومن عاقب بمثل ما عوقب به ثم بغي عليه لينصرنه الله إن الله لعفو غفور
ذَلِكَ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنصُرَنَّهُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
Elmalılı Bu böyledir, kim kendisine yapılan cezaya aynı ile karşılık verir de, sonra yine kendisine zulüm yapılırsa, muhakkak ki, Allah ona yardım eder. Allah şüphesiz çok af edicidir, çok bağışlayıcıdır.
Y. AliThat (is so). And if one has retaliated to no greater extent than the injury he received, and is again set upon inordinately, Allah will help him: for Allah is One that blots out (sins) and forgives (again and again).
 Words|ذلك - That,| ومن - and whoever| عاقب - has retaliated,| بمثل - with the like| ما - (of) that| عوقب - he was made to suffer| به - by it,| ثم - then| بغي - he was oppressed| عليه - [on him],| لينصرنه - Allah will surely help him.| الله - Allah will surely help him.| إن - Indeed,| الله - Allah| لعفو - (is) surely Oft-Pardoning,| غفور - Oft-Forgiving.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17