1. [44:24] | vetruki-lbaḥra rahvâ. innehüm cündüm mugraḳûn. | واترك البحر رهوا إنهم جند مغرقون وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا إِنَّهُمْ جُندٌ مُّغْرَقُونَ |
---|
Elmalılı | Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur." |
Y. Ali | "And leave the sea as a furrow (divided): for they are a host (destined) to be drowned."
|
Words | | |
2. [44:25] | kem terakû min cennâtiv ve`uyûn. | كم تركوا من جنات وعيون كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
---|
Elmalılı | Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar! |
Y. Ali | How many were the gardens and springs they left behind,
|
Words | | |
3. [51:37] | veteraknâ fîhâ âyetel lilleẕîne yeḫâfûne-l`aẕâbe-l'elîm. | وتركنا فيها آية للذين يخافون العذاب الأليم وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
---|
Elmalılı | Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık. |
Y. Ali | And We left there a Sign for such as fear the Grievous Penalty.
|
Words | | |
4. [54:15] | veleḳat teraknâhâ âyeten fehel mim müddekir. | ولقد تركناها آية فهل من مدكر وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ |
---|
Elmalılı | Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur? |
Y. Ali | And We have left this as a Sign (for all time): then is there any that will receive admonition?
|
Words | | |
5. [59:5] | mâ ḳata`tüm mil lînetin ev teraktümûhâ ḳâimeten `alâ üṣûlihâ febiiẕni-llâhi veliyuḫziye-lfâsiḳîn. | ما قطعتم من لينة أو تركتموها قائمة على أصولها فبإذن الله وليخزي الفاسقين مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَى أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِقِينَ |
---|
Elmalılı | Hurma ağaçlarından her hangi bir şey kesmeniz veya kökleri üzerinde bırakmanız hep Allah'ın izniyle ve O'nun, yoldan çıkanları cezalandırması içindir. |
Y. Ali | Whether ye cut down (O ye Muslim!) The tender palm-trees, or ye left them standing on their roots, it was by leave of Allah, and in order that He might cover with shame the rebellious transgresses.
|
Words | | |
6. [62:11] | veiẕâ raev ticâraten ev lehven-nfeḍḍû ileyhâ veterakûke ḳâimâ. ḳul mâ `inde-llâhi ḫayrum mine-llehvi vemine-tticârah. vellâhü ḫayru-rrâziḳîn. | وإذا رأوا تجارة أو لهوا انفضوا إليها وتركوك قائما قل ما عند الله خير من اللهو ومن التجارة والله خير الرازقين وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا قُلْ مَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ مِّنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ |
---|
Elmalılı | Bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona gittiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır." |
Y. Ali | But when they see some bargain or some amusement, they disperse headlong to it, and leave thee standing. Say: "The (blessing) from the Presence of Allah is better than any amusement or bargain! and Allah is the Best to provide (for all needs)."
|
Words | | |
7. [75:36] | eyaḥsebü-l'insânü ey yütrake südâ. | أيحسب الإنسان أن يترك سدى أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى |
---|
Elmalılı | İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? |
Y. Ali | Does man think that he will be left uncontrolled, (without purpose)?
|
Words | | |