1. [3:184] | fein keẕẕebûke feḳad küẕẕibe rusülüm min ḳablike câû bilbeyyinâti vezzübüri velkitâbi-lmünîr. | فإن كذبوك فقد كذب رسل من قبلك جاءوا بالبينات والزبر والكتاب المنير فَإِن كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ جَآؤُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ |
---|
Elmalılı | Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de yalanlanmıştı. |
Y. Ali | Then if they reject thee, so were rejected messengers before thee, who came with Clear Signs, Books of dark prophecies, and the Book of Enlightenment.
|
Words | | |
2. [4:163] | innâ evḥaynâ ileyke kemâ evḥaynâ ilâ nûḥiv vennebiyyîne mim ba`dih. veevḥaynâ ilâ ibrâhîme veismâ`île veisḥâḳa veya`ḳûbe vel'esbâṭi ve`îsâ veeyyûbe veyûnüse vehârûne vesüleymân. veâteynâ dâvûde zebûrâ. | إنا أوحينا إليك كما أوحينا إلى نوح والنبيين من بعده وأوحينا إلى إبراهيم وإسماعيل وإسحاق ويعقوب والأسباط وعيسى وأيوب ويونس وهارون وسليمان وآتينا داوود زبورا إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا |
---|
Elmalılı | Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik. |
Y. Ali | We have sent thee inspiration, as We sent it to Noah and the Messengers after him: we sent inspiration to Abraham, Isma'il, Isaac, Jacob and the Tribes, to Jesus, Job, Jonah, Aaron, and solomon, and to David We gave the Psalms.
|
Words | | |
3. [16:44] | bilbeyyinâti vezzübür. veenzelnâ ileyke-ẕẕikra litübeyyine linnâsi mâ nüzzile ileyhim vele`allehüm yetefekkerûn. | بالبينات والزبر وأنزلنا إليك الذكر لتبين للناس ما نزل إليهم ولعلهم يتفكرون بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ |
---|
Elmalılı | Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. |
Y. Ali | (We sent them) with Clear Signs and Books of dark prophecies; and We have sent down unto thee (also) the Message; that thou mayest explain clearly to men what is sent for them, and that they may give thought.
|
Words | | |
4. [17:55] | verabbüke a`lemü bimen fi-ssemâvâti vel'arḍ. veleḳad feḍḍalnâ ba`ḍa-nnebiyyîne `alâ ba`ḍiv veâteynâ dâvûde zebûrâ. | وربك أعلم بمن في السماوات والأرض ولقد فضلنا بعض النبيين على بعض وآتينا داوود زبورا وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَى بَعْضٍ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا |
---|
Elmalılı | Rabbin göklerde ve yerde olan kimselerin hepsini en iyi bilendir. Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık. Davud'a da Zebur'u verdik. |
Y. Ali | And it is your Lord that knoweth best all beings that are in the heavens and on earth: We did bestow on some prophets more (and other) gifts than on others: and We gave to David (the gift of) the Psalms.
|
Words | | |
5. [18:96] | âtûnî zübera-lḥadîd. ḥattâ iẕâ sâvâ beyne-ṣṣadefeyni ḳâle-nfüḫû. ḥattâ iẕâ ce`alehû nâran ḳâle âtûnî üfrig `aleyhi ḳiṭrâ. | آتوني زبر الحديد حتى إذا ساوى بين الصدفين قال انفخوا حتى إذا جعله نارا قال آتوني أفرغ عليه قطرا آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ حَتَّى إِذَا سَاوَى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انفُخُوا حَتَّى إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا |
---|
Elmalılı | "Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: "Ateş yakıp körükleyin" dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. "Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim" dedi. |
Y. Ali | "Bring me blocks of iron." At length, when he had filled up the space between the two steep mountain-sides, He said, "Blow (with your bellows)" Then, when he had made it (red) as fire, he said: "Bring me, that I may pour over it, molten lead."
|
Words | | |
6. [21:105] | veleḳad ketebnâ fi-zzebûri mim ba`di-ẕẕikri enne-l'arḍa yeriŝühâ `ibâdiye-ṣṣâliḥûn. | ولقد كتبنا في الزبور من بعد الذكر أن الأرض يرثها عبادي الصالحون وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ |
---|
Elmalılı | And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebûr'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık. |
Y. Ali | Before this We wrote in the Psalms, after the Message (given to Moses): My servants the righteous, shall inherit the earth."
|
Words | | |
7. [23:53] | feteḳaṭṭa`û emrahüm beynehüm zübürâ. küllü ḥizbim bimâ ledeyhim feriḥûn. | فتقطعوا أمرهم بينهم زبرا كل حزب بما لديهم فرحون فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ |
---|
Elmalılı | Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi. |
Y. Ali | But people have cut off their affair (of unity), between them, into sects: each party rejoices in that which is with itself.
|
Words | | |
8. [26:196] | veinnehû lefî zübüri-l'evvelîn. | وإنه لفي زبر الأولين وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ |
---|
Elmalılı | O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı. |
Y. Ali | Without doubt it is (announced) in the mystic Books of former peoples.
|
Words | | |
9. [35:25] | veiy yükeẕẕibûke feḳad keẕẕebe-lleẕîne min ḳablihim. câethüm rusülühüm bilbeyyinâti vebizzübüri vebilkitâbi-lmünîr. | وإن يكذبوك فقد كذب الذين من قبلهم جاءتهم رسلهم بالبينات وبالزبر وبالكتاب المنير وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ |
---|
Elmalılı | Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Onlara peygamberleri mucizelerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi. |
Y. Ali | And if they reject thee, so did their predecessors, to whom came their messengers with Clear Signs, Books of dark prophecies, and the Book of Enlightenment.
|
Words | | |
10. [54:43] | eküffâruküm ḫayrum min ülâiküm em leküm berâetün fi-zzübür. | أكفاركم خير من أولئكم أم لكم براءة في الزبر أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ |
---|
Elmalılı | Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var? |
Y. Ali | Are your Unbelievers, (O Quraish), better than they? Or have ye an immunity in the Sacred Books?
|
Words | | |
11. [54:52] | veküllü şey'in fe`alûhü fi-zzübür. | وكل شيء فعلوه في الزبر وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ |
---|
Elmalılı | İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur. |
Y. Ali | All that they do is noted in (their) Books (of Deeds):
|
Words | | |